En Yeniler
siyasetciler etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
siyasetciler etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

5/21/2012

seyyah1906

yargıtay abdullah öcalana sayın diyen hatip dicle ve selim sadak'ın hapis cezasını bozdu

İfadelerin Anayasa, AİHS ve Temel Özgürlüklerin Korunmasına İlişkin Sözleşme'nin ifade özgürlüğünü düzenleyen maddeleri kapsamına girdiğini bildirdi.

Yargıtay 9. Ceza Dairesi, bir süre önce çok sayıda siyasetçinin hapis cezası almasına neden olan "Sayın Abdullah Öcalan" sözlerine vize verdi. Yargıtay, bu sözlerin "ifade özgürlüğü" kapsamında değerlendirilmesi gerektiğini belirterek, bu ifadeye ceza uygulamasını kaldırdı. Bir döneme damgasını vuran "Sayın" tartışması da böylece sona erdi. Yargıtay söz konusu kararı halen KCK davasından cezaevinde bulunan Hatip Dicle ve BDP'li Selim Sadak'ın Roj Tv'ye verdikleri bir röportaj kapsamında aldı.

İkili röportajda Abdullah Öcalan için "Sayın", PKK'lılar için "gerilla" ifadesini kullandı. Ankara özel Yetkili Savcıları bunun üzerine Sadak ve Dicle hakkında dava açtı. Dicle ve Sadak, Ankara 11. Ağır Ceza Mahkemesi'nde bu sözleri nedeniyle sanık sandalyesine oturdu. Mahkeme, "PKK terör örgütünün amacı doğrultusunda suç ve suçluyu övdükleri'' gerekçesiyle, ikiliyi altışar ay hapis cezasına mahkum etti.

Karar temyiz edilince dava Yargıtay'a taşındı. Kararı bozan Yargıtay 9. Ceza Dairesi'nin kararında; Dicle ve Sadak'ın verdiği röportajın bir bütün olarak ele alınması istendi ve bu kapsamda bu sözlerin ifade özgürlüğünü düzenleyen; Anayasa'nın 26, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi (AİHS) ve Temel Özgürlüklerin Korunmasına ilişkin Sözleşme'nin 10. maddesi kapsamında olduğu ifade edildi.

Habertürk'ün haberine göre, bozma kararının gerekçesinde de sözlerin "Yargıtay ve AİHM kararları ile desteklenen ifade hürriyetinin kullanılması kapsamında kaldığı" belirtildi. Yargıtay Dicle ve Sadak'ın bu sözleri nedeniyle yargılanamayacağına dikkat çekerek beraatlerine oybirliğiyle karar verdi.

150 KİŞİYE DAVA

Son olarak Öcalan'a "sayın" dedikleri için yargılananlara destek vermek amacıyla kampanya başlatılmıştı. Kampanyaya katılarak, "Eğer sayın olarak hitap etmek suç ise ben de Sayın Abdullah Öcalan diyorum ve bu suçu işleyip kendimi ihbar ediyorum" dilekçelerini veren 150 kişi hakkında dava açılmıştı. Abdullah Öcalan'ın 29 avukatı hakkında "sayın" ifadesini kullandıkları için 300'e yakın dava açılmıştı.

Eski Adalet Bakanı Mehmet Ali Şahin, 2008 yılında bir soru önergesine verdiği yanıtta, 7 bin 887 kişinin "sayın" dedikleri için yargılandığını açıklamıştı. 2006-2007 yıllarında ise bu suçtan 949 kişi ceza almıştı.mynet

FİDAN DA DEMİŞTİ

MİT Müsteşarı Hakan Fidan'ın katıldığı Oslo görüşmelerinin basına sızan bölümlerinde, Fidan'ın Öcalan'dan "sayın" diye bahsettiği iddia edilmişti.

