En Yeniler
demokrasi etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
demokrasi etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

5/26/2012

seyyah1906

başbakan erdoğan yatıyorsunuz kalkıyorsunuz uludere diyorsunuz her kürtaj bir uludere'dir

başbakan Erdoğan'ın AKP Genel Merkez Kadın Kolları 3. Olağan Kongresi'nde yaptığı konuşma:

- Bunların planlı yapıldığını biliyorum ve bunun, ülke nufüsunun artmaması için atılan adımlar olduğunu biliyorum. Bununla bu ülkenin nüfusu bir yerde durduruluyor. Kürtajı bir cinayet olarak görüyorum. Bu ifademe karşı çıkan bazı çevrelere, medya mensuplarına da sesleniyorum. Yatıyorsunuz kalkıyorsunuz Uludere diyorsunuz. Her kürtaj bir Uludere'dir diyorum. Anne karnında bir yavruyu öldürmenin doğumdan sonra öldürmeden ne farkı var soruyorum sizlere. Bunun mücadelesini hep birlikte vermeye mecburuz. Bu milleti dünya sahnesinden silmek için sinsice bir plan olduğunu bilmek durumundayız, asla bu oyunlara prim vermemeliyiz.

- Artık benim hanım kardeşimi benim kız kardeşimi hiç kimse ama hiç kimse üniversite kapısından geri çeviremez, artık bu gayretlerin içine girenler olursa anlayın ki bu şizofrenik bir vakadır. Bu ülkede faşizan baskılar, artık Ak Parti ile Ak Parti'nin gerçekleştirdiği demokratik reformlarla kaldırılmıştır. Hiç kimse ama hiç kimse bu ülkenin evlatları arasında ayrımcılık yapamaz, buna hakkı yoktur, haddi de yoktur.

- Terör örgütü bir süredir asker, polis ve Ak Parti'yi hedef aldı. Neden AK Parti? Çünkü Ak Parti bu meseleye yüreğini koydu, gövdesini koydu, onun için. Biz bu meseleyi çözmeye azmettik.cumhuriyet

3/11/2012

seyyah1906

muharrem ince parlamenter demokrasi fiilen sona ermiştir bu iş bitti sokak çözer

Milli Eğitim, Gençlik, Kültür ve Spor Komisyonu'nda üzerinde konuşmalar yapılmadan kabul edilen teklif eleştirilere neden oldu. CHP grup Başkanvekili Muharrem İnce, "Parlamenter demokrasi fiilen sona ermiştir. Bu iş bitti" dedi.
TBMM Milli Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor Komisyonu'nda büyük tartışmalar ve gerilimler sonrası kabul edilen teklifin ardından CHP'li 80 kadar milletvekili Meclis'te basın toplantısı düzenledi. CHP'li İnce "Eşkıya gece yarısını beklemedi gündüz vakti geldi" derken yaşananları da "Postmodern diktatörlük bile değil aşağılık bir durum" olarak nitelendirdi. İnce "Bunun adı faşizm, şerefsizlik. Gazeteci dövdüler. Komisyon toplantısı başlamadan önce fedailerle Meclis'i doldurmuşlar. Bu Meclis'te fedailerin yeri yok. Böyle bir oylama şekli yok. Söz istiyoruz söz vermiyorlar. Dağ başı mı burası" diye konuştu.

"Bu işi sokak çözer"

"Yere düşmüş arkadaşımıza tekme atan bir şerefsiz vardı" diyen İnce, "Hangi mahkeme ne yapıyorsa yapsın. İnsanlıktan nasibini almamış mahluklar" diye seslendi. İnce şunları söyledi:

"AKP'liler, 'bizim çoğunluğumuz var, sizi konuşturmayız, gerekirse döveriz' diyorlar. Milletvekili, gazeteci dövüyorlar. Burada bizim can güvenliğimiz kalmadı. Yüreği olan herkese sesleniyorum; CHP burada. Bunlara ezilmeyeceğiz, pes etmeyeceğiz. Parlamenter demokrasi fiilen sona ermiştir. Bu iş bitti sokak çözer" dedi. İnce "Komisyonda zorbalık yaptınız 2'nci rauntta görüşürüz" diye seslendi.
Basın toplantısında "Kahrolsun faşizm" sloganı atan CHP'li milletvekilleri daha sonra toplantı yapmak üzere gruba çıktı.


MYK'da görüşülecek

Konunun yarın yapılacak MYK toplantısında da ele alınması bekleniyor.
Bu arada, CHP milletvekillerinden Ankara dışına çıkmamaları istendi.

1/10/2012

seyyah1906

mehmetçik terörist olmuştur da bizim ve aziz milletimizin haberimi olmamıştır?

MHP lideri Bahçeli partisini grup toplantısında gündemdeki konuları değerlendirdi. Haziran 2007 yılından bu yana Türkiye'nin Ergenekon, Sarıkız, İnternet Andıcı gibi isimlerle anılan darbe iddialarıyla meşgul olduğunu ancak bir sonuca gidemediğini söyledi.
AKP zihniyetinin kendisi için tehlike gördüğü kim varsa statükocu ve vesayetçi olarak yaftaladığını ileri süren Bahçeli, "Asıl anlamından saptırılmış demokrasi ve özgürlük mefhumları, millet ve devlet varlığına kast etmek için sıra zaman gözleyen mihraklara aradıkları uygun ortamı sağlamış ve dünün mağdurları bugünün zalimleri haline dönüştürülmüştür" dedi.

İleri demokrasi kılıfıyla eziyet, baskı, zulüm, hukuksuzluk ve iftiranın meşrulaştırıldığını savunan Bahçeli, dört yıldır sonuçlanmayan yargı süreçleri, TSK'yı hedefine alan taciz ve kuşatmaların bugün itibariyle kritik yeni bir aşamaya geldiğini söyledi. MHP'nin demokrasi dışı arayışların karşısında olduğunu, millet iradesinin silahların gölgesine sokulmasına asla tahammül edemeyeceklerini kaydeden Bahçeli, darbe iddialarından her dönem AKP'nin istifade ettiğini ve yarar sağladığını ileri sürdü.

28 Şubat ve 27 Nisan süreçlerinden AKP'nin güçlenerek çıktığını savunan Bahçeli, "AKP bu gelişmeleri siyasi çıkar ve menfaat kaynağı haline dönüştürmüş, darbe iddialarının asla neticelenmesini istememiştir" dedi.


"Toptan darbeci iddiası densizlik"

AKP'nin müdahalelerden faydalanırken ülkücülerin can verdiğini, kan verdiğini, bedel ödediğini anlatan Bahçeli, darbecilerle ilgili bütün işlemlerin yapılarak TSK'dan ayıklanması gerektiğini söyledi. Bireysel anlamdaki suç ve suça hazırlık aşamalarını topyekuncu bir bakışla ele alınması gerektiğini Türk ordusunu tümüyle darbeci göstermenin insafsızlık ve densizlik olacağını belirten Bahçeli, darbe soruşturmalarının sonuçlandırılmamasını eleştirdi.

AKP'nin özel yetkili mahkemeleri sindirme ve tedip etme aracı olarak kullanıp hedef olarak tayin ettiklerini Silivri'ye gönderdiğini savunan Bahçeli, "Tecrübelerimiz, tehdidin yalnızca demokratik alan dışından değil, yanlış siyaset, taraflı adalet ve yaralı demokrasi tercihinin de en az darbeci zihniyetler kadar tahribat vereceğini göstermektedir" dedi.


"Bir Malta sürgünü eksik"

Bir an önce hukuki sürecin tamamlanarak iddiaların sonuca ulaştırılmasını isteyen Bahçeli, "74 milyon vatandaşımızın huzuru, Türk ordusunun akıbeti birkaç savcıya ve hakimin kararına terk edilemeyecek kadar önemli ve vazgeçilmezdir" dedi.

Hukuka saygılı olduklarını, ancak bunun "tarafsız ve herkese eşit uzaklıkta bir hukuka" yönelik olduğunu belirten Bahçeli, AKP borazanını çalan, siyasetin dar mahzenlerinde terazisinin kefelerini yitiren hukuk anlayışıyla Türkiye'nin gerçek anlamda sorunlarının üstesinden gelebilmesi mümkün değildir" dedi. 12 Eylül referandumunda verilen her "evet" oyunun bugünkü sıkıntılarda payı olduğunu ileri süren Bahçeli, referandumda yargının siyasallaşmasının önünün açıldığını savundu. Bahçeli şunları söyledi:
"Bugün geldiğimiz aşamada, Silivri'nin mütareke yıllarındaki Bekir Ağa Bölüğünden, hukuku iğfal eden yüzsüzlerin de Binbaşı Bekir'den hiçbir farkı kalmamıştır. Bundan sonra tek eksik vardır, o da yeni bir Malta sürgünü için kolların sıvanmasıdır. Nasıl olsa AKP zihniyeti, tıpkı aynı anlayıştan türediği bedbahtlar gibi yabancı emellere teslim olmuştur. Ve istediği yerde, istediği gibi sürgün şartlarını oluşturabilecektir."


"Başbuğ terörist ise Öcalan ne?"

Milli Güvenlik Kurulu'nda yer almış, TSK'nın en üst mevkisine tırmanmış, kahraman Türk askerine komuta etmiş Genelkurmay eski Başkanı emekli Orgeneral İlker Başbuğ'un "terör örgütü kurmak ve yönetmek" suçlamasıyla tutuklanmasını eleştiren Bahçeli, "Bu küstah iddia aklın ve mantığın iflas ettiğinin göstergesidir. Sapla samanın karıştığının, doğruyla yanlışın yer değiştirdiğinin açık delilidir" dedi. Bahçeli, "biraz utanmaları varsa" diyerek şu sorulara yanıt verilmesini istedi:
"Şayet Genelkurmay Başkanı terör örgütü kurup yönettiyse bu örgüt ve militan kadrosu nerededir? Yoksa gizli gündemlerde, kanlı terör örgütü PKK'yla kahraman Mehmetçiğin yer değiştirilmesi mi vardır? Bu terör örgütünün yatağı, yuvası ve konuşlandığı yer neresidir? Mehmetçik terörist olmuştur da bizim ve aziz milletimizin mi haberi yoktur? Eğer Genel Kurmay eski Başkanı İlker Başbuğ terörist ise İmralı'da yatan cani kimdir ve hangi suçtan dolayı oradadır? Kandil fitnesinin faillerine bundan sonra nasıl hitap edilmeli ve ne denmelidir? Geçtiğimiz 30 Ağustos kutlamalarında, Başkomutan sıfatıyla tebrikat kabul eden Cumhurbaşkanı Sayın Gül, acaba önünden geçen ve ellerini sıktığı teröristleri fark edememiş midir? Bu durum karşısında bebek katilinin Silivri'ye nakli ya da İlker Başbuğ'un İmralı'ya götürülmesi düşünülmekte midir?"


