En Yeniler
dış siyaset etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
dış siyaset etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

9/12/2011

seyyah1906

guardian:israil başbakanı binyamin netanyahu şimdi seçim yapmak zorunda

İngiltere'de yayımlanan Guardian gazetesi, Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'ın bugün Mısır'a yapacağı ziyareti değerlendirdiği başyazısında, İsrail'in bölgede iyice yalnızlaşabileceğini yazdı:
Yazıda özetle şöyle deniyor:

"Erdoğan'ın ziyareti, binlerce Mısırlının İsrail elçiliğine gerçekleştirdiği saldırının üç gün sonrasına rastlıyor."

"Mısırlılar, üç hafta önce İsrail sınırında beş askerlerinin öldürülmesi nedeniyle öfkeliydi. Altıncı asker de hafta sonunda öldü. Erdoğan, geçen sene Gazze filosunda dokuz vatandaşı İsrail askerlerince öldürülmüş bölgesel bir güç ve NATO üyesi olarak Mısır'a desteklerini götürecek."

"Erdoğan, bundan sonra yardım gemilerine Türk savaş gemilerinin eşlik edeceği tehdidinde bulunuyor. Eğer devrim sonrası Mısır ve ekonomisi atağa kalkan Türkiye, eski müttefiklerine karşı birleşirse - ki böyle yapacaklarına dair birçok işaret var - İsrail bölgede derin bir yalnızlığa düşer."
‘Yakınlaşmanın bedeli arttı’
Guardian'ın yazısı söyle devam ediyor:

"İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu şimdi seçim yapmak zorunda. Mavi Marmara'daki ölümler için özür dilemeyi reddederek Türkiye'yi aşağılamanın büyük bir hata olduğunu anlamalı. Düşmanca bir Türkiye-Mısır ittifakının etkisi yıllarca sürebilecek stratejik sonuçları olabilir. Bunun sonuçları, Birleşmiş Milletler'deki Mavi Marmara soruşturmasında kazanılan ve etkisi sadece birkaç gün süren taktik zaferi gölgede bırakır."

"İsrail'in Türkiye'yle ilişkilerini düzeltmesi ve bunu derhal yapması gerekiyor. Böyle bir yakınlaşmanın bedeli son bir hafta içinde çok artmış olabilir ama bunu ödemeye değer. İsrail Başbakanı'nın Cumartesi günü Kahire'deki olaylara tepkisi ılımlı ve ölçülüydü. Belki bunun şimdiden farkında."

Netanyahu'nun seçeneklerinin açık olduğunu vurgulayan Guardian, başyazısını şöyle noktalıyor:

"Ya yeni bir savaşa hazırlanır ya da İsrail'in zayıf ve düşman komşularına artık iradesini dayatamayacağını kabul eder. Ama İsrail'in komşuları güçleniyor. Ha'aretz gazetesi İsrailli yolcuların havaalanında, Türklerin gördüğü benzer muameleye misilleme olarak taciz edilmesine atıfla İsrail'in başkalarına saygı göstermesi için küçük düşürülmesi gerektiğini söylüyor. Artık kimsenin daha fazla aşağılanması gerekmiyor ama komşularının saygısı azaldı."

9/08/2011

seyyah1906

sabahat akkiraz: kuran-ı kerim'i mızrağa takanlarla bir farkınız kalmıyor bu zamanlarda

AK Partili Çelik’in “Acaba Kılıçdaroğlu mezhep yakınlığı dayanışmasıyla mı Suriye'ye sahip çıkıyor?” sözlerine hem CHP Grup Başkanvekili Muharrem İnce hem de CHP İstanbul Milletvekili Sabahat Akkiraz sert tepki gösterdi.
Muharrem İnce, “İsrail’i, İran’dan korumak için füze kalkanı kurduranlar acaba bunu gizli inanç ortaklıkları için mi yapıyorlar?” dedi.

İnce, yazılı bir açıklama yaparak AKP Genel Başkan Yardımcısı Çelik’in “CHP, Türkiye’nin Baas partisidir” ve “Acaba Sayın Kılıçdaroğlu mezhep yakınlığı dayanışmasıyla mı Suriye'ye bu manada sahip çıkıyor?”sözlerine yanıt verdi. “AKP’liler İsrail’in örtülü taşeronu, gizli avukatı oldukları ortaya çıkınca suçluluk telaşına kapıldılar. Daha düne kadar arkadaşım, dostum dedikleri Arap liderleri bir bir batılı emperyalistlerin kucağına teslim ederek kime hizmet ettiklerini gösterdiler” diyen İnce, “İsrail’i, İran’dan korumak için füze kalkanı kurduranlar, Cenevre’deki olumlu raporu yeni bir heyet kurdurup olumsuza döndürenler, Gazze ablukasını meşrulaştıranlar utanmadan sıkılmadan CHP’ye çamur atıyorlar. Ve bu çamuru AKP’nin borazanına attırıyorlar” dedi.