9/25/2011

seyyah1906

vatandaş'tan meclise terör dilekçesi yağdı ama komisyonda görüşülmeyecek

Son günlerde terör olaylarındaki artış dikkat çekerken TBMM'ye de adeta "terör" dilekçesi yağdı. Meclis Dilekçe Komisyonu'na yazan vatandaşlar terörün bitirilmesini talep ederken; şikayet ve önerilerini sıraladı.
Vatandaşlar terörün bitirilmesini istedi

Meclis Dilekçe Komisyonu'na Ankara'dan yazan S.Ç., terörle mücadelede devleti yönetenlerin özellikle siyasetçilerin üzerine düşen görevi gereği gibi yapmadığını iddia etti. Başvuruyu inceleyen komisyon aldığı kararda, "Dilekçinin terörle mücadelede yaşanan sorunlara ilişkin kişisel görüş ve değerlendirmelerine yer verdiği dilekçesi hakkında, 3071 sayılı Dilekçe Hakkının Kullanılmasına Dair Kanun ile TBMM İçtüzüğü'nün 116'ncı maddesi uyarınca komisyonumuzca bir işlem yapılamayacağına karar verildi" dedi.

Almanya'dan yazan 155 kişinin terörün bitirilmesine yönelik dilekçesine ise, "Dilekçe Komisyonu Başkanlık Divanı tarafından, belli bir konuyu ihtiva etmeyen dilekçelerin, Komisyonda görüşülemeyeceğinin karara bağlanacağı belirtilmiştir. Bu hükümler gereği, başvurunun Komisyonda görüşülemeyeceğine karar verildi" yanıtı verildi.


Komisyonda görüşülemeyeceğine karar verildi

İstanbul'dan yazan H.G.'nin 14 Temmuz 2011 Diyarbakır Silvan kırsalında 13 şehit verilmesi olayında ihmallerin bulunduğunu belirtip gereğinin yapılmasını talep eden dilekçesinin de komisyonda görüşülemeyeceğine karar verildi. Kararda şöyle denildi:
"Dilekçe üzerinde yapılan inceleme sonucunda başvurunun, Kanunun dilekçede bulunmasını zorunlu gördüğü şartları taşımadığı anlaşılmıştır. 3071 sayılı Dilekçe Hakkının Kullanılmasına Dair Kanun'un 4'üncü maddesinde 'Türkiye Büyük Millet Meclisi'ne veya yetkili makamlara verilen veya gönderilen dilekçelerde, dilekçe sahibinin adı-soyadı ve imzası ile iş veya ikametgah adresinin bulunması gerekir' denilmiştir.
Dilekçe Komisyonun görev alanının belirlendiği Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğünün 116'ncı maddesinin birinci fıkrasındaki 'Dilekçe Komisyonunun... Başkanlık Divanı... Kanunun dilekçede bulunmasını zorunlu gördüğü şartlardan herhangi birini taşımayan, dilekçelerin görüşülemeyeceğini karara bağlar' şeklindeki hükmü gereği, başvurunun komisyonda görüşülemeyeceğine karar verildi."

M.Ö. adlı kişi de dilekçesinde ülkenin birliği konusundaki görüşlerini belirtti. Dilekçeyi görüşen komisyon ise, "Dilekçe konusu incelenmiş, konu hakkında bilgi edinilmiş olup dilekçenin somut bir talep içermemesi nedeniyle, 3071 sayılı Dilekçe Hakkının Kullanılmasına Dair Kanun ile TBMM İçtüzüğünün 116'ncı maddesi uyarınca dilekçe hakkında Komisyonumuzca başka bir işlem yapılamayacağına karar verildi" kararını aldı.

9/23/2011

seyyah1906

başbakan erdoğan ülkesinde ihtilaf yaratan sevildiği kadar korku duyulan bir lider

Jonathan Head

BBC - İstanbul

Yol kenarlarındaki dev ilan panolarında, Türkiye baş bakanının elini kalbine götürmüş, ortak bir gelecek vaat ederken gösteren fotoğrafları vardı.