"Cumhurbaşkanı terörist faaliyetlere göz yumdu"

TSK'nın terörist imal ve üretim merkezi gibi gösterilmesi için muazzam bir ısrar ve gayret söz konusu olduğunu savunan Bahçeli, Başbuğ ile ilgili suçlamanın başka şekilde izah edilemeyeceğini söyledi. Bahçeli, "Bu durum göstermektedir ki, hem Başbakan, hem de sözü edilen şahsiyetin Genelkurmay Başkanlığına atanması için onay veren Cumhurbaşkanı terörist faaliyetleri bilinen bir komutana göz yummuş ve bir suç varsa iştirak etmişler veya azmettirmişlerdir" dedi. Peygamber Ocağı'nın şerefli mensuplarını, terörist olarak göstermeye çalışmanın ancak harama el uzatan, boğazından geçiren ve şirretin hesabına çalışan kifayetsizlerin işi olacağını savunan Bahçeli, Türk milletinin bunu asla affetmeyeceğini söyledi.

"Başbuğ'un yargılanacağı yer yüce divan"

Bahçeli, Başbuğ'un nerede yargılanacağıyla ilgili tartışmaları da değerlendirdi. Son anayasa değişikliğini hatırlatan Bahçeli, "Genelkurmay Başkanlığı yapan bir kişinin eğer hükümeti devirmek maksadıyla darbe niyeti taşıdığı ve planı yaptığı iddia ediliyorsa, bunun görev dışı yorumlanması hukuken tutarlı ve inandırıcı olmayacaktır. Genelkurmay Başkanlığı yapan bir kişinin, Anayasa'nın amir hükmünü ihlal edercesine Yüce Divan dışında yargılamaya tabi tutulması üzeri örtülemeyecek bir yanlış ve kastı aşan bir hatadır" dedi.


"Erbakan'ı mahkum edenler Gül'e neden dokunamadı"

Cumhurbaşkanı Sayın Abdullah Gül'ün "Hukuk düzeni içinde bir yargılama sürecine şahit oluyoruz. Herkesin hukuk sistemi içinde sorumluluğu vardır. Dolayısıyla herkes hukuk karşısında eşittir" sözlerini hatırlatan Bahçeli, AKP iktidarında eşitlik prensibinin tek taraflı işletildiğini belirterek, "Sayın Gül, herkesin hukuk önünde eşit olduğunu düşünüyor idiyse, sorarım sizlere, rahmetle andığımız muhterem Erbakan Hoca'yı mahkûm eden hukuk kaideleri aynı iddialarla suçlanan Sayın Gül'e neden dokunamamıştır? Dönemin Refah Partisi'nin birçok yöneticisinin mahkûm olup cezaevine girdiği bir yargı süreci neden kendisini teğet geçmiştir? Bunu yalnızca dokunulmazlıkla izah etmek bizim açımızdan doğru, meşru ve erdemli bir tavır olmayacaktır" eleştirisi getirdi.



"Bedeli ne olursa olsun bu şaibeli sicillerin maskelerini düşüreceğiz"

Hizbullah sanıklarının serbest kalmasını, Deniz Feneri zanlılarının tahliye edilmesini hatırlatan Bahçeli, "Kaçma, saklanma ve delilleri yok etme ihtimalleri göz önüne alınmadan böylesi kritik ve önemli bir makamda bulunmuş kişinin istisna olması gereken tutuklanma işlemine tabi tutulması asla kabul edemeyeceğimiz bir durumdur" dedi.

Bu sürecin normalleşme, hesap sorulma, sivilleşme ve demokratikleşme olarak nitelendirilmesine de tepki gösteren Bahçeli, "Biz bu ar damarı çatlamış kalem ve niyet sahiplerinin kimlere, hangi çevrelere hizmet ettiğini biz gayet iyi biliyoruz. Hayatlarında bir kez olsun şehitlerimizi ağızlarına almayan, Fatihalarla anmayan, milli konularda bir tek hayırlı düşünceye sahip olmayan küfrün, ihanetin ve fitnenin piyonları; sıra milletimizi bölecek ve vatanımızı parçalayacak fikirlere geldiğinde ziyadesiyle iştahları kabarmaktadır. Ama biz karanlık yüzlere fırsat vermeyeceğiz ve bedeli ne olursa olsun bu şaibeli sicillerin maskelerini düşüreceğiz" dedi.
seyyah1906

bir şeyi merak ediyorum genelkurmay başkanı terörist olursa başbakan'ı ne olur


CHP lideri Kemal Kılıçdaroğlu, fezleke soruşturmasının ardından CHP grubunda konuştu. İşte Kılıçdaroğlu'nun konuşmasından satırbaşları:
-Hiç meraklanmayın. Dinlemeselerde dinleteceğiz onlara. 'Hukukun üstünlüğü nedir' öğreteceğiz onlara. Herkesin hukuk özgürlüğü var, demokrasi özgürlüğü var.


Türk-İş'e eleştiri

Hatırlarsanız geçen hafta koşulsuz Türk-İş'i eleştirmiştim.Eleştirdim gün Türk İş bana bir mektup göndermiş. Mektupta diyor ki ,CHP genel başkanı bu eleştiriyi yaparak Türk İş bizim arka bahçemiz olsun diyor. Bunun kadar sığ bir anlayışı şiddetle reddediyorum.

Aksine hiçbir siyasi partinin arka bahçesine dönüşmesini istemiyoruz, her ortamda ad bunu reddederiz. Cümleyi aynen okuyorum: “Türk İş zam oranına itiraz etmiş ancak daha az zamma muhtaç etmemek için onaylamıştır.”

Senin görevin korkuya direnmektir. Asgari ücret düşükse bunu haykırmak ve söylemektir. Bir Türk İş düşünün korku imparatorluğuna şantaja teslim oluyor. Ya imzala ya da küçük zam vereceğiz dediler o da paşa paşa bastı imzayı.



Gazeteciler günü

Bugün 10 Ocak Dünya Gazeteciler Günü, bizim 1961 yılında kabul ettiğimiz gün. Ne yazık ki içinde bulunduğumuz durum bunu özgürce kutlamamıza izin vermiyor. Basın özgürlüğünün yitirildiği bir ülkede demokrasiden söz etmek mümkün değildir.

Medya demokrasi ile vardır, yanlıştır. Demokrasi, özgür medya ile vardır. O ses, kendi uçağı ile bombalanan 35 kişinin sesidir. Basın özgürlüğü sadece gazetecilerin değil herkesin özgürlüğüdür.


"Hapisteki gazeteci sayısı açısından dünyada ikinciyiz"


Basın özgürlüğü sadece gazetecilerin değil hepimizin özgürlüğüdür. Bugün itibariyle 97 gazeteci içeride tutuluyor. Bunların 18’i kadın. Bu 12 Eylül’de bile görülmemişti. Seçimden sonra hapse atılan gazeteci sayısında büyük bir artış var. Hapisteki gazeteci sayısı açısından dünyada ikinciyiz.

Bugünü Çalışan Gazeteciler Bayramı yapan 50 yıl önceki meslektaşlarının kahramanca direnişini bugünkü gazeteci arkadaşlarıma hatırlatmak isterim. Ben kahramanca direnen o gazetecilerin önünde saygıyla eğiliyorum. 2012 Türkiye’sinde basın özgürlüğü açısından 10 Ocak 1961’in gerisindeyiz.


"Başbakan'a soruyorum"

Başbakan’a sormak istiyorum şiir okuduğu için hapse atılmakla, kitap yazdığı için hapse atılmak arasında ne fark var. Dünün mazlumu bugünü zalimi oldu.

Her şeyimiz eksikti bir de terörist Genelkurmay başkanımız oldu. Özel yetkili savcıların daha yaratıcı olmalarını bekliyorum daha iyi espriler bulabilirler.

Ama bir şeyi merak ediyorum genelkurmay başkanı terörist olursa Başbakan’ı ne olur. Allah size akıl fikir izan versin.


"Onları mizah dergilerine havale ediyorum"

İnsaf denen bir şey var. Onları ciddiyete davet ediyorum ama içimden geldi söylemeden yapamayacağım mizah dergilerine havale ediyorum.

Sayın İlker Başbuğu bu hükümetin onayıyla orgeneralliğe terfi etti, kuvvet komutanlığına getirildi ve genelkurmay başkanı oldu. Nasıl oluyor da bütün bunlardan sonra böyle bir tabloyla karşılaşıyoruz.


"Bu davanın hala savcısı mısın?"

İki ihtimal var. Ya başbakan İlker Başbuğ’un terör örgütü yönettiğini biliyordu ama suç çıkarmadı. İkinci ihtimal Başbakan İlker Başbuğ’un terör örgütü yönettiğini bilmiyordu. Bu daha büyük bir suç o kadar istihbaratın var ama bunu bilmiyorsun. Bir ihtimal daha var. Ben biliyordum ama gücüm yetmiyordu şimdi gücüm yettiği için içeri aldırdım. O zaman demek ki mahkemeler sizin emrinizde. Sayın başbakan siz bu davanın hala savcısı mısınız.

Herkesi demokrasi ve hukuka bağlı olmasını istiyorum. Hukukun üstünlüğüne ve kamu vicdanına inanacağız.


İstihbaratı nereden aldınız?

Uludere’de öldürülen vatandaşlarımızın nasıl öldürüldüğünü sormaya devam edeceğiz. Önce bu bombalama oluyor, sonra emekli genelkurmay başkanı tutuklanıyor ve en sonunda ana muhalefet lideri için fezleke hazırlanıyor. Hepsi 12 günde oluyor.

Uludere’de istihbaratı kimden aldınız diye tekrar soruyoruz. Bu istihbaratı Heronlardan mı aldınız yoksa İncirlik’e konuşlanmış İHA’lardan mı aldınız? Açıkça söylüyorum: İsrail’den mi aldınız, Amerika’dan mı aldınız?

Neden gerçeği açıklamıyorsunuz neden halktan gizliyorsunuz? Yoksa bunu açıkladığınızda ülke güvenliğini ihale ettiğiniz odakların halk tarafından öğrenilmesinden mi korkuyorsunuz?

İşte kendi ülke güvenliğini başkasına ihale edenlerin düştüğü durum. Bu olay Avrupa’da olsaydı ne olurdu? Hemen sorumlular görevden alınır savunma Bakanı da istifa ederdi. İstifa etmesi için demokrasiyi benimsemiş olması, halkına saygı duyması ve ar damarının çatlamaması lazım.


"Bu adil yargı kitap toplatan yargıdır"

Yerine gelince belgem var diyorsun şu istihbaratı kimden aldın onu da bir açıkla. Dokunulmazlığımın kaldırılması için fezleke hazırlandı. Bunların adil yargısı basılmamış kitabı toplatan yargıdır. Bunların adil yargısı parasız eğitim isteyen öğrencileri aylarca içeride tutan yargıdır. Eski bir genelkurmay başkanının terörist diye tutuklama bu arkadaşlara nasip olmuştur. Önümüzde Deniz Feneri davası varken siz mi adil yargılamadan söz edeceksiniz.


"Dilekçemi göndereceğim"

Benim dokunulmazlığa ihtiyacım yok dilekçem burada grup toplantısından soran göndereceğim. Ben korkuyla siyaset yapanlardan değilim. CHP Genel başkanı ile hesaplaşmak mı istiyorsun kaldırın dokunulmazlığımı.


"Darağacına da çıkartsanız"

Ben sizin özel yetkili mahkemelerinizden korkma onarlın savcılarıyla yıldıramazsınız. Siz kim oluyorsunuz. Siz kime diz çöktürmek istiyorsunuz. Ben sizden çekinmem ben sizin ağa babalarınızdan da çekinmem. Ben sadece milletimin önünde eğilirim. Beni hapse atmak değil darağacına da çıkartsanız söyleyeceğim budur.