AKP Genel Başkan Yardımcısı Çelik’i kendisi ve ailesi ile ilgili yolsuzluk iddialarına yanıt vermeye çağıran İnce, şöyle devam etti: “İsrail’le gizli anlaşmalar yapanlar, Yahudi cesaret ödülü alanlar, Ofer’le iş tutanlar, artık suçüstü yakalanmışlardır. Para sözkonusu olunca inanç konusunda hiçbir sınır tanımayanların, siyaset mühendisliği yaparak mezhepleri, inançları ortaya koymaları manidardır. İnsanın aklına ister istemez şu soru geliyor. İsrail’i, İran’dan korumak için füze kalkanı kurduranlar acaba bunu gizli inanç ortaklıkları için mi yapıyorlar?”

“SAYIN ÇELİK BAAS PARTİSİ ARIYORSA GENEL MERKEZİNE BAKSIN”

AKP’li Çelik’in “CHP Türkiye’nin Baas partisidir” sözlerine de tepki gösteren İnce, “Sayın Hüseyin Çelik, Türkiye’nin Baas partisini arıyorsa basın toplantısını yaptığı genel merkezin üstündeki isme baksın. Görecektir ki Türkiye’nin Baas partisi, AKP’dir. Daha bir yıl öncesine kadar Suriye ile ortak bakanlar kurulu toplantısı yapmayı planlayan AKP, bugün ne oldu da bu noktaya geldi. Başbakan Erdoğan, Suriye ziyaretinde, Suriye Devlet Başkanı Esad için ‘kardeşim’ diye hitap ederken bugün ne oldu da bu kardeşlik bozuldu? AKP yönetimi kimden aldığı talimat ile bu kardeşliği bozdu? Asıl yanıt verilmesi gereken soru da budur” görüşüne yer verdi.

“KURAN’I KERİM’İ MIZRAĞA TAKANLARLA FARKINIZ KALMIYOR”

CHP İstanbul Milletvekili Sabahat Akkiraz da yaptığı yazılı açıklamada AKP’li Çelik’in açıklamalarını utançla izlediğini belirterek “Suriye'deki Baas Rejimini CHP’yle özdeşleştirme çabası en hafif tabiri ile ayrımcılıktır. Suriye devletini yönetenlerin mezhepsel kimliği ile partimizi ilişkilendirenlere şunu sormalı; AKP Hükümeti Filistin siyasetini Halit Meşal’le birlikte inançsal kimlik üzerinden mi belirlemektedir? Arap coğrafyasında ilişkilerinizi inançsal kimlikler üzerinden mi belirlemektesiniz?” diye sordu.

Akkiraz, “Her sıkıştığınızda sığındığınız ana liman inançsal ötekileştirmedir. Kur’an-ı Kerim’i mızrağa takanlarla bir farkınız kalmıyor bu zamanlarda. Dün seçimde yarattığınız din sömürüsünü bugün dış politikanıza da taşımanız yarattığınız korku imparatorluğunu küreselleştirme çabasından başka bir şey değildir” ifadelerini kullandı.

ANKA
seyyah1906

hüseyin çelik: kılıçdaroğlu mezhep yakınlığı dayanışmasıylamı suriye'ye bu manada sahip çıkıyor

Çelik, muhalefetin, hükümetin dış politikasına ilişkin eleştirileriyle ilgili olarak, ortalığı karıştıracak iddialarda bulundu...
Mezhep dayanışmasına vurgu yapan AK Parti Genel Başkan Yardımcısı Hüseyin Çelik, CHP'lilerden büyük tepki aldı...

Çelik, parti genel merkezinde düzenlediği basın toplantısında, dün yapılan Merkez Yürütme Kurulu (MYK) toplantısı hakkında bilgi verdi, gündemdeki konulara ilişkin değerlendirmelerde bulundu ve gazetecilerin sorularını yanıtladı.

AK Parti’nin büyük kongre sürecinin devam ettiğini, 2012 yılı Ekim veya Kasım ayında Kongrenin gerçekleştirileceğini hatırlatan Çelik, MYK toplantısında buna ilişkin değerlendirmeler ile iç ve dış gelişmelerin ele alındığını kaydetti.

Çelik, AK Parti’nin her yıl gerçekleştirdiği İstişare ve Değerlendirme Toplantısı’nın bu yıl 14-16 Ekim tarihinde Kızılcahamam’da gerçekleştirileceğini de duyurdu.

Türkiye ve İsrail ilişkilerinin de toplantıda gündeme geldiğini belirten Çelik, ikili ilişkilerin geldiği noktayı geriye dönük süreci ele alarak anlattı.

-"CHP, TÜRKİYE’NİN BAAS PARTİSİDİR"-

Uluslararası meselelerde iç politika hesaplarının bir tarafa bırakılması gerektiğine dikkati çeken Çelik, ancak Türkiye’de muhalefetin bu konuda "kötü bir sınav" verdiğini, hatta "sınıfta kaldığını" söyledi.

CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu’nun Suriye’deki gelişmelere ilişkin Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın açıklamalarını bu ülkenin iç işlerine karışmak olarak nitelendirdiğini ifade eden Çelik, şöyle konuştu: "Ana muhalefetin lideri ’Sayın Başbakan (sabrımız taştı) diyor. Bu Suriye’nin iç işlerine müdahaledir. Bu bizim meselemiz değildir. Efendim siz savaşıyor musunuz?’ gibi beyanlarda bulunarak kendi elimizi güçlendirmek yerine, bir Baas rejimini savunma refleksine girmiştir. Niçin bunu yapmıştır? Biliyorsunuz CHP ile Arap ülkelerindeki Baas’cı rejimler arasında genetik akrabalık vardır. CHP, Türkiye’nin Baas partisidir. Ve Baas’çı rejimler biliyorsunuz otoriter yapıları itibariyle CHP’nin geçmişteki iktidarıyla aynı karakterdedir. Türkiye kendi Baas’çı rejiminden 1950’de demokratik yollardan, seçimle kurtulmuştur ve barışçı bir şekilde kurtulmuştur. Sandıkta bunu halletmiştir. Ama şimdi Arap ülkeleri kendi Baas’çı rejimlerinden, hepsinin partisinin adı Baas olması gerekmiyor bu bir zihniyet meselesidir, halk ayaklanmalarıyla kurtulmaya çalışıyor. Ve biz bu süreci destekliyoruz." Çelik, Türkiye’nin demokratikleşme adına "Arap Baharı" denilen süreci desteklediğini, Arap ülkelerinin bu demokratikleşmeyi gerçekleştirmesinin İsrail’in de işini zorlaştıracağını, İsrail’in bu demokratikleşmeden rahatsız olduğunu söyledi.

Çelik, muhalefetin Ortadoğu’daki gelişmelere Türkiye’nin yaklaşımını "sana ne?" diyerek eleştirmesinin doğru olmadığını belirterek, "Benim bitişiğimdeki komşum kendi evini yakma hakkına sahip değil. O evini yakarsa benim evim de yanar, benim evime de sıçrar" dedi. Türkiye’nin bir yol ayrımında olduğunu ve bu ayrımda etkin ve aktif dış politikadan yana tavır sergilediğini anlatan Çelik, ülkeler arası ilişkilerdeki asırlık sorunların bir anda çözülemeyeceğini, ancak kararlı olunması gerektiğini vurguladı.

Çelik, "Ana muhalefet lideri, Sayın Başbakanımızı, Hükümetimizi Arap Sokağına yönelik popülist bir politika izlemekle suçluyor. Biz kendi sokağımıza yönelik bile popülizm yapmıyoruz. Popülizmin ne olduğunu biz çok iyi biliyoruz. İngilizcede CHP’nin adı popülist partidir" dedi.

MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli’nin "Başbakan Erdoğan’ın Yahudilerin verdiği cesaret ödülünü iade etsin" açıklamalarını da eleştiren Çelik, AK Parti’nin İsrail Hükümetinin politikalarına itiraz ettiğini, İsrail halkıyla, Yahudilerle bir sorunu olmadığını vurguladı. Çelik, AK Parti’nin hiçbir konuda toptancı bir yaklaşım içinde olmadığını, toptancılığın ırkçıların bir özelliği olduğunu kaydetti. Çelik, Mavi Marmara gemisine yönelik saldırı konusunda Türkiye’nin Lahey Adalet Divanı’na başvuru yapacağını da hatırlattı.

-"MEZHEP YAKINLIĞI DAYANIŞMASI MI?"

Muhalefetin dış politikaya yönelik eleştirilerinde Türkiye’nin çıkarlarını dikkate alması gerektiğini belirten Çelik, şöyle konuştu: "İsrail’le olan meselemiz bir uluslararası meseledir, milli meseledir.

Siyasi partilerin elbette politikalarımızı eleştirmek gibi bir hakkı vardır ama bunu yaparken Türkiye’yi haksız gören, diğer ülkeleri haklı kılan bir tutum içine girmelerini yadırgarız.

Niçin savunuyorsunuz Suriye’deki Baas’çı rejimi? Açıkçası aklıma başka kötü şeyler de geliyor. Suriye’deki Baas’çı rejim yüzde 15’lik kitleye dayanıyor.

Acaba Sayın Kılıçdaroğlu mezhep yakınlığı dayanışmasıyla mı Suriye’ye bu manada sahip çıkıyor? Bu da aklımıza gelir. Eğer böyle bir şey yapıyorsa bu daha da affedilmezdir. Siyasi partilerimizin makul meselelerde, makul bir zeminde bize muhalefet etmesi en tabi haklarıdır. Ama Türkiye’nin tezlerini zayıflatacak tutum ve davranışlardan kaçınmalarını da talep etmek bizim en tabii hakkımızdır." Açıklamalarında, NATO tarafından Türkiye’ye kurulması planlanan füze kalkanı konusuna da değinen Çelik, "Füze savunma sistemi bir NATO projesidir. Ve bu ilk gündeme geldiğinde Türkiye bu konudaki itirazlarını, tezlerini dile getirmiştir" dedi. Türkiye’nin bu tezlerinin kabul edildiğini de hatırlatan Çelik, Türkiye kurulanların füze rampası değil, radar sistemi olduğunun altını çizdi.

Çelik, NATO’nun Türkiye’de üye olduğu günden bu yana süreç içinde kurulan çok sayıda tesisi olduğunu belirterek, NATO’nun ortağı olmaya devam ettiği sürece benzerlerinin de yapılacağını kaydetti.

Çelik, "Bir Amerikan projesi, ABD’nin dayatması de değildir" dedi.