Kendisi, Kahire'nin neresine giderse gitsin, kendisini yakından görmek isteyen coşkulu kalabalıklarca karşılandı.
Recep Tayyip Erdoğan'ın adeta bir popüler müzik yıldızı gibi muamele görmesi, siyasetçilerin Orta Doğu'da uzun zamandır karşılaşmadıkları bir tablo.

Batı Şeria'da duvarlara yapıştırılmış Erdoğan posterlerini görmek mümkün. Filistin'de bazı çocuklara onun isminin verildiği biliniyor.

"Arapların, dünya üzerindeki hapisteki gazetecilerin birçoğunun Türkiye'de bulunmasını sorgulaması çok uzun zaman almayacaktır"

Bir Türk liderin Arapların öncüsü mertebesine çıkarılmış olması sıra dışı bir durum.
Donmuş ilişkiler canlandı

Erdoğan neredeyse hiç Arapça konuşamıyor ve Kahire'de Türkçe konuşan birine rastlamak çok güç.

Artık Mısır'da dört yüzyıl sürmüş Osmanlı hükümdarlığının izleri oldukça azalmış durumda.

Modern Türkiye Cumhuriyeti eski kolonilerinden sancılı bir şekilde ayrıldı: Arabistanlı Lawrence tarafından kışkırtılan Arapların kendisini "sırtından bıçakladığını" düşündü.

Birkaç yıl öncesine kadar da Arap komşularla olan ilişkileri dondurulmuş vaziyetteydi.
İsrail karşıtlığı etkeni
Erdoğan'ın yüksek popülaritesini, İsrail'e açık bir dille saldırmasına bağlamak zor değil.

İki buçuk yıl önceki Davos zirvesinde, İsrail cumhurbaşkanı Şimon Perez'e "siz öldürmeyi iyi bilirsiniz" demesini arından, anında kahraman ilan edildi.

İsrail tarafından on yıllardır aşağılanmakta olduğunu düşünen Arap toplumunun sempatisini kazanmak için yapılması gereken, daha doğru bir şey yoktu.

Ancak Erdoğan’a duyulan sempatinin sebepleri bununla sınırlı değil.
Samimiyet algısı

Kahire'de, “Türk ilahlarını” yakından görebilme şansını bekleyen Mısırlı genç eylemciler, onun samimiyetine dikkat çekiyorlar.

"Başbakan Erdoğan ülkesinde ihtilaf yaratan; sevildiği kadar korku duyulan bir lider."

Erdoğan'ın kalbinden yani içten konuştuğunu söylüyorlar, ve bunu kendi liderlerinde asla görmediklerinden bahsediyorlar.

Aslında haklılar. Recep Tayyip Erdoğan, kurnaz ve ihtiyatlı bir siyasetçi ama aynı zamanda duygusal, bazen gözyaşlarına hâkim olamayan birisi.

Çoğu zaman yaptığı sert çıkışlar birdenbire, düşünülmeden ortaya çıkıyor ve danışmanlarını zor durumda bırakabiliyor.
Gazze'de acı çeken Filistinliler hakkındaki öfkesi sahici görünüyor.

Ancak Erdoğan öfkelenirken seçici davranıyor. Mesela, şahsi dostluğu bulunan Ahmedinecad'ın İran'da sebep olduğu acılara o kadar da öfkelenmiyor.

Yine de Arap gençliği için, Erdoğan ile kendi boynu bükük liderleri arasındaki bu tezadın canlandırıcı bir etkisi var.

Bu fark, enerji dolu Erdoğan ile Mısır'ı yönetmesine rağmen halkı tarafından ender olarak görülen, duyulan Mareşal Tantavi yan yana geldiklerinde açıkça ortadaydı.
Türk olmak "havalı" oldu

Bu durum, NATO'nun doğu ucundaki bu gergin coğrafyada, uzun zamandır tek başlarına kalmış oldukları hissiyle yaşamış olan Türkler için memnuniyet verici.