8/07/2011

seyyah1906

economist analizi türkiye'nin ılımlı islamcıları bir günde oluşmadı ortaya çıkmaları ve ehlileşmeleri uzun zaman aldı

Türkiye'nin bir süredir İslam ile demokrasinin uyumsuz olmadığının bir örneği olarak gösterildiğini hatırlatan yazı, Arap Baharı'na dek bu örneğin çok bir anlam ifade etmediğini ancak ülkenin şimdi Arap coğrafyası tarafından özel bir durum olarak incelendiğini ifade ediyor.
Analiz, Türkiye modelinin Arap ülkelerinde tekrar edilmesinin zorluğuna ilişkin ise şu tespitleri yapıyor: "Türkiye'nin ılımlı İslamcıları bir günde oluşmadı. Ortaya çıkmaları ve ehlileşmeleri uzun zaman aldı ve çok sayıda karşı kuvvete bağlıydı. Bunlar arasında laik anayasayı katı bir biçimde savunan ve en azından yakın zamana kadar İslami kanunların getirilmesine karşı durabilecek güçte olan ordu da vardı."
Katılım ve baskı

Türkiye'nin Arap ülkelerinden farkına ilişkin öne çıkan bir tespit de şöyle: "Hem Türkiye'de hem de Mısır'da siyasi İslamcılar baskı ve siyasete kısıtlı katılımı aynı anda yaşadı. Ancak Mısır'da baskı daha sert ve demokratik katılım imkanları daha azdı. Türkiye'nin İslamcıları ise kopuk kopuk da olsa 2002'de iktidara geldiklerinde bazı siyaset dersleri almışlardı bile."
Gülen faktörü
Yazı ayrıca Türkiye'nin laik sisteminin derine inen kökleri olduğunu, siyasi ve yasal sistemin ordu tarafından uzun yıllar korunan laikliğin izlerini taşıdığını söylüyor.

Öne çıkan bir diğer tespit ise, "Türkler üzerinde en etkili dini hoca" olarak tanımlanan Fettullah Gülen'e ilişkin şu cümleler: "Çoğu Arap İslamcısının aksine Hıristiyan ve Musevileri memnun etmeye çalışıyor. Gülen'in takipçileri 1990'larda yaptıkları toplantıların Erdoğan'ı İslam devleti fikrinden vazgeçirmede çok etkili olduğunu söylüyor."

Analizde, Gülen hareketini inceleyen çok sayıda gazetecinin kendilerini yargı karşısında ya da cezaevinde bulduğu hatırlatması da yapılıyor ve bu durumun hareketin daha az liberal ve daha köktenci olduğu şüphelerini artırdığı ifade ediliyor.

Gülen'in Mavi Marmara krizinde Türkiye'nin de suçlu olduğunu söylediğini hatırlatan yazı, Erdoğan için ise, "Dolayısıyla dini bütün hocalarından baskı gördüğünde, bu daha fazla radikal olması için değil, tam tersi yönde oluyor" tespitini yapıyor.

Anadolu burjuvasının tüm zengin sınıflar gibi istikrarı tercih ettiğini belirten yazı, bu grupların da Ak Parti'nin hedeflerini sınırladığını ekliyor.

7/22/2011

seyyah1906

osman korutürk kıbrıs türkiyenin çok haklı olduğu bir ulusal davadır bu davada nerdeyiz?

CHP Genel Başkan Yardımcısı Osman Korutürk, parti genel merkezinde CHP Grup Başkanvekili Akif Hamzaçebi ile birlikte düzenlediği kahvaltılı basın toplantısında Hükümet Programı'nın dış politika başlığına ilişkin eleştirilerde bulundu ve gazetecilerin sorularını yanıtladı. Korutürk, Hükümet'in dış politikadaki hedefinin Türkiye'yi bölgesel bir güç ve küresel bir aktör yapmak olduğunu belirtirken "Bu hedef yanlış ve yetersizdir. Zira dış politikanın değişmez öncelikli hedefi ülkenin ve ulusun çıkarlarını ve güvenliğini korumaktır. AKP, Sayın Başbakanın kendi deyimiyle ustalık döneminde dahi, dış politikanın ne olduğunu, nasıl yürütülmesi gerektiğini anlayamamış görünmektedir" dedi.
'Rüzgara göre dümen kırmakla ancak figüran olunabilir'

Korutürk, Türkiye'nin bölgede uluslararası düzeyde güç olmak için öncelikle kendi içindeki sorunları çözerek güçlü bir demokrasi haline gelmesi gerektiğini vurgulayarak "Bu unsurların biri veya birkaçı eksik iken, benzer olaylarda durum ve gelişmelere göre farklılıklar gösteren söylemlerle, sonuç elde edemeden oradan oraya koşuşturmalarla, rüzgâra göre dümen kırmakla aktör değil ancak figüran olunabilir" dedi.

Türkiye'nin önemli bir bölgesel güç olmasına karşın AKP'nin bu gücü doğru tanımlayamadığını ve Türkiye'yi, gücünü bölge dışı büyük ülkelerin taşeronluğunu yapan bir ülke konumuna getirdiğini söyleyen Korutürk, Türkiye'nin her defasında Batı camiasının genel eğilimlerine karşı çıkan, ama her defasında, baskı ve telkinlerle özellikle de ABD Başkanı Obama'nın telefon telkinleriyle bu eğilimlere uymayı kabul eden bir ülke imajı çizdiğini dile getirdi.

Korutürk, bu yanlış tavrın Türkiye'yi, yabancıların gözünde, başlangıçta doğru yanlış her şeye karşı çıkması beklenen, ancak sonunda baskıyla görüş ve tutumunun değiştirilebileceği de bilinen bir ülke konumuna soktuğuna dikkat çekerek "AKP'nin dış politikası Türkiye'yi bölgesel güç haline getirmemiş, ülkemizi yalnızlaştırmış ve ne yapacağı belli olmayan bir konuma sokmuştur" dedi.


'Hükümet Mavi Marmara'nın ilk yolculuğunu neden engellemedi?'

Türkiy'nin Arap ülkelerindeki gelişmeleri geriden izleyen, o ülkelerdeki dostlarından dış dürtülerin etkisiyle bir çırpıda vazgeçebilen bir ülke haline geldiğini ifade eden Korutürk, "Davos'ta 'One minute' ile başlayıp, Mavi Marmara macerasıyla 9 suçsuz insanımızın katledilmesine varan popülist yaklaşımlar belki Sayın Başbakan'a Arap sokaklarında ün kazandırmış ama Türkiye'yi bölgenin ve küresel düzenin en önemli ihtilafı olan Arap-İsrail uyuşmazlığında devre dışı bırakmıştır" dedi.

Korutürk, Hükümet Programı'nda Filistin uzlaşmasının sağlanması için aktif çaba göstermeyi sürdüreceğinin vurgulandığını kaydederek "Beceriksiz politikaları nedeniyle hem 9 vatandaşının hayatını kaybetmesine yol açan bir süreci engelleyemeyen, hem de bu süreç sonucunda Filistin ihtilafının taraflarından biriyle ilişkilerini kopma noktasına getirmiş olan Hükümet bunu nasıl yapacaktır?" diye sordu.

Hükümet'in ikinci Mavi Marmara kortejinin yola çıkma hazırlıkları esnasında, 12 Haziran seçimlerinin hemen öncesine rastlayan dönemde bunun önlenmesi için uluslararası camiadan yapılan girişimlere karşı sivil toplum örgütlerinin faaliyetlerine hükümetçe müdahale edilemeyeceği şeklinde karşılık vermesine karşın seçimlerin hemen ertesi günü Mavi Marmara gemisine denize elverişlilik belgesi vermeyerek konvoyu engellemenin mümkün olduğunu gösterdiğini ifade ederken şöyle konuştu: "Eğer Hükümetin ikinci Gazze Konvoyunun yeni bir maceraya gitmesinin engellemesi basiretli bir davranışsa, Hükümet bu basireti neden birinci Gazze Konvoyu sırasında da göstermemiş; 9 suçsuz insanımız neden ölmüştür?"

'Türkiye NATO'yu Libya halkı lehine yönlendirme fırsatını kaçırdı'

Korutürk, Başbakan'ın övünerek eş başkanı olduğunu ilan ettiği Büyük Ortadoğu olarak adlandırılan projenin kapsadığı bölgede yaşanan gelişmelerle ilgili olarak Hükümet'in "ilkesiz ve görünürde hedefsiz" bir dış politika yürüttüğünü dile getirerek "Gerçekten de, hükümet adeta ne yapacağını bilemez bir vaziyette olayları geriden izlemeye çalışmakta, gelişmelerin girdabına kapılmış bir görüntü vererek bir o yana bir bu yana yalpalamaktadır" dedi.

Libya'da olayların başlangıcında Başbakan'ın "NATO'nun burada ne işi var" diyerek Türkiye'nin onayı olmadan hiçbir karar alamayacak olan NATO'yu Libya halkı lehine yönlendirebilme fırsatını elinden kaçırdığını ve bunun sonucunda bazı batılı ülkelerin Libya'da amacı aşan tahribata girişmelerine ve sivil halka büyük zarar vermelerine sebep olduğunu savundu.


'Libya'da hükümetle çatışan grubu meşru ilan etmek ileride nasıl etkiler yaratır?'

Başbakan'ın bu açıklamasından kısa bir süre sonra NATO harekatına onay verdiğini, Hükümet'in NATO üyesi sıfatıyla, harekatın sivil halka zarar vermesini engellemek için hiçbir girişimde bulunmadığını kaydeden Korutürk, şöyle devam etti: "Hali hazırda Libya ikiye bölünmüş durumda olup, ülkedeki trajik gelişmeler devam etmekte, ileriye dönük olarak Libya'yı nasıl bir geleceğin beklemekte olduğu bilinmemektedir. NATO'nun Libya'ya müdahale amacı bu ülkenin bölünmesi miydi? Hükümet bu konuda ne düşünmektedir? Katıldığı ve taraf olduğu bu müdahalede nasıl bir pozisyonu savunmaktadır? İstanbul'da yapılan Libya Temas grubu toplantısı bunu gösteriyor. Libya temas grubu son derece vahim bir evveliyat yarattı. Çin ve Rusya'nın katılmaması üzerine Libya temas grubu adeta BM Güvenlik Konseyi'ni baypas etti ve BM üyesi bağımsız bir ülkenin hükümetini gayrımeşru, o hükümetle çatışan grubu da meşru ilan etti. Bu evveliyat ileride kime karşı döner, ne gibi etkiler yaratır, bunun üzerinde ciddiyetle durmak lazım."

'Ortadoğu'da ılımlı İslam kuşağı mı kurulacak?'