Çelik, bedelli askerliğin gündemde olup olmadığına ilişkin, "Bedelli askerlik, askerlik sürelerinin gündemde olduğunu biliyorum. Milli Savunma Bakanlığı, Genelkurmay Başkanlığı, Hükümetin gündeminde oldum olası olduğunu biliyorum. Ama ne yapıldı, nereye varıldı onu bilmiyorum. Sonuçlanırsa sizlerle paylaşırız" dedi.

9/07/2011

seyyah1906

kılıçdaroğlu:ortadoğu'dan kafkaslar'a kadar türkiyenin sorun yaşamadığı bir ülke hemen hemen kalmadı

CHP Genel Başkanı Kılıçdaroğlu, Aydın'ın düşman işgalinden kurtuluş törenlerine katıldıktan sonra Aydın Belediyesinde düzenlediği basın toplantısında, Birleşmiş Milletler'in Mavi Marmara raporunu değerlendirdi.
İsrail devletinin ''ortak insanlık değerlerini ve uluslararası hukuk kurallarını hiçe sayan menfur Mavi Marmara katliamı''nın üzerinden 15 ay geçtiğini belirten Kılıçdaroğlu, şöyle konuştu:

''9 masum sivilin uluslararası sularda katledildiği, bir çoğunun yaralandığı ve insanlık dışı muameleye maruz kaldığı bu saldırı, Türk ve dünya kamuoyunun haklı öfkesini çekmiştir. Bilindiği üzere, Güvenlik Konseyi'nin çağrısı doğrultusunda Birleşmiş Milletler Genel Sekreteri'nin konuyla ilgili oluşturduğu soruşturma panelinde güya Türkiye de yer almaktaydı. Hal böyleyken öncelikle 1 Eylül 2011'de basına sızdırılan, daha sonra Birleşmiş Milletler Genel Sekreteri'nin onayıyla resmileşen Mavi Marmara raporunun İsrail'in hak tanımaz ve hukuk dışı tutumlarını meşrulaştırmaktan başka bir amacı olmadığı apaçık görülmektedir.''

Hükümetin izlediği dış politikanın sonucu olarak, ''haksız ve insafsız Gazze ablukası için İsrail'in arayıp da bulamadığı hukuki ve meşru dayanağın Birleşmiş Milletler raporu yoluyla İsrail devletine adeta hediye edildiğini'' belirten Kılıçdaroğlu, şunları kaydetti:
''Elimizdeki tek gerçek maalesef bundan ibarettir. İnsafsız ve haksız Gazze ablukasını insani nedenlerle reddeden ve bu insanlık dramını insanlığın ortak acısı olarak gören milletimizi geldiğimiz bu noktada bir kez daha düşünmeye davet ediyorum. Geçmişten beri Ortadoğu siyasetinin en önemli aktörü olan Türkiye Cumhuriyeti devletinin sergilediği bu diplomatik kifayetsizliğin nedenlerinin çok iyi tahlil edilmesi gerekmektedir. İsrail'in Gazze ablukasını güya gayrimeşru ve etkisiz kılmaya niyetlenip üstelik bir de Birleşmiş Milletler marifetiyle bu ablukanın meşruiyetini ve hukukiliğini tescil ettirmekten başka sonuç elde edemeyen bir dış politikaya başarılı denebilir mi? Bu olayın başından beri Türkiye devamlı kaybeden taraftır. Türkiye, can ve mal kaybetmiştir. Türkiye, hukuk mücadelesini kaybetmiştir. Türkiye, itibar kaybetmiştir. Türkiye'yle beraber Gazze de kaybetmiştir.''


''Abluka daha da keskinleşti"

Kılıçdaroğlu, ''İsrail'in Gazze'ye uyguladığı haksız ablukanın hükümetin başarısız dış politikası yüzünden zerre kadar zayıflamadığını aksine daha da keskinleştiğini'' belirtti.
''Dünya kamuoyunun büyük desteğine rağmen Türkiye'nin ve dolayısıyla Gazze'nin aleyhinde çıkan bu rapor, dış politika tarihimizin en ağır hezimetlerinden birisidir'' diyen Kılıçdaroğlu, şöyle devam etti:

''Sayın Dışişleri Bakanı'nın açıklamaları bu hezimeti halkın gözünden kaçırmaktan başka bir amaca hizmet etmemektedir. Bakanın açıkladığı sözde müeyyidelerin Türk kamuoyunu aldatma dışında hiçbir fonksiyonu yoktur. Sayın Bakan ve hükümet, bu açıklamaların İsrail üzerindeki etkisinden çok Türk kamuoyu üzerindeki etkisiyle meşguldürler.''