Türk olmak birden bire havalı bir şey haline geldi. Her ne kadar kimse sizin dilinizi konuşmasa da.

Türk yapımı televizyon dizileri tüm Orta Doğu'da en çok izlenenler arasında. Türk şirketleri, Avrupa'yla ticaret yapmanın verdiği tecrübeyle, yeni Arap ve Afrika pazarlarına yayılıyorlar.

Bazıları, daha da ileriye giderek, bu süreci Yeni-Osmanlıcılık olarak adlandırıyorlar.
Herşey yolunda mı?

Öyle görünüyor ki Türkiye için her şey, gerçek olamayacak kadar, yolunda gidiyor.

Tüm İsrail karşıtı tehditlerine rağmen Erdoğan hükümeti, Amerikan füze kalkanı sisteminin bir kısmının Türkiye'nin doğusuna kurulmasını kabul etti.

Füze kalkanının tahmin edilen amacı, İsrail'i İran füzelerinden korumak.

İran'la olan dostluk ise bir anda serin rüzgârların etkisinde kaldı.

Bu arada, demokratik Türkiye modelini huşuyla izleyen Arapların, ülkenin Kürt bölgelerinde süren savaş ya da dünya üzerindeki hapisteki gazetecilerin birçoğunun Türkiye'de bulunması hakkında sorular sorması çok zaman almayacaktır.

Tüm seçim zaferlerine rağmen, Başbakan Erdoğan ülkesinde ihtilaf yaratan; sevildiği kadar korku duyulan bir lider.

7/15/2011

seyyah1906

bdp'li hasip kaplan türkiye bu gerilimi gerginliği ve bu provokasyonu yaşarken meclis tatile giremez

Diyarbakır Silvan'da yaşanan çatışma ve sonrasındaki iddialarla iligli BDP'den açıklama geldi.

BDP Grup Başkanı Selahattin Demirtaş yaptığı yazılı açıklamada, Diyarbakır'ın Silvan ilçesinde 13 askerin şehit olduğu, 7 askerin yaralanmasıyla sonuçlanan çatışmadan dolayı derin üzüntü duyduklarını söyledi. Olayda yaşamını yitirenlere Allah'tan rahmet yakınlarına başsağlığı ve yaralılara da acil şifalar dileyen Demirtaş, şunları söyledi:
"Savaşın, çatışmanın, ölmenin ve öldürmenin bir sorun çözme yöntemi olmaktan çıkmamış olması, bizlere bu acıları yaşatan en temel nedendir. Ülkenin en önemli sorununun bu gençlerin omuzlarına yüklenmesi haksızlığı da, hükümet başta olmak üzere siyasetin ve bütün siyasetçilerin sorumluluğundadır. Bu acıları unutmadan, ancak acılarımızı 'düşmanlık' dili oluşturmak için de kullanmadan barışı sağlamak her birimizin bütün ülkeye karşı boynunun borcudur. Ancak maalesef ki olayın duyulmasından bu yana yapılan açıklamalar ve gösterilen tepkiler Partimizi doğrudan hedef almakta, yaşanan olayın yarattığı acı ve hüzün ortamından yararlanılarak asıl sebeplerin üstü örtülmekte, neredeyse çatışmaya BDP girmiş gibi bir hava estirilmektedir.Bu haksız hedef gösterme furyasına TBMM Başkanından, hükümet temsilcilerine kadar sorumluluk mevkiinde olup da hesap vermesi gereken herkes dahil olmuştur. Bu süre içerisinde Ankara, Mersin, Bursa ve Elazığ il-İlçe binalarımızın da aralarında bulunduğu bazı parti teşkilatlarımız saldırıya uğramış, yakılmıştır."
"Çatışma bütün yönleriyle soruşturulup açığa çıkarılmalı"