Türkiye'nin Trablus Büyükelçiliğini kapatmak zorunda kaldığını da kaydeden Korutürk, "Böylelikle harekâtın başında Libya'da ABD ve İngiltere'nin çıkarlarını biz koruyoruz diye övünen hükümet Libya'daki Türk çıkarlarını korumasız bırakmıştır" dedi. Hükümeti ve Dışişleri Bakanlığı'nı Libya'nın geleceğini nasıl değerlendirdiklerini açıklamaya çağıran Korutürk, şöyle devam etti: "Merak ettiğimiz ve Hükümetin açıklık kazandırmasını beklediğimiz bir konu, büyük güçlerin Orta-Doğu ve Kuzey Afrika bölgesinde Müslüman Kardeşler Örgütünün siyasi bir hareket görünümü altında hakim olacağı sözde bir ılımlı İslam kuşağı kurulması yolunda bir planlarının mı bulunduğu hususudur. Temmuz başında Atina'da yapılan Sosyalist Enternasyonal Konsey toplantısında, 'Arap Baharı' gündem maddesi altında konuşan Mısır, Tunus ve Libya muhalefetine mensup sosyal demokrat konuşmacılar bu konuyu irdelemişlerdir. Böyle bir plan var mıdır? Varsa, Büyük Orta-Doğu Projesinin eş-başkanı AKP Hükümeti bu planın neresinde durmaktadır?"


'Türkiye Suriye'deki karışıklığın destekçisi konumuna düştü'

Yemen ve Bahreyn'de yaşanan gelişmelere ilişkin Hükümet'ten bugüne kadar bir tepki gelmediğini kaydeden Korutürk, Suriye konusunda da Hükümet'in başından beri tutarsız ve neyi hedeflediği belli olmayan bir yaklaşım içinde olduğu eleştirisinde bulundu. Korutürk, Hükümet'in başlangıçta Suriyeli mültecilere açık davette bulunmasının Türkiye'yi Suriye'deki karışıklıkların destekçisi durumuna düşürdüğüne işaret ederek "Bugün 15 bin kişiye yaklaştıgı belirtilen ve Hatay'da çadırlarda iskan edilen Suriyeli mültecilerin birkaç bin kişilik gruplar halinde zaman zaman Suriye'ye döndükleri, sonra tekrar geri geldikleri bildirilmektedir. Bu nasıl bir kaçkınlıktır? Bu insanlar kimdir? Niye gelmekte, niye geri dönmekte, neden tekrar gelmektedirler?" diye sordu.


'Kıbrıs konusundaki pazarlıklar açıklanmalı'

Korutürk, dış politikanın diğer önemli alanlarında da elle tutulur hiçbir başarı sağlanamadığını, Ermenistan açılımındaki hatalar nedeniyle Azerbaycan'la gerginlikler oluştuğunu ve Ermenistan'la ilişkilerin daha da geriye gittiğini, Türkiye-Avrupa Birliği ilişkilerinin durma noktasına geldiğini ifade etti.

Hükümet'in Kıbrıs meselesinin tarafların siyasi eşitliğine dayalı bir çözüm çabalarını destekleyeceğini açıklamalarına CHP olarak hiçbir itirazları olmadığını kaydeden Korutürk, Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu'nun Kıbrıs konusunda 2011 yılı sonuna doğru çözüm beklediğini ve 2012 yılı başında bu çözümün referandumla adadaki iki halkın onayına sunulmasını umduğunu açıkladığını anımsatarak "Kıbrıs sorununda hangi gelişme olmuştur ki Dışişleri Bakanı referandum tarihi verebilmiştir? Bunu bilmek bizim ve Türk Milletinin hakkıdır. Kıbrıs Türkiye'nin çok haklı olduğu bir ulusal davadır. Bu davada neredeyiz? Neler görüşülüyor, hangi pazarlıklar yürütülüyor? Hükümet bunları TBMM'de temsil edilen siyasi partilere ve kamuoyuna açıklamak zorundadır" dedi.

CHP'nin ulusal çıkarlarla uyumlu, Kıbrıs Türk halkının beklentilerini karşılayan bir çözüme destek vereceğini bildiren Korutürk, "Ancak CHP, çözüm sürecinde gereksiz tavizlerden kaçınılması, bu maksatla Kıbrıs Türk tarafına baskı yapılmaması ve çözümün net bir şekilde Ada'daki iki devletin varlığı esasına dayalı olması gerektiğini değerlendirmektedir" dedi.


'Ad hoc grupların bir tarafı meşru ilan etmesi doğru değil'

Konuşmasının ardından gazetecilerin sorularını yanıtlayan Korutürk, bir gazetecinin, Libya Temas Grubu'nun BM Güvenlik Konseyi'ni baypas ettiği ve muhaliflerin meşru kabul edildiği yönündeki sözlerini anımsatarak "Bu konuda kaygınız nedir, bu tür temas gruplarının bir ülke yönetimini gayrımeşru ilan etmesi nereye götürür?" diye sorması üzerine "Bu kararı hangi dayanağa dayayarak alıyor bu grup? Başka bir şey düşünün, yarın öbür gün İran'dan bir grup ayrılmaya kalksın, çatışmalar olsun, başka ad hoc (belli bir amaca özgü) bir temas grubu çatışmanın taraflarından birini meşru ilan etsin, böyle bir şey olabilir mi?" diye sordu. Korutürk, "ad hoc" grupların böyle kararlar almasının yanlış olduğunu, Türkiye'nin böyle bir karara taşeronluk yapmasının "vahim bir durum" olduğunu söyledi. Türkiye için böyle bir tehlike görüp görmediğinin sorulması üzerine Korutürk, Türkiye için şu anda böyle bir tehlikenin bulunmadığını, ancak Türkiye demokrasisinde gerileme yaşanmasına karşın CHP olarak Türkiye'nin her zaman demokratik, laik, çağdaş bir cumhuriyet olması için çalışacaklarını söyledi.


'Türkiye'ye 'büyüksün' deyip Libya için temas grubunu kurduruveriyorlar'

Korutürk, Hükümet'in "Bölgede ağırlığımız var" şeklindeki açıklamalarını da değerlendirirken "Ben çok uzun süre Dışişleri görevi yaptım, kendimizden başka 'Biz çok önemli devletiz' diyen de görmedim. Çok önemli memleketlerde de bulundum, onların hiçbirisi 'Biz çok önemliyiz' demiyor, biz her gün söylüyoruz. Bizim bundan hoşlandığımızı gördükleri için başkaları da öyle söylüyor, 'Muazzamsınız, üstünüze yok' diyorlar. Bunu söyledikleri zaman 'Bak, üstümüze yokmuş' diyorlar, böyle bir şey olabilir mi? Türkiye gibi büyük bir devletin böyle bir şeye ihtiyacı yok. Bırakalım başkası söylesin. Ben söylediğim zaman başkası 'Sen büyüksün' deyip Libya için temas grubunu kurduruveriyor. Ondan sonra yüzündeki tebessümle Bakan çıkıyor mikrofona, şöyle yaptık, böyle yaptık diye anlatıyor" diye konuştu.


Başbakan'a üstü kapalı 'tükürdüklerini yalayacaklar' yanıtı

AB'yi Atatürk'ün gösterdiği çağdaşlaşma hedefinin bugünkü karşılığı olarak gördüklerini ve tam üyelik dışında bir seçeneği kabul etmediklerini anlatan Korutürk, Başbakan'ın Kıbrıs konusundaki gerçekleri görmeye başladığını ve bu tavrını sürdürmesini umduklarını ifade ederken Başbakan'ın "NATO'nun Libya'da ne işi var" 1 hafta sonra NATO operasyonunun tezkeresini Meclis'e sunduğunu anımsattı. Korutürk, Hükümet'in dış politikada önce karşı çıktığı birçok konuda daha sonra fikir değiştirdiğini ifade ederek "Ben ona sıfat kullanmıyorum, onun birtakım sıfatları var, Başbakan bazı sıfatlar kullandı başka vesilelerle bunun için, bunu anlatan bir imge var, ben o imgeyi kullanmıyorum, olmaz dedikleri şeyi çok yaptılar, yapmamak lazım" dedi.


'Ramazan'da Libya'ya saldırıların süreceği açıklaması vahim'

Korutürk, Libya Temas Grubu toplantısında "Libya'da Kaddafi çekilmezse saldırılar Ramazan ayında da devam edecek" şeklinde bir açıklama yapıldığına dikkat çekerek "AKP'nin eşbaşkanlığını yaptığı toplantıda bu söyleniyor, böyle bir şey olabilir mi, ne kadar acı, vahim bir şey. Müslüman insanlara bomba yağdıracaksın Ramazan'da Kaddafi kabul edilmezse. Kaddafi'nin gidip gitmemesi o insanlara sorulmuyor ki" dedi.


'Kılıçdaroğlu ABD'den Kandil'de 'aktif bir durum' görmek istedi'

Korutürk, ABD ile ilişkilerin iyi olmasını savunduklarını ancak ilişkilerin içeriğine ilişkin "ortaklık" sözünün başına eklenen "stratejik" sıfatının eklenmesinin, Türkiye'yi ABD'nin bölgedeki çıkarlarını koruyan bir "taşeron" konumuna düşürdüğünü savunarak "Bu, onların çıkarlarını savunmak değil, ortak çıkarları savunmak şeklinde olmalı" dedi. Korutürk, ABD Dışişleri Bakanı Hillary Clinton ile görüşmesinde CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu'nun, "ABD terör konusunda bize destek beyanatında bulunuyor ama beyanat yeterli değil, ABD'den Kandil'de aktif bir durum görmek istiyoruz" dediğini aktardı.

Korutürk, Hükümet'ten CHP'ye gelen "Hükümet'i yurt dışında şikayet ediyorlar" açıklamalarının da haksız bir eleştiri olduğunu, Türkiye'de yaptıkları açıklamaların aynısını yurt dışında da yaptıklarını ifade ederek "Bizim Hükümet'ten bir farkımız var, biz açıkta konuştuğumuzu kapalıda da konuşuyoruz. Açıkta başka, kapalıda başka konuşmuyoruz" dedi. 

7/14/2011

seyyah1906

cemil çiçek'ten 13 şehit tepkisi artık herkesin safını iyi belirlemesi lazım ya demokrasiden yana olacağız ya da

Meclis Başkanı Cemil Çiçek, Diyarbakır’ın Silvan ilçesinde çıkan çatışmada 13 askerin şehit olmasını değerlendirdi.

TBMM Başkanı Cemil Çiçek, Diyarbakır'daki terör saldırısına ilişkin olarak, “Bir taraftan demokrasi, bir taraftan barış ve özgürlük ama öbür tarafta da kan, kin ve vahşet... Artık herkesin safını iyi belirlemesi lazım. Ya demokrasiden yana olacağız ya da bu türlü kan ve kin kusanlarla beraber olacağız” dedi.

“Böyle vahşi bir olayı, bugün bu vesileyle öğrenmiş olduk” diyen Çiçek, Türkiye'nin bir terör belası bulunduğunu söyledi. Cemil Çiçek, “Bir taraftan demokrasi, bir taraftan barış ve özgürlük ama öbür tarafta da kan, kin ve vahşet... Artık herkesin safını iyi belirlemesi lazım. Ya demokrasiden yana olacağız ya da bu türlü kan ve kin kusanlarla beraber olacağız” diye konuştu.
Şehitlere Allah'tan rahmet, yaralılara acil şifalar dileğinde bulunan Çiçek, şöyle devam etti:

“Milletimizin, hepimizin başı sağolsun. Temenni ederim ki bu son üzücü olay olsun ama maalesef Türkiye geliştikçe, büyüdükçe, bölgesinde söz sahibi oldukça bundan rahatsız olanlar var. Bu rahatsız olanların kullandığı en uygun enstrüman da terör örgütüdür. Hep ifade ettim ki bu terör örgütü, hiçbir zaman Kürt vatandaşlarımızı o bölgenin insanlarını temsil etmiyor. Bunlar uluslararası güçlerin menfaatine hizmet eden, onun için kan döken, kin kusan, bir vahşet örgütü. Bunu artık hepimizin, herkesin çok daha iyi anlaması lazım. Herkesin de safını bu manada çok daha iyi netleştirmesi gerekiyor. Zannediyorum bu konu ile ilgili çok yönlü değerlendirme yapılıyor, yapılacak.”