BM Raporu'nun Gazze'ye uygulanan ambargoyu hukukileştirdiğini ve meşrulaştırdığını söyleyen Kılıçdaroğlu, şunları söyledi:

''İsrail bundan sonra Türkiye'den özür de dilese tazminat da ödese bu gerçek değişmeyecektir. İsrail alacağını almıştır. Sayın Cumhurbaşkanı 'bu rapor bizim için yok hükmündedir' diyorlar. Nasıl oluyor bu? Türkiye'nin temsilcisi sayın Sanberk o komisyonun bir üyesi değil miydi? Ancak Türkiye'nin imzasıyla hukuki nitelik kazanmış olan bu rapor nasıl yok hükmünde olabiliyor? Kaldı ki yapılan açıklamadan görüldüğü üzere bu rapor sayın Dışişleri Bakanı için yok hükmünde değildir. Çünkü sayın bakan raporun bir kısım tespitlerini kendi tezlerine referans olarak kullanmış ve raporu meşrulaştırmıştır. Bu bir diplomatik garabettir. Öte yandan, sayın bakanın açıkladığı müeyyideler sembolik bir değer taşımaktadır. Türkiye-İsrail ticari ilişkilerine ilişkin neden en küçük bir müeyyide düşünülmediğini hükümet açıklamalıdır. Sayın Başbakan dün İsrail ile ticari ilişkilerin de dondurulacağını açıkladı. Ancak daha sonra Başbakanlık, ticari ilişkilerin dondurulmayacağını söyledi. Yani Başbakan'ı Başbakanlık düzeltti.''


''Sokağın öncelikleriyle siyaset yapılmaz"

Kılıçdaroğlu, Dışişleri Bakanı ve hükümetin bir hususa daha açıklık getirmesi gerektiğini ifade ederek, şöyle konuştu:

''Bu raporun kamuoyuna sızdırılmasıyla aynı tarihe denk gelen Türkiye'ye füze kalkanı konuşlandırılmasının kabulü arasında ilişki var mıdır? Hükümet füze kalkanı projesine 'evet' derken BM Raporu'ndan haberdar mıydı değil miydi? Bir yandan İsrail'le askeri iş birliği anlaşmalarının askıya alınacağını ifade ediyorsunuz, diğer yandan İsrail'in güvenliğini sağlamaya dönük olduğu baştan deklare edilen füze kalkanı projesine 'evet' diyorsunuz, neden, 'cambaza bak' demekten bu millet bıkmadı mı? Aslında siz açıkça milleti kandırıyorsunuz, İsrail'in güvenliğini Türkiye olarak garantiye almış oluyorsunuz. Sayın Başbakan'ın gündeminde popülizm yapacağı Arap Sokağı diye yeni bir siyasi muhatap oluştu.Arap Sokağı, Başbakan'ın dış politikasının birinci önceliği haline geldi. Arap kardeşlerimizin hissiyatı bizim için önceliklidir. Ama sokağın öncelikleriyle siyaset yapılamaz. Üzülerek ifade edeyim ki sayın Dışişleri Bakanı da Başbakan'ın dümen suyunda gidiyor. Oysa dışişleri bakanları itfaiyeci gibidirler, yangın çıkarmazlar, yangını söndürürler, öyle olması gerekir.''

Kılıçdaroğlu, Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'ın Gazze'ye gideceğini söylediğini ifade ederek, şunları kaydetti:

''Gitsin elbette, gitmesin demiyorum. Ama neyi değiştirecek bu gezi, Sayın Başbakan bunu açıklasın. Recep Tayyip Erdoğan hala temel hatasında ısrar ediyor ve sokağa oynuyor. Birleşmiş Milletler raporuyla Türkiye'ye ve Gazze'ye yaşattığı hezimeti Gazze sokaklarının coşkusuyla örtmeye çalışacağını umuyor. Şimdi Başbakan'a soruyorum, bu raporu hazırlayan soruşturma panelinin kurulmasını sen istedin mi, istedin, oraya devletin en kıdemli memurlarından birini temsilci olarak atadın mı, atadın, 5 Aralık 2010'dan beri İsrail'le gizli müzakereler yürütmüyor musun, yürütüyorsun, bu müzakerelerin sonucu sana aktarılmadı mı, aktarıldı, böyle bir rapor çıkabileceği konusunda dışişleri müsteşarınız sizi uyarmadı mı, uyardı. O zaman ne diye bu raporu kendi elinle, kendi temsilcinle tamamlattırıyorsun? Çekersin temsilcini ve hiç değilse İsrail lehinde bir belgenin oluşumunu engellersin.''


"Hükümet Gazze ablukasını meşrulaştırdı"

Genel Başkan Kılıçdaroğlu, Aydın Belediyesinde düzenlediği basın toplantısında, Mavi Marmara saldırısıyla ilgili kurulan BM Soruşturma Komisyonu Paneli'nde yer alan Türkiye temsilcisi Özdem Sanberk'i suçlayan açıklamalar yapıldığını, ''bunun siyasi yüzsüzlük olduğunu'' belirtti.

Kılıçdaroğlu, ''Sayın Sanberk'i seçen hükümet, resmen tayin eden hükümet, talimatlandıran ve dışişleri müsteşarıyla birlikte müzakereye yetkilendiren hükümet ve bizatihi müzakereleri takip eden Dışişleri Bakanı. Peki kimden şikayet ediyor? Sanberk kendisine ne talimat verildiyse onu yerine getirdi, şimdi günah keçisi yapılıyor'' diye konuştu.