Olayın en büyük ve onarılmaz kaybının yaşamını yitiren gençler olduğunu, siyasi polemikler, nutuklar ve karşılıklı suçlamaların yüreği yangın yerine dönmüş ana babaların acılarına derman olmayacağını söyleyen Demirtaş, "Ancak yüreği evlat acısıyla yanan anaların bile 'akan kan dursun' şeklindeki kutsal sözlerine karşılık aynı sağduyunun binde birini siyasetçilerde göremiyoruz. Bu vesileyle öncelikle herkesin ve herkesimin, bu süreçte kullandığı, kullanacağı dilin çatışmayı, gerilimi tırmandırmaya değil, riske giren barış arayışlarına cesaret verici olmasını diliyoruz. Bütün barış süreçleri tehlike ve tehditlerle örülü olmuştur. Ancak barış, sadece ve sadece o'na yürekten inanan ve bütün engellere rağmen o'na doğru yürümekte ısrar eden toplumlara daha erken gelmiştir. Biz de er veya geç kendi barışımızı inşa edeceğiz, ama bunun geç olmaması için biz dahil herkese sorumluluklar düşmektedir. Yaşanan bu olayın insani yönünü ve bizlerde yarattığı acı etkisini değiştirmese bile, en azından bundan sonraki muhtemel riskleri önleme açısından söz konusu çatışmanın bütün yönleriyle soruşturulup açığa çıkarılması önemlidir" dedi.



Yaşanan olayın bir pusu olmadığı iddialarını da gündeme getiren Demirtaş şunları kaydetti:
"Yaşanan olayın bir pusu olmadığı, operasyona çıkan askeri birliğin bir noktada PKK ile çatışırken başka bir noktada askerlerin bulunduğu bir mevkiye savaş uçaklarından -veya helikopterlerden- atılan bombaların yarattığı büyük yangınla askerlerin yaşamını yitirdiği, bu iddialara dair konuşmaların askeri telsizlerde komutanlar arasında geçtiği ve bu konuşmaları korucuların da duyduğu şeklinde vahim iddialar kamuoyuna yansımıştır. Bu vesileyle sayın Başbakan'a çağrımızdır; Bu olayın başka siyasi gerilimlere ve çatışmalara yol açmaması, bütün boyutlarıyla açığa çıkarılması için soruşturma başlatılmalıdır. Otopsi raporları, telsiz konuşma kayıtları kamuoyu ile paylaşmalıdır, gerçekler ortaya çıkarılmalıdır. Eğer iddialar doğruysa; sorumluluğu, ya da ihmali olan varsa hesap sorulması sağlanmalıdır. Adil bir soruşturma neticesinde ortaya çıkacak gerçek her neyse, her birimiz bunun sonuçlarından dersler çıkararak önümüzdeki süreçte daha etkili bir barış siyaseti üretebiliriz. Ancak gerçeklerin üstü örtülürse bu durum herkeste güvensizliğe ve karamsarlığa yol açacaktır. Kamuoyundaki bu kaygıların giderilmesi için hükümet üzerine düşen sorumluluğun gereğini yerine getirmelidir."

BDP Grup Başkanvekili Hasip Kaplan, Muş Milletvekili Sırrı Sakık, BDP il yöneticilerinden Şengül Çelik ve Çağdaş Hukukçular Derneği Başkanı Selçuk Kozağaçlı ile dün gece saldırı düzenlenen partisinin Ankara İl Başkanlığı binasında, basın açıklaması yaptı.

Diyarbakır'daki saldırı dolayısıyla büyük bir üzüntü yaşadıklarını ifade eden Kaplan, ''Gerçekten 20 insanımızı yitirmenin hem üzüntüsünü hem acısını yaşarken, Allah'tan kendilerine rahmet, ailelerine başsağlığı diliyorum'' diye konuştu.