Çiçek, bir gazetecinin, “Bugün BDP'liler ile görüşme vardı. Bir uzlaşma sağlanamadı ama yemin edilebilir gibi mesajlar da veriliyordu” sözleri üzerine, “Herkesin olup bitenlerden ders çıkarması ve nasıl kullanıldığını herkesin çok iyi anlaması lazım. Bu gelişmelerden hiç kimse fayda umamaz. Bu gelişmelerden bu topraklarda yaşayan 74 milyon insanın menfaati olamaz” şeklinde konuştu.

Bu tip eylemlerin başkasının menfaatine hizmet ettiğini vurgulayan Çiçek, “İnşallah aklına başına almayanlar varsa o manada bu son üzücü olay herkesin aklına başına getirir ve safını tercih eder. Ya demokrasiden yana haktan hukuktan yana olacak ya da kan ve kin kusan tarafta olacak” dedi.

HÜKÜMET NE YAPMAK İSTEDİĞİNİ ORTAYA KOYMALI

CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, Diyarbakır’da şehit olan askerler için başsağlığı dilerken “Hükümet zaman geçirmeden terörle mücadele konusunda ne yaptığını, ne yapmak istediğini açıklıkla ortaya koymalı ve kamuoyunu bilgilendirmelidir” dedi. Kılıçdaroğlu, CHP Genel Merkezi’nde il başkanlarına vereceği yemeği de gelen şehit haberleri üzerine iptal etti.

Kılıçdaroğlu, Diyarbakır’da 13 askerin şehit, 2’si ağır olmak üzere 6 askerin de yaralandığını büyük bir üzüntüyle öğrendiğini belirterek şöyle dedi:

“Özellikle belirtmek istiyorum ki, terör bir insanlık suçudur. Terörle bir yere varılamayacağı, herhangi bir sonuç alınamayacağı çağdaş dünyanın kabul ettiği bir gerçektir. Bu süreçte önemli olan AKP Hükümeti’nin terörle mücadele konusunda ne yaptığı, hangi adımları attığıdır. Israrla belirttiğimiz gibi, başta Anamuhalefet olmak üzere milli iradenin tecelligahı TBMM ve kamuoyu AKP’nin kimlerle neleri konuştuğunu, neyin pazarlığının yapıldığını bilmemektedir.”

Hükümet’i zaman geçirmeden terörle mücadele konusunda ne yaptığını, ne yapmak istediğini açıklıkla ortaya koymaya ve kamuoyunu bilgilendirmeye çağıran Kılıçdaroğlu, “Terörü ve bugün hepimizi derinden üzen terörist saldırıyı şiddetle kınarken, şehitlerimize rahmet, ailelerine ve Genelkurmay Başkanı Orgeneral Işık Koşaner’in şahsında Türk Silahlı Kuvvetlerine başsağlığı, yaralı askerlerimize de acil şifalar dilerim” dedi.

Bu arada CHP il başkanları ile genel merkez bahçesinde yapılması planlanan yemek de gelen haber üzerine iptal edildi.

7/11/2011

seyyah1906

başbakan erdoğan siyaset kurumu milletle aynı frekansı tutturmalı aynı yöne bakmalı

Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, demokrasilerde muhalefetin en az iktidar kadar önemli olduğunu belirterek, ''Ama muhalefet konumunu bilemiyorsa marjinalleşiyorsa o zaman bu ülkede ileri demokrasiden bahsedemeyiz. Hele hele anamuhalefet marjinalleşirse bu büyük tehlikedir. Siz kalkar da 'İki arkadaşımız burada yemin etmedikçe biz yemin etmeyeceğiz' derseniz bu marjinal bir düşüncedir ve bak geldiniz yemin ettiniz, ne oldu'' diye konuştu.
Erdoğan, TBMM Genel Kurulu'nda 61. Hükümet'in programı üzerindeki görüşmelerde yöneltilen eleştirileri yanıtladı.

Hükümet programı üzerindeki görüş, öneri ve eleştirilerini Genel Kurul ile paylaşacağını zannettiği muhalefetin, program üzerinde konuşma fırsatı bulamadığını anlatan Erdoğan, ''Dolayısıyla, hükümet programıyla ilgili burada en ufak bir şey duymadım, dinlemedim'' dedi. Kendisini, zaman zaman ''adeta sanki yargı salonunda hissettiğini'' ifade eden Erdoğan, ''Çünkü sadece burada bu konuşuldu. Biz hükümet programını tartışacağımızı zannediyorduk ve ben buna rağmen yine de konuşmacılara şahsım, grubum adına teşekkür ediyorum'' ifadesini kullandı.

Başbakan Erdoğan, 16 yıl önce, 11 Temmuz 1995'te Bosna Hersek'in Srebrenitsa kasabasında toplu katliam gerçekleştirildiğini ifade etti. Savaştan, çatışmalardan, soykırımdan kaçan on binlerce Müslüman Boşnak'ın BM'nin güvenli bölge olarak ilan ettiği Srebrenitsa kasabasına sığındığını anımsatan Erdoğan, sözlerine şöyle devam etti:

''Radovan Karadziç ve Ratro Miladiç komutasındaki milisler kasabayı ele geçirdiler ve bugün dahi tam rakamı bilinmeyen 10 binin üzerinde olduğu tahmin edilen masum sivilleri birkaç gün içinde toplu katliama tabi tuttular. Geç de olsa, Karadziç'in ardından 'kasap' lakabıyla tanımlanan Miladiç'in de yakalanması, adalete teslim edilmesi Srebrenitsa üzerindeki kurşun gibi ağır atmosferi bir nebze olsun dağıtmıştır. Geçen yıl ben törenlere katılmıştım bu yılda Başbakan Yardımcımız Bülent (Arınç) Bey katıldılar. Oradaki tüm şehitlere Allah'tan rahmet diliyorum, ailelerine sabırlar temenni ediyorum.

Halen aydınlatılması gereken karanlık noktalar olduğunu, halen adalete teslim edilmeyi bekleyen zanlılar olduğunu, nereye gömüldüğü bilinmeyen yüzlerce belki de binlerce kayıp olduğunu biliyoruz. İşte bu nedenle Srebrenitsa katliamını unutmayacak, unutturmayacağız. Avrupa'nın ortasında bir daha benzer katliamlar yaşanmaması için Türkiye olarak bu meseleyi takip etmeye devam edeceğiz. TBMM Genel Kurulundan bir kez daha Boşnak kardeşlerimize yürekten dayanışma mesajlarımızı iletiyorum.''

-''BUNU DÜŞÜNMESİ LAZIM''-

12 Haziran seçimlerinin Türkiye'de her kesime çok önemli mesajlar verdiğini vurgulayan Başbakan Erdoğan, ''Bu mesajları alanlara ne mutlu. Ben burada özellikle bir hususun altına çizerek ifade etmek istiyorum; 1945'te Türkiye çok partili döneme adım attı. 1950 yılında ilk kez millet iradesi sağlıklı bir şekilde sandığa yansıdı'' şeklinde konuştu.

Erdoğan, 1945'ten bugüne kadar demokrasinin inişli, çıkışlı dönemlerden geçtiğini, çok badireler atlattığını, müdahaleler yaşadığını belirterek, yaşanan tüm sancılara, acılara, tartışmalara rağmen demokrasinin sürekli olgunlaştığını, sürekli ilerleme kaydettiğini ve standartlarını her geçen gün daha da ileri seviyelere taşıdığını anlattı.

12 Haziran seçimlerinin Türkiye'ne demokrasinin ulaştığı seviyeyi ve sahip olduğu ileri standartları göstermesi bakımından özellikle önemli olduğunu ifade eden Erdoğan, sözlerini şöyle sürdürdü:

''İster profesör, ister çoban, bu milletin her bir ferdi serbestçe oyunu kullanıyor. Kendi hür iradesiyle kendi tercihini yapıyor. Millet seçimler yoluyla her tartışmaya, her soru işaretine, her anlaşmazlığa ve uyuşmazlığa çok net bir şekilde hakemlik yapıyor ve söylenmesi gerekeni en güzel şekilde söylüyor. 12 Haziran akşamı sandıkların açılması ve ortaya çıkan tablo, 'Egemenlik kayıtsız, şartsız milletindir' ilkesine inanıyorsak, yapılması gereken muhalefet başını iki elinin arasına alacak, 'biz nerede, ne yanlış yaptık da acaba yüzde 50 AK Parti'ye gitti' diye bunu düşünmesi lazım. Yani yüzde 26 alacaksın, asıp keseceksin. Yüzde 13 alacaksın, asıp keseceksin. Yok böyle bir şey. Egemenlik kayıtsız, şartsız milletinse buna teslim olacaksın. İki kişiden bir kişi AK Parti'ye oy vermiş.''

Erdoğan'ın bu sözlerine CHP'li milletvekilleri, ''Teslim olmak ne demek'' diye tepki gösterdi.

-''TÜRKİYE'NİN ULAŞTIĞI STANDARTLARA PARALEL BİR DURUŞ...''-

Milletin seçimler yoluyla her soru işaretine, her anlaşmazlığa ve uyuşmazlığa çok net bir şekilde hakemlik yaptığını anlatan Erdoğan, ''Bu hakemliğin neticesidir 12 Haziran. Hakemliğe kulak asmayanları hakem sahadan atar, bağırıp çağırmayla bu iş olmaz'' diye konuştu.

Başbakan Erdoğan, 12 Haziran seçimlerinde katılımın yüzde 87 gibi çok yüksek bir orana ulaştığını anımsatarak, temsiliyetin yüzde 95'lik bir oranla çok kapsayıcı bir şekilde teşekkül etmesinin milletin basiretini açık ve net olarak ortaya koyduğunu söyledi.

''Milletin sahip olduğu demokratik olgunluğun aynı derecede parlamentoya ve siyasete de yansıması en büyük arzumuzdur'' diyen Erdoğan, şunları kaydetti:

''Bugün artık dünün söylemleriyle dünün kelimeleriyle düne ait parametrelerle yolumuza devam edemeyiz. Çatışmaya, çekişmeye, birbirinin paçasından tutarak aşağıya çekmeye, karalamaya, iftiraya dayalı bir siyaset anlayışı Türkiye'nin hak ettiği bir siyaset anlayışı değildir. Siyasetçiler, bunun altını çiziyorum, millet kadar vizyon ve ufuk sahibi olmak durumundadır. Siyaset kurumu, milletle aynı frekansı tutturmalı, aynı yöne bakmalı, Türkiye'nin ulaştığı standartlara paralel bir duruş sergilemek zorundadır. Şu hususu her fırsatta ifade ettim: Demokrasilerde muhalefet en az iktidar kadar önemlidir ama muhalefet konumunu bilemiyorsa marjinalleşiyorsa o zaman bu ülkede ileri demokrasiden bahsedemeyiz. Hele hele anamuhalefet marjinalleşirse bu büyük tehlikedir. Siz kalkar da 'İki arkadaşımız burada yemin etmedikçe biz yemin etmeyeceğiz' derseniz bu marjinal bir düşüncedir ve bak geldiniz yemin ettiniz, ne oldu?''