''Hükümetin Gazze ablukasını kendi eliyle meşrulaştırdığını'' ileri süren Kılıçdaroğlu, şunları söyledi:

''O ablukayı delmek için canlarını veren vatandaşlarımızın ruhu incitilmiştir. Peki ne yapılmalıydı? Şayet İsrail'e müeyyide uygulanacaksa hiç bu yola başvurmadan evvel uygulanmalıydı. Dünya kamuoyunun yeterli desteği vardı. Türkiye, İsrail üzerinde fiili bir baskı kurabilir etkili de olurdu. O zaman İsrail'in eli zayıftı. Şimdi ise İsrail'in eli güçlendirilmiştir, hem de bizim hükümetimiz tarafından güçlendirilmiştir. Sayın Başbakan'ın macera arayışları Türkiye'yi bu noktaya getirmiştir. Türkiye Cumhuriyeti tarihinde demokrasi bilincinden ve terbiyesinden bu kadar uzak, dış politikayı bu kadar karanlık dehlizlerde yürüten, hiçbir şeffaflığı olmayan bir başka hükümet yoktur.''
Kılıçdaroğlu, ''Dışişleri Bakanı'nın muhalefet partilerini talimatlandırmayı ihmal etmediğini'' kaydederek, şöyle devam etti:

''Siz Türkiye'nin itibarını, saygınlığını, bölgedeki etkinliğini saçma sapan politikalarınızla Akdeniz'in sularına gömün, biz size alkış tutalım, bu olacak şey mi? Ne zaman bizi bilgilendirdiniz? Gizli, açık bir toplantıyla ne zaman parlamentoyu bilgilendirdiniz ki şimdi arkanızda durmamızı istiyorsunuz. Siz ulusal çıkarlarımızla böylesine acemice oynarken görmeyeceğiz, duymayacağız, sesimizi çıkarmayacağız öyle mi? Tam aksine yanlışa 'yanlış' diyeceğiz, halkımızı doğru bilgilendireceğiz. Bir hafta önce Suriye ile savaş noktasına gelen Türkiye, bir hafta sonra İsrail'le aynı noktaya geldi. Bu absürt bir durumdur, bir garabettir. Bütün bu işler, parlamentoya bilgi verme ihtiyacı duyulmadan yapılmaktadır. Oysa parlamentoya bilgi vermek demokratik bir mecburiyettir. Nasıl oluyor da her hafta bir başka ülke ile savaş durumuna geliyoruz? Bunun hesabı verilmeli, açıklaması yapılmalıdır. Bize göre Gazze ablukası, İsrail-Filistin büyük sorununun alt kümelerinden birisidir. Ana sorun çözülmeden ne abluka sorunu çözülebilir ne de İsrail'in Batı Şeria ve Golan'daki haksız işgali sona erdirilebilir. Türkiye'nin asıl yapması gereken, Ortadoğu'daki sorunların anası olan İsrail-Filistin sorununun çözümüne katkıda bulunmak hatta aktif ara bulucu olmaktır. Gelinen noktada Türkiye bu imkanı kaybetmiştir.''


''Türkiye'nin dış politikası Gazze'ye endekslenemez"

Türkiye'nin dış politikasının salt Gazze'ye endekslenemeyeceğini, böyle bir durumun Türkiye'yi bloke edip yapıcı rol oynamaktan uzaklaştıracağını'' ifade eden Kılıçdaroğlu, konuşmasını şöyle tamamladı:

''Oysa Türkiye'nin menfaati Filistin meselesinin adil bir çözüme ulaştırılmasıdır. Taraf haline gelen Türkiye'ye ne Gazze'nin ne de bölgenin ihtiyacı vardır. AKP hükümetinin popülizm hevesine kurban ettiği Türk dış politikasının geldiği durum hakkında herkesi bir kez daha düşünmeye davet ediyorum. Komşularla sıfır sorun sloganıyla yola çıkan AKP hükümetinin sayesinde Ortadoğu'dan Kafkaslar'a kadar Türkiye'nin sorun yaşamadığı bir ülke hemen hemen kalmadı. Türkiye, tıpkı Suriye örneğinde olduğu gibi, neredeyse ebedi kardeş ve dost ilan ettiği, başbakanın devlet başkanıyla kol kola gezdiği bir ülkeye karşı bir ay içinde savaş imasında bulunabilecek kadar tutarsız bir görüntü vermektedir. AKP'nin Türkiye'yi sözüne güvenilmez, sözü dinlenmez ve ne dediği belli olmayan bir ülke konumuna düşürmeye hiç mi hiç hakkı yoktur. AKP'nin komşularla sıfır sorun politikası, çok kısa sürede elde var sıfır politikasına dönüşmüştür. AKP hükümeti bu kafayla giderse Türkiye kaybetmeye devam edecektir.''



'Halkına hizmet eden herkesi halk başının üstünde taşır'

CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, Aydın'ın Germencik ilçesinde Cumhuriyet Meydanı, Sevgi Yolu, Park Restoran, Belediye Parkı, Şehit Cafer Efe, Köylü Kadın ve Atatürk Heykeli ile kanalizasyon şebekesinin toplu açılış törenine katıldı. Heykelin açılış kurdelesini kesen Kılıçdaroğlu, daha sonra ilçenin düşman işgalinden kurtuluşunun 89. yıldönümü dolayısıyla meydandaki anıta çelenk koydu.