Kaplan, dün Mecliste, BDP ve AKP temsilcileri arasında yapılan görüşmelerde, ''çözüm yakın olduğu zaman, barış yakın olduğu zaman, demokratik çözüm ve yeni anayasa olgusu yakın olduğu zaman daima provokatörler hareket geçmiştir'' dediklerini ifade ederek, o görüşmenin yapıldığı saatlerde, Diyarbakır'da yaşanan acı olayın haberi geldiğini ifade etti.

Diyarbakır'daki olayın ''sıradan bir olay olmadığını'' anlatan Kaplan, şöyle konuştu:
''Türkiye bu gerilimi, gerginliği ve bu provokasyonu yaşarken Meclisin tatil yapma hakkı yoktur. Meclis bu koşullarda tatile giremez. Onca sorun yaşanırken çözümün adresi Meclisin tatil yapma keyfi yoktur. Bu sorunun mutlak surette çözüm yeri Meclis olduğuna göre, Meclisin tatile girmeden bu sorunu konuşması gerektiğini düşünüyoruz. Bu olayın derhal açıklığa kavuşması lazım. 13 askerin yanarak ölmesi soru işaretleri bırakıyor ve bu konuda çok ciddi iddialar var. Eğer bizim helikopterlerimizin ve uçaklarımızın bombardımanı sonucu askerler ölmüşse bu çok vahimdir ve bir hükümeti istifa ettirecek noktaya kadar ciddi vahim bir olaydır. Bunu çok ciddi olarak meclisin derhal komisyon kurarak takip etmesi gerekiyor.''

Parti ile binasına yapılan saldırıyı da kınayan Kaplan, ''Başkentin göbeğinde, güvenlik noktalarının çok yakınında bir il binamızın saldırıya uğraması çok ciddi provokasyonlar zincirinin devamıdır'' dedi.

''Türk Kürt halkı arasında bir çatışma yaratmak isteyenlerin hevesini kursaklarında bırakma konusunda kararlı olduklarını'' anlatan Kaplan, sözlerini şöyle sürdürdü:
''Hiçbir güç, hiçbir provokasyon Türk ve Kürt halkının birbirini boğazlaması sonucunu doğurmayacaktır. Bizim bin yıllık kardeşiliğimizi ve sorunlarımızı kendi içimizde çözmek inancındayız ve zorundayız. Siyasetin biraz cesur olması lazım. AK Parti'nin, Başbakanın biraz cesur olması lazım. Anamuhalefet liderinin artık biraz cesur olması lazım. Bu ülkenin her köşesinde provokasyonlar kol gezerken, hiçbirimizin 'Meclis tatil yapsın, vekiller tatil yapsın' deme hakkı yoktur. Hükümeti bu saldırı ve benzeri saldırılara karşı uyarıyoruz. Bütün siyasi sorumluğuyla hükümet bunun cevabını vermek zorundadır.''

Kaplan, bir gazetecinin ''Meclis tatile girmesin diyorsunuz. BDP milletvekilleri yemin edecek mi'' sorusu üzerine, AKP ve BDP arasındaki görüşmelerin ardından dün itibariyle iki mutabakat metni sunulduğu anımsatarak, ''Bir mutabakat metnin cümlesine takılan bir iktidar, 'milletin iradesi özgürce meclise yansısın' diyen cümleyi çıkarın dediği için mutabakat sağlayamadık. En kısa zamanda bunun da değerlendirmesi yapılacaktır. Bu tarihi günlerdeki gelişmeler de dikkate alınacaktır'' diye konuştu.