7/06/2011

seyyah1906

başbakan erdoğan anamuhalefet demokrasilerde her zaman iktidarın alternatifidir

CHP ve BDP'nin yemin etmeme ısrarı sürerken Başbakan Erdoğan'dan bir kez daha net uyarılar geldi.
"Ana muhalefet herhalde marjinal değildir" diyen Başbakan, "Bırakın yargı ne yapacaksa yapsın, süreç orada devam etsin. Ama sen gel burada aynen MHP'nin yaptığı gibi çalışmalara katıl" şeklinde konuştu. Erdoğan, AK Parti Grup Başkanvekili Mustafa Elitaş'ın, 15 Temmuz'u çözüm için son gün olarak değerlendirmesini "sürçü lisan" diye yorumladı. Başbakan , BDP'nin tutumunu ise "demokrasi içinde yol arayacaklarsa bunun yeri Diyarbakır değildir" sözleriyle eleştirdi.
Bakanlar Kurulu listesini açıklayan Başbakan Erdoğan, yemin krizi ve Meclis'i boykota ilişkin soruları da yanıtladı. CHP ve BDP'ye bir çağrı daha yapan Erdoğan, "Arzumuz muhalefetin yemin ederek orada olmasıdır" diye konuştu.

"Tarih Vermeyi Doğru Bulmuyorum"
Başbakan, AK Parti Grup Başkanvekili Mustafa Elitaş'ın "15 Temmuz son tarih, yoksa iş işten geçer" şeklindeki sözlerini de yorumladı. Erdoğan, "Grup Başkanvekili arkadaşımın ayın 15'iyle ilgili böyle bir sürçü lisanı olmuş. Tabii böyle bir tarih vermeyi doğru bulmuyorum, o yanlış bir şey" şeklinde konuştu.

"Anamuhalefet Herhalde Marjinal Değildir"
CHP'nin tavrının tasvip edilemeyeceğine vurgu yapan Erdoğan, şunları söyledi:
" Anamuhalefet herhalde marjinal değildir. Anamuhalefet demokrasilerde her zaman iktidarın alternatifidir. İktidarın alternatifi olan bir anamuhalefet partisi marjinal düşünce kalıbı içerisinde hareket ederse bu öyle zannediyorum ki kendisine yetki verenleri de üzecektir. Ve şu anda anamuhalefetin tavrını tasvip etmemiz mümkün değildir."

"Bırakın Yargı Ne Yapacaksa Yapsın"
CHP Lideri Kılıçdaroğlu'nun milletvekillerine "seçim bölgelerinize gidin anlatın" talimatı da Başbakan'a soruldu.

Erdoğan. "Anadolu'ya bütün milletvekillerini dağıtıp gidip orada anlatın... Neyi anlatacak? 'Biz yemin etmedik, içeride iki tane arkadaşımız vardı bundan dolayı yemin etmedik' diyemezsin. Bu bir defa yargıya, hukuka karşı ayrı bir saygısızlıktır. Bırakın onu yargı ne yapacaksa yapsın o süreç orada devam etsin. Ama sen gel burada aynen MHP'nin yaptığı gibi sende buradaki çalışmalara katıl. Ama bunlar buradaki çalışmalara katılmamak suretiyle şu anda anamuhalefet görevini yerine getirmiyor. Tek farkı var, tribünde izlemiyor genel kurula giriyor. Olay budur" dedi.

"Yol Arama Yeri Diyarbakır Değil, TBMM'dir"
Meclis'e bile gelmeyen BDP'yi de eleştiren Erdoğan, şunları söyledi:
"Kendilerine farklı bir yol çizmişler. Diyarbakır'da toplanmışlar. Demokrasi içinde kendilerine bir yol arama hedefleri yok. Demokrasi içinde yol arayacaklarsa bunun yeri Diyarbakır değil. Bu işin tek yeri TBMM. Türkiye'nin milletvekili ise bunlar yerleri TBMM'dir. Ancak İl Genel Meclisi üyesi iseler onu bilemem. Ama şu anda öyle gibi çalışıyorlar. CHP ile ilgili ne söylediysem onlar içinde söyleyeceklerim farklı değil."

Arınç: "Gündeme Gelemez"
Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç ise yemin etmeyen milletvekillerinin durumuna ilişkin, "Bence, 15 Temmuz tarihi itibariyle milletvekilliklerinin düşürülmesi konusu gündeme gelemez ve gelmemeli" dedi. 
seyyah1906

kılıçdaroğlu vatandaşın oyuna sahip çıkacağız ki demokrasiye sahip çıkalım

CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, CHP grubunun basına kapalı yapılan toplantısının ardından açıklamalarda bulundu. ''İnsanlık tarihi, demokrasi insan hakları ve özgürlük yolunda bedel ödeyenlerle doludur'' diyen Kılıçdaroğlu, dünyada o bedel ödeyenlerin sayesinde kazanımlar elde edildiğini ifade etti.
Kılıçdaroğlu, ''Türkiye'de insan haklarının, evrensel hukukun, demokrasinin, seçme ve seçilme hakkının eksiksiz uygulanması için her bedeli ödemeye hazırız. Tehdide ve şantaja asla ve asla boyun eğmeyeceğiz.
Biz bir demokrasi mücadelesi, insan hakları mücadelesi veriyoruz. Seçme ve seçilme hakkının önündeki engellerin kaldırılması ve demokrasi, milli iradenin önündeki engellerin kaldırılması mücadelesi veriyoruz'' diye konuştu. CHP Genel Başkanı Kılıçdaroğlu, kendilerinin ''tek adamın egemen olduğu ülkeyi değil, yurttaşların egemen olduğu Türkiye'yi savunduklarını'' kaydetti.



'Tehdide ve şantaja asla ve asla boyun eğmeyeceğiz'

Kılıçdaroğlu, insanlık tarihinin, demokrasi, insan hakları ve özgürlük yolunda bedel ödeyenlerle dolu olduğunu, bütün dünyada, o bedel ödeyenlerin sayesinde kazanımların elde edildiğini söyledi. Türkiye'de insan haklarının, evrensel hukukun, demokrasinin, seçme ve seçilme hakkının eksiksiz uygulanması için her bedeli ödemeye hazır olduklarını belirten Kılıçdaroğlu, ''Tehdide ve şantaja asla ve asla boyun eğmeyeceğiz. Biz bir demokrasi, insan hakları, seçme, seçilme hakkının ve milli iradenin önündeki engellerin kaldırılması, demokrasi mücadelesi veriyoruz. Biz, baskıcı bir rejimi değil, özgürlüğün olduğu bir rejimi savunuyoruz. Biz, tek adamın egemen olduğu bir ülkeyi değil, yurttaşların egemen olduğu bir Türkiye'yi savunuyoruz'' diye konuştu.

Milli iradenin tutuklu olduğunu, CHP'nin bu demokrasi ayıbını içine sindiremediği için bu tavrı geliştirdiğini ifade eden Kılıçdaroğlu, halkın seçtiği, ''Parlamentoya git, benim adıma konuş'' dediği kişilerin, parlamentoya gelemediğini, buna yasal hiçbir engelin de bulunmadığını söyledi. Bu engelin kalkması gerektiğini belirten Kılıçdaroğlu, kalkmadığı takdirde demokrasinin bir ayıpla karşı karşıya olacağını, bu ayıbı ortadan kaldırmaları gerektiğini vurguladı. Kılıçdaroğlu, Türkiye'ye çok partili rejimi ve demokrasiyi getiren parti olarak CHP'nin, demokrasinin, hukuk devletinin, güçler ayrılığının ve milli iradenin ayaklar altına alınmasına karşı çıktığını belirterek, ''O nedenle bu tavrı takınıyoruz'' dedi.


'Yurttaşın oyuna sahip çıkamayan parti'

CHP'nin, güçler ayrılığı ilkesine inandığını, yargı vesayetine, yargı üzerindeki vesayete karşı olduğunu ifade eden Kılıçdaroğlu, yargının bağımsız, tarafsız olması, birilerinin vesayeti altında olmaması gerektiğini vurguladı. Kendilerine, ''Sorunu çözmek için biz yargıya telefon mu edelim'' denildiğine işaret eden Kılıçdaroğlu, sözlerini şöyle sürdürdü: ''Hiç kimsenin, yargıya telefon etmesini istemeyiz, böyle bir talebimiz de asla olamaz. CHP, her vatandaşın verdiği oya saygılı olduğu için ve her yurttaşın oyuna sonuna kadar sahip çıktığı için bu tavrı sergiliyor. Bir vatandaşın oyu bile bizim için çok önemlidir. O vatandaşın oyu, bizim başımızın üstündedir. O vatandaşın oyuna sahip çıkacağız ki demokrasiye sahip çıkalım. Vatandaşın oyunu görmezlikten gelip, başka söylemler geliştirenler, demokrasiye ihanet ediyorlar. Bizim hedefimiz her yurttaşın oyuna sonuna kadar sahip çıkmaktır. CHP olarak şunu çok açık ve net söylüyoruz, kendi yurttaşın oyuna sahip çıkmayan, çıkamayan parti, ülkesinin çıkarlarına, demokrasiye, milli iradeye, temel hak ve özgürlüklere de sahip çıkamaz. CHP, Türkiye Cumhuriyeti hükümetlerinin imzaladığı, uluslararası anlaşmalara, sözleşmelere saygı duyar. Bu saygının gereği olarak, Anayasa'nın 90. maddesinin hayata geçirilmesinin uygulanmasının gerekliliğine inanır. Mademki siz uluslararası arenada saygın bir ülke olacaksınız, uluslararası sözleşme imzaladınız, bunlar iç hukukun üstünde olsun diye anayasayı değiştirdiniz, 90. maddenin gereğini yerine getirmek durumundayız. Yerine getirmediğimiz zaman, anayasayı da ihlal etmiş oluyoruz.''



'Hedefimiz, evrensel hukuku, demokrasiyi Türkiye'ye getirmektir'

Kılıçdaroğlu, CHP'nin, insan haklarını, demokrasiyi her yerde ve her koşulda savunduğunu, bunun temel görevleri olduğunu belirtti. Kılıçdaroğlu, ''CHP, milli iradenin sonucu olarak tecelli eden, seçme ve seçilme hakkını askıya alan, uluslararası hukuk anlayışına ters düşen uygulamalara karşı çıkar. Hedefimiz, evrensel hukuku, demokrasiyi, özgürlükleri Türkiye'ye getirmektir'' dedi. CHP'nin, parlamentonun işlevini el kaldırıp, indirme olarak görmediğini, ancak bazılarının öyle gördüğünü ifade eden Kılıçdaroğlu, bunun demokrasi olmadığını kaydetti.

Kılıçdaroğlu, yürütme organının her dediğini koşulsuz olarak yerine getiren bir parlamentonun, sağlıklı çalışmadığını belirtti. Kılıçdaroğlu, CHP'nin güçler ayrılığı ilkesine inancı gereği, yargının, yürütmenin, yasama organına müdahalesini kabul etmediğini söyledi. Kılıçdaroğlu, CHP'nin, haklarında hiçbir mahkumiyet kararı bulunmayan, TBMM'ye gelip, yemin etmeleriyle ilgili hiçbir hukuksal engel olmayan milletvekillerinin hapishanelerde tutularak, parlamentoya getirilmemesini, yemin etme haklarının engellenmesini demokrasi ayıbı olarak gördüğünü kaydetti.