Germencik Belediye Başkanı Ahmet Yavaşoğlu'nu çalışmalarından dolayı tebrik eden Kılıçdaroğlu, şöyle konuştu: ''Ben inanıyorum halkına hizmet eden herkesi halk başının üstü nde taşır. Yeter ki halkına hizmet et. Bizim partimizin adı Cumhuriyet Halk Partisi. Halkı unutmayacağız, halkı kucaklayacağız. Halkın derdine derman olacağız. Son yıllarda şöyle bir anlayış var, 'Efendim yiyor ama iş de yapıyor.' Yemeyeceğiz, iş yapacağız. Yedirmeyeceğiz, iş yapacağız. Halka hizmet edeceğiz, halk için çalışacağız. Dürüst belediyeciliğin örneğini birileri arayıp bulmak istiyorlarsa bundan sonra onlara Germencik Belediyesi'ni örnek göstereceğiz. Belediye başkanı 'Hükümet para vermiyor ben para bulur yaparım' diyor. 'Hükümet engel çıkarıyor. İstediğin kadar engel çıkar ben yapacağım' diyor ve yapıyor.''

Aydın'ın ''efelerin, yiğitlerin, düşmana kurşun atanların diyarı'' olduğunu vurgulayan Kılıçdaroğlu, ''Bu ülkenin kalkınmasına kim katkıda bulunmuşsa, bu ülkenin bağımsızlığına kim katkıda bulunmuşsa, onlara minnet ve şükran duymak hepimizin görevidir'' dedi. Kılıçdaroğlu, bir gazetecinin, ''Başbakan Recep Tayyip Erdoğan sizin için 'İsrail'in avukatlığını bıraksın' dedi. Değerlendirmenizi alabilir miyiz?'' sorusu üzerine, bu konu hakkında yarın açıklama yapacağını söyledi. Kılıçdaroğlu, daha sonra açılışını yaptığı tesisleri gezdi.



'Biz genlerimizi Kuvay-i Milliye'den aldık'

Kılıçdaroğlu, Kuşadası'nda, eski adalet bakanlarından Mahmut Esat Bozkurt adına yaptırılan heykel ve parkın açılışını gerçekleştirdi. Burada bulunmaktan duyduğu memnuniyeti dile getiren Kılıçdaroğlu, ''Çünkü biz genlerimizi Kuvay-i Milliye'den aldık. Dokumuzda Kuvay-i Milliye var. Geçmişimizde Mahmut Esat Bozkurt'lar var'' dedi. Mahmut Esat Bozkurt'un, Türkiye'de adaleti, hukukun üstünlüğünü getiren ilk Adalet Bakanı olduğunu, Bozkurt'un döneminde çıkan yasalarda bugün özlem duydukları genel evrensel hukukun görüldüğünü dile getiren Kılıçdaroğlu şöyle konuştu: ''Onun adalet anlayışına baktığınızda hapishanede milletvekili olmaz. Onun adalet anlayışında halkın egemenliği vardır, ulusun egemenliği vardır. 'Egemenlik kayıtsız şartsız milletindir' der. O anlayışı yaşatmak için mücadele ediyoruz. O dönemlerde hukukun üstünlüğü kavramı vardır. Üstünlerin hukuku kavramı yoktu. O dönemde adalet bakanları ihale dağıtan insanlardan seçilmezlerdi. Adalet bakanları ülkeye adalet getirenlerden seçilirlerdi. Şimdi ki adalet bakanlarının adı adalet bakanı. Kendisi adalet dağıtan değil, kendisi adaletin arkasında duran değil. 'Ben nasıl adaleti engellerim' diye yol yöntem arayanlardan oluşturulan adalet bakanları var. Biz hukukun üstünlüğünü, adaletin üstünlüğünü her yerde arıyoruz. Adalet bakanı sıfatı vermekle adalet bakanı olmaz. Adalet bakanı hukukun üstünlüğü yanında yargının bağımsızlığını, tarafsızlığını savunur. Mahmut Esat Bozkurt, Mustafa Kemal'in Adalet Bakanıdır. Mustafa Kemal'in adalet bakanı olmak kolay değildir. O, Adalet Bakanlığı yaptığı dönemde Avrupa Birliği yoktu. Ama çağdaş uygarlık hedefini Mustafa Kemal Atatürk göstermişti.''

Kılıçdaroğlu, adaleti sağlayan, tesis eden, onun arkasında duran bir toplumdan adaleti arayan bir topluma dönüşüldüğünü iddia ederek, ''Elimizde meşale adaleti arıyoruz. Adaleti bulacağız. Güçle, inançla bulacağız. Tek kişi kalsak bile adaleti yakalamak için mücadele vereceğiz. Çünkü adalet sadece bizim için değil, herkes için geçerli bir kavramdır'' dedi.