"İnadına 'barış' diyeceğiz"

Muş Milletvekili Sırrı Sakık da Diyarbakır'daki olay duyulduğunda herkesin yüreğinin ağzına geldiğini belirterek, ''Bu ülkenin dokularıyla oynamak isteyenler var'' dedi. Bu olup bitenlerin bütün sorumlusunun ''siyaset dünyası olduğunu'' vurgulayan Sakık, şöyle konuştu:
''Burada AKP'sinden, CHP'sinden, MHP'sinden herkes sorumludur ama biz BDP olarak da sorumluluğumuz var. Biz de iyi örgütlenemedik. Bu savaşa karşı büyük bir birlik oluşturamadık. Büyük bir blok oluşturabilseydik sesimiz daha gür çıkardı. Siyaset dünyası meclisi tatile değil göreve çağırmalıdır. Bu Meclis 1920 ruhuyla hareket etmelidir.''

''Tam umutların yeşerdiği, İmralı'da görüşmelerin başladığı dönemde böyle bir hareketin 14'ünde gerçekleştirilmesi düşündürücüdür'' diyen Sakık, vicdan sahibi olan herkesin bu süreci mercek altına alması gerektiğini ifade etti. Ülkede barışı sağlamanın herkesin görevi olduğunu anlatan Sakık, ''İnadına 'barış' diyeceğiz. İnadına 'kardeşlik' diyeceğiz. Her kim asker ve gerilla acısı arasına ayrım koyuyorsa namerttir. Kim ki askerin acısını yüreğinde taşımıyorsa namerttir. Kim ki, gerillanın acısını yüreğinde taşımıyorsa o da namerttir'' ifadelerini kullandı.

Sakık, TBMM Başkanı Cemil Çiçek'in ''Herkes safını belirlesin'' sözünü hatırlatması üzerine, ''Bizim safımız silahın ve şiddetin olmadığı demokrasi ve özgürlükler safıdır'' dedi. Hasip Kaplan ise ''Bizim safımız Türkiye halkının yanıdır, demokrasidir, özgürlüktür. Kimse faşist, ırkçı, katliamcı, darbeci bir saf seçeceğimizi sanmasın. Safımız çok nettir. Özgürlüklerinin Türkiye halkının safındayız'' diye konuştu.



"Türkiye'de artık kimse kan ve gözyaşı istemiyor"

Barış ve Demokrasi Partisi (BDP) İl Başkanı Cihan Yılmaz, BDP İl Merkezi'nde yaptığı açıklamada, Diyarbakır Silvan'da yaşanan olayların hemen ardından birtakım kişilerin toplumsal kaos yaratmak adına tahrik edici açıklamalarda bulunduğunu söyleyerek, bu gibi durumlarda insanları yanlışa sürükleyebilecek sert açıklamalardan kaçınılması gerektiğini vurguladı.

Olayların demokratik yol ve barışçıl çözümler ile aşılabileceğini ifade eden Yılmaz, şunları kaydetti:


''Hepimize düşen ilk görev aklı başında yaklaşımlar ve sağduyulu açıklamalarla insanları terörize etmekten kaçınmaktır. Türkiye'de artık kimse kan ve gözyaşı istemiyor. Annelerin, babaların ağlamalarına bir son verilmeli. Bunun da tek yolu barış ve demokrasiden geçiyor. Türkiye genelinde demokratik bir anayasa isteğine yönelik mitingler düzenliyorduk. Mersin'de dün gerçekleştirdiğimiz mitingi de Diyarbakır Silvan'dan gelen haberlerin ardından yarıda kestik. Emek, Demokrasi ve Özgürlük Bloku'nun Türkiye genelindeki tüm etkinlikleri iptal edildi.''

6/20/2011

seyyah1906

düşmanım bile olsa kötülüğünü istemem ama evren ceza alırsa üzülmem

Cumhurbaşkanı Kenan Evren’in 12 Eylül darbesi nedeniyle verdiği ifadesine ilk tepki dönemin ana muhalefet partisi CHP’nin lideri Bülent Ecevit’in eşi Rahşan Ecevit’ten geldi. 