'Hangi vicdanla bağdaştıracağız'

''Her türlü yasal prosedüre uygun olarak, halkın oylarıyla seçilip gelen milletvekillerinin yemin etmeleri engellenerek, hukuksuz şekilde hapiste tutulmalarını hangi vicdanla bağdaştıracağız?'' diye soran Kılıçdaroğlu, şöyle devam etti: ''CHP, Recep Tayyip Erdoğan'ın parlamentoda olmaması olayında olduğu gibi, bugün de demokrasi inancının gereği olarak kendisine yakışanı yapıyor ve halkın vicdanı olmayı sürdürüyor. CHP, seçimlerden önce uzun tutukluluk sürelerinden şikayet edenlerin, seçimlerden sonra bu söylemini rafa kaldırıp, hiçbir hüküm giymemiş milletvekillerinin yemin etmemesini olağan karşılayan, iki yüzlü siyaset anlayışını da şiddetle reddediyor. CHP, tutuklu milletvekillerinin yeminden sonra yargılanmamalarına da karşı; yargılanabilirler, öyle bir talebimiz yok, dokunulmazlık da af da istemiyoruz. İstediğimiz milli iradenin tecelli etmesi, milletin oylarıyla seçilen milletvekillerinin gelip parlamentoda yemin etmeleri. CHP, sadece ve sadece hukukun üstünlüğünü, TBMM'de halkın iradesinin egemen olmasını, evrensel hukukun gereği olarak, seçilen milletvekillerinin yeminlerini ederek, yasama görevlerini katılmalarını istiyor. Halkın iradesine saygı göstermek, halkın iradesiyle seçilen milletvekillerinin parlamentoya gelmelerini istemek, hangi demokrasi, hangi hukuk sisteminde suç olarak görünüyor?''

'Kayıtlı ve şartlı'

Meclis Genel Kurulunda, Mustafa Kemal'in, ''Egemenlik kayıtsız şartsız milletindir'' sözünün yer aldığına işaret eden Kılıçdaroğlu, bu sözün arkasında olduklarını bildirdi. Kılıçdaroğlu, ''Şimdi egemenlik, kayıtsız şartsız milletin değil, kayıtlı ve şartlı milletin olmaya başladı. Olmaz öyle şey. Milletin iradesi her şeyin üstündedir. Egemenlik kayıtsız şartsız milletin olacaktır. Bizim mücadelemiz budur, demokrasi mücadelesinin özünde yatan da budur'' dedi.

Kılıçdaroğlu, masumiyet karinesinin, hak mücadelesinde insanlık tarihinin en büyük kazanımlarının başında geldiğini dile getirdi. Herkesin masumiyetinin temel kural olduğunu vurgulayan Kılıçdaroğlu, kimsenin yargı kararı olmadıkça suçlanamayacağını vurguladı. Kılıçdaroğlu, şunları söyledi: ''Dünyanın bütün çağdaş ülkelerinde var olan kural budur. Masumiyet karinesinin özü de budur. Mevcut durum, bu temel insan hakkının en ağır ihlalidir. Yasama faaliyetinin saygınlığı bakımından da bu tutumun arkasında olacağız. Yani, masumiyet karinesi, bizim temel ilkelerimizden birisidir. CHP, 24. Dönem yasama faaliyetinin bu koşullarda, yargının takdiri altında kaldığı inancındadır. CHP, yasama organı ve 550 milletvekilinin bağımsız olmayan yargının, hukuk dışı takdirine ve takdirin kapsamı alanı içinde olmasına karşı çıktığı için haklı ve hukuki tavrını sürdürecektir.''


'Kaya gibi'

Hiçbir zaman, hiçbir yerde, hiçbir ortamda sorun yaratan parti olmak istemediklerini kaydeden Kılıçdaroğlu, şöyle konuştu: ''Sağduyulu düşünen bütün yurttaşlara sesleniyoruz: Biz sokakta yürüyen yurttaşın da güvencesi olsun istiyoruz. Daha dün bir AKP'li milletvekili 'durun bakalım daha başka milletvekilleri de tutuklanacak' diye gözdağı veriyorsa o gözdağının önünde duracak olan kaya gibi CHP olacaktır. Mevcut hukuk sistemi içinde, AKP'nin geliştirdiği ve uyguladığı hukuk sistemi içinde yarın sabahleyin iki gizli tanığın ifadesiyle herkes, her milletvekili, her yurttaş gözaltına alınabilir, aylarca içeride kalabilir. Bir de gizlilik kararı alırsınız, avukatı bile dosyada olanı bilemez. Bu, demokrasi, hukuk ayıbıdır. Onun için seçim meydanlarında söyledik, 'iktidara geldiğimizde özel yetkili mahkemeleri kaldıracağız' diye. Artık özel yetkili mahkemeler, birilerinin özel yetkili mahkemeleridir, birileri adına karar veren özel yetkili mahkemelerdir. Demokrasi ayıbıdır, hiçbir çağdaş ülkede böyle bir gariplik yoktur.''

CHP'nin Türkiye'nin itibarının sadece içerde değil, dışarda da zedelenmemesi ve yaşanan sorunların çözümü için her türlü çözüme açık olduğunu deklere ettiğini kaydeden Kılıçdaroğlu, sorun yaratmak istemediklerini, var olan sorunu çözmek istediklerini ifade etti. Kılıçdaroğlu, sözlerini, ''Sorunu, hukuk, demokrasi içinde çözmek istiyoruz. Hukuku, demokrasiyi göz ardı eden çözümlere karşıyız. Birilerine af getirilsin; karşıyız, birilerine dokunulmazlık getirilsin; karşıyız, birilerine özel uygulama yapılsın; karşıyız. Biz, sadece evrensel hukukun kurallarının uygulanmasını istiyoruz. Herkes için istiyoruz. Çünkü, sorun sadece CHP'nin değil, sorun Türkiye'nin sorunudur. Bu sorunu aşma konusunda kararlı irademizi sonuna kadar sürdüreceğiz'' diye tamamladı.


'Elinden tutan yok'

Gazetecilerin sorularını yanıtlayan Kılıçdaroğlu, TBMM Başkanı Cemil Çiçek'i kutlamaya gideceğini söyledi. Kılıçdaroğlu, ziyaretin bugün olacağını sanmadığını belirterek, ''Sayın Başkan bir koltuğuna ısınsın bakalım'' dedi.

AKP Grup Başkanvekili Mustafa Elitaş'ın 5 birleşime devamsızlık durumunda CHP'li milletvekilleri hakkında devamsızlıktan işlem yapılabileceğini söylediğinin ifade edilmesi üzerine Kılıçdaroğlu, ''Elinden tutan yok'' karşılığını verdi.



Basına kapalı toplantıda neler konuşuldu?

Milletvekillerine, "yemin etmeme" kararını vatandaşa iyi anlatmaları için talimat veren CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, "Biz mücadelemizin A ve B planını düşündük. B planımız da var" dedi. Milletvekillerini bugün ve yarın gruplar halinde Genel Merkez'de dinleyecek CHP Genel Başkanı, daha sonra da milletvekillerini kampa alacak.
CHP Grubu, Genel Başkan Kemal Kılıçdaroğlu'nun başkanlığında basına kapalı toplandı. Toplantıda, milletvekilleri tek tek kendini tanıttı.


Kılıçdaroğlu da kendini tanıttı

Edinilen bilgiye göre CHP Genel Başkanı da kendini tanıttı ve siyasete Deniz Baykal'ın davetiyle girdiğini ifade etti. Antalya Milletvekili Deniz Baykal'ın ise, kendisini oldukça kısa anlatarak, "Adım Deniz, soyadım Baykal" dediği öğrenildi.

Vekillere talimat verdi

CHP Genel Başkanı'nın, milletvekillerine "yemin" kararını halka iyi anlatmaları konusunda talimat verdiği belirtildi. Kılıçdaroğlu'nun, "Çalışın, bu olayı anlatın. Halkla içi içe olun. Aldığımız kararın gerekçesini anlatın. Halkımızla paylaşın. Milletvekilleri bunu yapsın" dediği ifade edildi.


CHP kampa girecek

CHP Genel Başkanı'nın, milletvekilleriyle önümüzdeki günlerde Ankara ya da Ankara dışında bir araya gelineceğini belirterek, "Önümüzdeki günlerde bir araya geleceğiz. Herkes düşüncelerini anlatacak" dediği öğrenildi.

Genel Merkez'de görüşüyor

Öte yandan Kılıçdaroğlu, CHP Genel Merkezi'nde beşerli gruplar halinde milletvekilleriyle görüşüyor. Görüşmeler yarın da devam edecek.


'A ve B planımızı düşündük'

Yemin etmeme kararının gerekçelerini anlatan Kılıçdaroğlu'nun, "Biz mücadelemizin A ve B planını düşündük. B planımız da var. Bu konuda bir geri adım atılmayacak. Aldığımız kararı halka daha iyi anlatabilmek için daha dikkatli olmamız gerekiyor. Grupta tek ses olsun. Mümkünse arkadaşlar söylemlerine dikkat etsin" dediği öğrenildi.

7/04/2011

seyyah1906

devlet bahçeli kimin arkadaşlarını satma ile ilgili engin tecrübeye sahip olduğunu orada görmelidir

MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli, 12 Haziran seçimlerinin ardından partisinin ilk TBMM grubu toplantısında gündemdeki konuları değerlendirdi.

Seçimlerden sonra yaşanan boykot krizini de değerlendiren Bahçeli, TBMM'nin kriz üssü haline gelmesinin önümüzdeki sürecin çok şeylere gebe olduğunu kanıtladığını kaydetti. Türkiye'ye yakın coğrafyadaki ülkelerde yaşanan gelişmelere dikkat çeken Bahçeli, böyle bir ortamda yenilenen Meclis çatısı altında yemin ve boykot krizinin ortaya çıktığını ve demokrasi tarihine kara bir leke olarak geçtiğini kaydetti.
Yaşanan gelişmeleri AKP'nin kayıtsızlık ve vurdumduymazlık içinde izlediğini ifade eden Bahçeli, Başbakan Erdoğan'ın balkon konuşmasındaki üslup ve yaklaşımlarıyla daha sonraki tutum ve söylemleri arasında gece ile gündüz kadar fark oluştuğunu belirtti. Krizin çözülmemesi halinde millet iradesinin sorgulanması ve değersizleşmesinin kaçınılmaz olacağını da dile getiren

Bahçeli, "Tehlike bu kadar açık ve yakındır. İşin şakaya gelir tarafı, hafife alınacak yönü kalmamıştır. Yemin ve boykot krizinin görünürde üç sorumlusu olduğu ortadadır. Bunlardan birincisi, bölücülüğün siyasetteki uzantısı olan ve Kandil çetesini arkasına alarak barış ve özgürlük mücadelesi verdiğini iddia eden BDP'dir. İkincisi tutuklu milletvekillerinin serbest bırakılmamasını gerekçe gösteren ana muhalefet partisi CHP'dir. Üçüncüsü ise göz göre göre krizin geldiğini fark edemeyen ya da fark etse de sesini çıkarmayan ve bundan nemalanmanın arayışında olan AKP hükümetidir" diye konuştu.