'Herkes için adalet olması lazım'

Basılmamış kitabın imhasının olduğu bir ülkede adaletin her zamankinden daha fazla sorgulanması gerektiğini, bunun adalet olamayacağını dile getiren Kılıçdaroğlu, şöyle devam etti: ''Herkes için adalet olması lazım. Bizimle aynı düşüncede olmayan insanlara bile adaleti götürmek zorundayız. Basılmamış kitabın imhasının olduğu ülkede adaleti her zamankinden fazla sorgulamamız lazım. O adalet, adalet değildir. Gazeteci alacaksınız içeriye. Hapse atacaksınız. Davasına, mahkemesine gizli kararı koyacaksınız. Onun avukatı bile niye tutuklandığını bilmeyecek ve siz bunun adına adalet diyeceksiniz. Buna, ileri demokrasi diyeceksiniz. O demokrasi ileri değil, toplumu geriye götüren demokrasidir. O demokrasinin adı Recep Tayyip Erdoğan demokrasisidir ve çağ dışıdır. O demokrasi anlayışı parlamentoyu saf dışı bırakan anlayıştır. Parlamento tatildeyken gece gündüz kanun hükmünde kararname çıkaracaksınız. Bir hafta çıkardığınız kararnameyi tekrar değiştireceksiniz. Birileri size sormayacak mı? 'Dün çıkardığınızı bugün niye değiştirdiniz?'. Bunların hesabını parlamento açılınca soracağız. Bir kişi bile kalsak soracağız. Hiç endişe etmeyin siz.''

Kemal Kılıçdaroğlu, halkı aydınlatacaklarını, halka doğruları söyleyeceklerini ifade ederek, ''Bakın Allah aşkına Suriye'yle dost olduk. Ortak bakanlar kurulu oluştu. Vizeleri kaldırdık. Ne oldu birden bire Suriye'yle savaş eden ülke konumuna geldik. Ne oldu? Hükümetse aynı hükümet. İki ülkede de aynı hükümet var. Birileri talimat verdi. Birilerinin taşeronu olarak biz kalktık Suriye'ye savaş ilan ediyoruz, o noktaya geldik. Bu ne demektir? Hukuk olmadığı gibi bağımsız dış politikası olmayan bir hükümet var şu anda Türkiye'de'' diye konuştu.


İsrail'e yaptırımlar

Mavi Marmara gemisi baskınına da değinen Kılıçdaroğlu, bu gemiye İsrail askerlerinin yaptığı saldırı sonucunda hayatını kaybedenleri anımsatarak, şunları kaydetti: ''Bizim insanlarımız öldü. Hepsinin kanı yerde kaldı. Usulen bağırıyorlar. 'İsrail'e şunu yapacağız, bunu yapacağız'. Hiçbir şey yapamazsın sen. Senin yapabilmen için önce sende yürek lazım. Efendim neymiş 'Askeri anlaşmaları askıya aldık'. Zaten onlar askıdaydı. Peki sormak lazım; bu füze kalkanını kim için getirdin Türkiye'ye? İsrail'in güvenliğini sağlamak için. Milleti de yanıltmak için 'İsrail'e kafa tutuyorum' diyorsun. Şimdi kalkmışsın efelik satıyorsun. O efeliği sana bırakmayacağız hiç meraklanma. Biz senin ne mal olduğunu bu ülkeye anlatacağız.''

Kuşadası Belediye Başkanı Mehmet Esat Altungün ise Kuşadalı olan Mahmut Esat Bozkurt'un heykeli ve adına yapılan parkı açmaktan büyük mutluluk duyduklarını söyledi. Altungün, Kuşadası halkı adına Kılıçdaroğlu'na çiçek takdim etti. Kılıçdaroğlu ve beraberindekiler daha sonra parkın ve heykelin açılış kurdelesini kesti.

8/17/2011

seyyah1906

financial times'ın türkiyenin bocalamaya başlayan dıi siyaset maceraları makalesi

Financial Times gazetesinin yorum sayfalarında yer alan David Gardner imzalı "Türkiye'nin bocalamaya başlayan dış siyaset maceraları" başlıklı makalede Türkiye'nin dış politikası değerlendirildi.
Yazıda iktidardaki Adalet Kalkınma Partisi ve başbakan Erdoğan'ın "komşu ülkelerle sıfır sorun" olarak bilinen dış politikasının, Arap ülkelerinde artarda yaşanan halk ayaklanmaları sonrasında bir "gerçekçilik testinden" geçmekte olduğu fikri savunulmuş.

Komşularla sıfır sorun yaklaşımının sınıfı geçtiğini söylemenin zor olduğunu belirten yazar David Gardner, son olarak Suriye konusunda yaşanan huzursuzluğun bu politikanın başarısızlığını gözler önüne serdiğini söylemiş.

Gardner'a göre, her ne kadar Şam-Ankara hattındaki gerilim göz önünde olsa da esas mesele İran ile Türkiye arasındaki rekabette gizli.

Orta doğunun gayri resmi lideri olma konusunda Türkiye'nin, varolan İran egemenliğine rakip bir tavır izlediğinin söylendiği yazıda bu gelişmenin, AKP'nin benimsediği dış siyaset yaklaşımıyla ilgili olduğu belirtilmiş.

AKP'nin, Avrupa'daki Hıristiyan Demokratlar'ın muadili olan, post-islamcı bir parti olduğunu belirten David Gardner, partinin dış politika sorumlusu Dış İşleri Bakanı Ahmet Davutoğlu'nun şu sözlerine yer vermiş: Türkiye'nin dış siyaseti, güvenlik ve özgürlük arasından bir denge bulunması üzerine kuruludur.

Gardner, "Ortadoğu'da yaygın olan üç lider tipinden, değişime direnenlerin zamanla tasfiye olacaklarını belirten Davutoğlu'nun bu mesajının, Suriye'deki Esad rejimi tarafından alındığı yönünde bir işaret maalesef yok" diyerek yazısını noktalamış.