Evren ve komutanların sorumluluğu siyasetçilere atmasına tepki gösteren Ecevit, “Temenni etmediğimiz antidemokratik bir şeyi nereden tahmin edecektik?” dedi. Evren’i “düşmanım” diye nitelendiren Rahşan Ecevit, “Düşmanımın bile kötülüğünü istemem ama Evren ceza alırsa üzülmem. Bize ve binlerce insana kötülük yaptılar” dedi.


Cumhuriyet Gazetesi'nden Utku Çakırözer'in haberine göre Rahşan Ecevit, darbe lideri Evren’in ifadesinde dönemin siyasetçilerini hedef alan sözleriyle ilgili şu değerlendirmelerde bulundu:

Nereden tahmin edecektik: Kenan Evren diyor ki ‘siyasetçiler tahmin etmeliydi’. Temenni etmediğimiz antidemokratik bir şeyi nasıl tahmin edecektik? Temenni etmeyince düşünemez, tahmin edemezdik.

Ecevit nezaketinden karşıladı: “Bülent Ecevit’in kendisine şikâyette bulunmadığını ve kendisini kapıda karşıladığını” söylüyor. Herkes bilir ki Bülent (Ecevit) baş düşmanına bile nazik davranan, önünde saygıyla konuşan bir insandı. Ama hissiyatı bambaşkadır. Şikâyeti olmaz mı hiç? Hem bizi Hamzakoy’a götürdüler, hem de sonrasında üç kez üçer ay hapis cezası verdirdi. Bunların hiçbiri güzel anılar değil.

Bürokratlar emir kulu: Eğer o dönem sorgulanacaksa sadece komuta heyeti sorumlu tutulmalı. O dönemin bürokratlarına dokunulmaması gerekir, çünkü onlar emir kulu. Baştakiler ne dediyse onu yaptılar.

Mecburiyetten tokalaştım: Evren ile bir kez yüz yüze görüşme yaptım. O da DSP’yi kurarken mecburi olduğu için gitmek durumunda kaldım. Sadece söylenmesi gerekeni söyleyip ayrıldım oradan. Birkaç kez de resmi törenlerde el sıkışılmıştır. Ama mecburiyetten.

Ecevit yıllarca yasaklandı: 12 Eylül darbesinin ardından bir süre Hamzaköy’de gözetim altında tutulan Bülent Ecevit, siyasetten de yasaklandı. 15 Eylül 1981’de Milli Güvenlik Konseyi 9 maddelik bir yasayla siyasi partileri kapatırken, CHP ve diğer partilerin mallarına el konuldu. Ecevit’in siyasi yasaklı olması üzerine eşi Rahşan Ecevit, 1983 yılında Demokratik Sol Parti’yi kurdu. 6 Eylül 1987 yılına kadar DSP’nin genel başkanlığını Rahşan Ecevit yürüttü. Yasakların kaldırılmasıyla birlikte siyasete dönen Ecevit, 13 Eylül 1987 yılında toplanan 6. DSP Kurucular Kurulu toplantısında genel başkan seçildi.

CHP Kılıçdaroğlu ile devam etmeli

Deniz Baykal’ın yerine Kemal Kılıçdaroğlu’nun CHP liderlik koltuğuna oturmasına açık destek veren Rahşan Ecevit, seçim sonuçlarını şöyle değerlendirdi: “Kılıçdaroğlu’nun şu anda suçlanmasını haksız buluyorum. Ondan önce partide bir yanlışlık vardı. Geldikten sonra kısacık sürede canla başla çalışıp partisinin oylarını arttırdı. Ama örgütte bir sıkıntı olduğu ortada. Kılıçdaroğlu bir ümit yakaladı, eğer çekilirse her şey bozulur.”

CHP içindeki tartışmalar ve muhaliflerin “kurultay” talepleri konusunda ise Ecevit, “Şu sırada kavgayı bırakıp, sarılıp kucaklaşmaları ve derhal bundan sonraki seçim için çalışmaya başlamaları gerekir. İç kavga bitmeden, dış kavgaya dönülemez” dedi.
mynet