"Herkes ortaya çıkan kaostan birinci derecede sorumludur"

Bahçeli, Hatip Dicle'nin durumunu da değerlendirdiği konuşmasında, Anayasa'nın 76'ncı maddesinin YSK ve bağımsız adaylar tarafından dikkate alınmadığını kaydetti. Bahçeli, "Her şey berrak biçimde ortadadır. Hukuken milletvekili seçilmesi mümkün olmayan bir kişinin seçime katılması için çaba gösteren herkes ortaya çıkan kaostan birinci derecede sorumludur. Kandan beslenen bölücü mihrakların, taraftarlarını sokağı işaret etmesi, silah ve dağı adres göstermeleri tam bir kepazeliktir ve Türkiye'nin şerefiyle açıkça oynamak anlamına gelecektir. Türk milletinin her önüne gelen tarafından azarlanmasını, hakir görülmesini ve dayatmalara boyun eğmeye zorlanmasını şiddetle ve nefretle reddettiğimizi duyurmak istiyorum" diye konuştu. Başbakan Erdoğan'a "bu isyan provaları karşısında neden sessiz ve tepkisizsin" diye soran Bahçeli, "İmralı'da yatan bebek katilinin serbest bırakılma şartları gün geçtikçe olgunlaşmaktadır. Merakımız ceviz ağacının altında sözde barışı konuştuklarını dile getirerek terör elçiliği yapanlar, acaba hayatlarında hiç Türk bayrağının altında şehitlerimizi ve gazilerimizi hatırlayacak bir ahde vefa örneği göstermişler midir" dedi.


"Başbakan Erdoğan sözde ustalık döneminin eşiğinde kararını vermeli ve tarafını belirlemelidir"

PKK militanlarına gerilla diyerek önem atfeden kalem sahipleri acaba ağızlarına vatan, bayrak ve şehit kelimelerini ne zaman alacaklardır" diye konuştu. Bahçeli şunları söyledi:
"Türk milletini savaş sözleriyle sindirmeye çalışan şimdi de 15 Temmuz randevusunu veren etnik bölücüler ne yaparlarsa yapsınlar emellerine ulaşamayacaklardır. Muhataplarını buradan uyarıyorum; kimse yanılıp yenilip boş hayallere kapılmasın. Bizim ne vazgeçecek insanımız ne de verecek bir çakıl taşımız vardır. Başbakan Erdoğan sözde ustalık döneminin eşiğinde kararını vermeli ve tarafını belirlemelidir."

2007 yılından bu yana milletin maruz kaldığı anayasa geriliminin bitirilmesi gerektiğine işaret eden Bahçeli, anayasa değişikliği konusunda partisinin 'kırmızı çizgileri'ni de yineledi. Bahçeli Anayasa'nın ilk üç maddesinin kendileri tarafından müzakere edilmesinin dahi mümkün olmadığını belirterek, "Herkes hesabını buna göre yapmalı ve ayağını denk almaladır. Aksi takdirde MHP Türk milletinin hak ve menfaatlerini korumak ve Türkiye Cumhuriyeti'ni yaşatmak için her fedakarlığı seve seve yapmaya hazırdır" dedi.


"Senden icazet mi alacaktık?"

Tutuklu milletvekillerinin durumunu değerlendiren Bahçeli, İstanbul Milletvekili Engin Alan'ın da diğer milletvekilleriyle aynı durumda olduğunu belirterek bu hukuk skandalının affı ve tarifinin mümkün olmadığını söyledi. Anayasa'nın 76'ncı maddesi ve Milletvekili Seçim Kanununun 11'nci maddeleri doğrultusunda Engin Alan ve benzer durumdaki milletvekillerinin milletvekili olmalarında herhangi bir engel bulunmadığını dile getiren Bahçeli, Başbakan Erdoğan'ın "Ne yapalım seçmeseydiniz" şeklindeki sözlerine yanıt verdi. Bahçeli "Senden icazet mi alacaktık? Sana mı danışacaktık? Bu kendini bilmez ve utanmaz zihniyet, geçmişte şahsını ilgilendiren kişiye özel anayasa değişikliğini pervasızca yapmıştı. Hukukun ilkelerini fütursuzca çiğnemiş ve CHP'de bu işe ortak olmuştu" dedi.


Kılıçdaroğlu'na yanıt: Önce aynaya bak

"AKP yargısı"nın izan ve insaf ölçülerinden tamamen uzaklaşarak kanun maddelerini keyfi şekilde yorumladığını belirten Bahçeli, Meclis'in daha yolun başından büyük bir açmazla karşı karşıya kaldığını söyledi. Bahçeli şöyle konuştu:

"Ancak hiçbir gerekçe Meclis'in boykot edilmesine ve Anayasa'nın 81'nci maddesindeki milletvekili yeminine aykırı hareket edilmesine mazeret teşkil etmeyecektir. Bu haliyle başta CHP olmak üzere, milletvekili yemini etmeyenlerin TBMM'nin saygınlığına fazlasıyla gölge düşürdüklerini bilmeleri lazımdır. Madem ortada bir yanlış vardır, o halde bir başka yanlışla bunun giderileceğini düşünmek hezeyandır ve Gazi Meclis'in taşıdığı yüksek erdeme hakarettir. Üstelik CHP Genel Başkanı'nın, Meclis'i protesto ederken; 'arkadaşlarımızı satmayız' sözleriyle bizi tariz yollu itham etmesi içine düştüğü ölçüsüzlüğün ve kafa karışıklığının bariz deşifresi olmuştur.Bize derme çatma siyasi delikanlılık gösterileri yapan Sayın Kılıçdaroğlu, önce aynaya bakmalı ve kimin arkadaşlarını satma ile ilgili engin tecrübeye sahip olduğunu orada görmelidir.Bizim boş laflara karnımız toktur.Milliyetçi Hareket Partisi, 91 yıllık mazisinde böylesine bir boykotla karşılaşmayan kutlu Meclis'i, tartıştıracak ve itibarını zedeleyecek hiçbir niyetin ve eylemin içinde olamaz ve olmayacaktır."


CHP'ye mektup tepkisi

CHP'nin yemin kriziyle ilgili uluslar arası kuruluşlara yazdığı mektubu da gündeme getiren Bahçeli, bunun son derece acı verici ve talihsiz olduğunu kaydetti. Bahçeli, mektubun yeni CHP'nin ruh halini ve meselelere hangi açıdan baktığını gösterdiğini savunarak siyasi partiler açısından en üst şikayet mercinin Türk milleti olduğunu belirtti. Bahçeli, "Başkent Ankara vizyonundan çıkarak, küresel çekim alanına kapılan CHP'nin, ülke içindeki siyasi ve hukuki meseleleri dünyaya afişe etmesi en az yemin krizi kadar ciddi ve önemli bir problemdir.Gazi Mustafa Kemal Atatürk'ün kurduğu partinin bu içler acısı hali, geleneği ve siyasi geçmişi bakımından kırılma ve sapmadır.Bu nedenle CHP, partimize laf yetiştireceğine kendisine bakmalı ve bize akıl vermekten bir an önce vazgeçmelidir" diye konuştu.



Gül'e "davet" tepkisi

Cumhurbaşkanı Abdullah Gül'ün geçen haftaki davetini hatırlatan Bahçeli, Gül'ün tavrının Başbakan'la bir plan dahilinde hareket ettiğini gösterdiğini söyledi. Gül'ün davetinde AKP'nin yer almadığını, Meclis'te temsil edilen diğer siyasi partilerin davete muhatap olduğunu kaydeden Bahçeli, "Eğer AKP yemin ettiği gerekçesiyle davet edilmediyse, partimiz de aynı durumdadır o zaman bize yönelik bir çağrıya da gerek yoktur" dedi.


4 maddelik çıkış önerisi

İstendiği takdirde TBMM'nin bugünkü karanlık tablodan çıkışın tek adresi haline getirilebileceğini söyleyen Bahçeli Başbakan Erdoğan'ın "tükürdüklerini yalayacaklar" sözüne tepki gösterdi ve bu ifadenin bir Başbakan'a kesinlikle yakışmadığını söyledi. Ortaya çıkan emarelerin Başbakan'ın krizi istismar edeceğini gösterdiğini ifade eden Bahçeli, boykot krizinin çözülmesi için 4 maddelik öneri sundu. Bahçeli şunları söyledi:
"-Millet iradesinin heba edilmemesi ve milletimizin çekişmelerle oyalanmaması için yemin ve boykot krizinin tarafları bu eylemlerine bir an önce son vermeli ve Meclis'teki yerlerini almalıdırlar.
-Türkiye Büyük Millet Meclisi'nde grubu bulunan bütün siyasi partilerden seçilecek temsilciler bir araya gelmeli, ahlaki ve tutarlılık gereğince tutuklu bulunan milletvekillerinin haklarını savunacak bir Meclis bildirisi için temel zemin oluşturmalıdırlar.
-Yürürlükteki yasal hükümler, tutuklu bulunan milletvekillerinin salıverilmesine engel değildir. Tutuklu milletvekillerinin önüne, Anayasanın 14. ve 83. maddelerini mani bir hal olarak çıkarmak zorlama ve yanlı bir tutum olacaktır. Yalnızca kanun ve anayasa hükümlerinin objektif kriterler çerçevesinde uygulanması ve iktidarın bu konuda ön ayak olması meseleyi kökünden çözecektir.
-Bunlara rağmen de bir çözüm ortaya çıkmıyorsa, Anayasanın 76. maddesine, tutukluyken seçilen milletvekillerinin durumlarını daha da netleştirecek ve serbest kalmalarını sağlayacak bir ifade ilave edilerek içinde bulunulan krizin ortadan kaldırılması mümkün olabilecektir."



"Engin Alan bölücülere karşı rehin olarak tutuluyorsa, hesabını sormak bizim için namus borcu olacaktır"

Bahçeli önerilerine rağmen tutuklu milletvekilleriyle ilgili adım atılmazsa o zaman bu kişilerin başka davalara denge unsuru olarak tutulmasının gündeme geleceğini belirterek, "İmralı, Silivri ve KCK arasında denge arayışları varsa ve mesela Sayın Engin Alan bölücülere karşı rehin olarak tutuluyorsa, er ya da geç bunun hesabını sormak bizim için namus borcu olacaktır. Bu borcu da Allah sağlık verdiği sürece mutlaka ödeyeceğimizden herkes emin olmalıdır. Geldiğimiz bugünkü aşamada; Türkiye'nin daha fazla hırpalanmaması ve milletimizin artan sorunlarının bir an önce çözülmesi amacıyla başta AKP olmak üzere, herkes sorumlu ve duyarlı hareket etmeli ve karşı karşıya olduğumuz bunalımı bertaraf etmek için güç birliği yapmalıdırlar. İnanıyorum ki, TBMM çatısı altında; iyi niyetli ve dürüst bir şekilde oluşturulacak uzlaşma zemininde, her güçlüğün üstesinden gelmek mümkün olacaktır.Yeter ki istensin, yeter ki karar verilsin ve irade gösterilsin" diye konuştu.

Bahçeli konuşmasının sonunda Meclis Başkanlığı seçimi yapılacağını hatırlatırken, MHP olarak adayları Tunca Toskay lehine oy kullanacaklarını söyledi.