En Yeniler
uluslararası etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
uluslararası etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

11/09/2012

seyyah1906

uluslararası sözleşmelere göre polisler de sendika kurma hakkına sahiptir

Bir grup polisin sendika kurmaya çalıştığını ancak Emniyet Genel Müdürlüğü'nün bu girişime izin vermediğini söyleyen Tekin, bu polisler üzerinde baskı kurulduğunu belirtti.

Türkiye'nin 2001'de yaptığı değişiklik uyarınca anayasanın 90. maddesi 5. fıkrasının polislere örgütlenme özgürlüğü hakkı verdiğini ifade eden Tekin, ''Bu fıkraya göre, uluslararası sözleşmelerle yasal düzenlemeler farklılık gösterdiğinde, uluslararası metinler dikkate alınır. İmza attığımız uluslararası sözleşmelere göre polisler de sendika kurma hakkına sahiptir'' ifadelerini kullandı.

Sendikalı olmanın, örgütlenme özgürlüğünü kullanmak anlamına geldiğini belirten Tekin, örgütlenme özgürlüğünün olmadığı bir ülkede kimsenin demokrasiden bahsedemeyeceğini ifade etti.

Emniyet teşkilatındakilerin çok zor koşullar altında çalıştığını söyleyen Tekin, açıklamasında şu görüşlere yer verdi:

''Mesai ve özlük hakları konusunda da sıkıntılar var. Polislerimiz kimi zaman 20 saate yakın çalıştırılıyor. Birçok polis ağır çalışma koşulları yüzünden psikolojik sorunlarla karşı karşıya kalıyor. Sendikalaşabildikleri takdirde özlük hakları ve mesai saatleri düzenlenebilecek. Polisler de böylece daha modern ve daha sağlıklı koşularda hizmet etme olanağına kavuşacak. Emniyet Genel Müdürlüğü, polislerin örgütlenme özgürlüğüne müdahale etmemeli. Demokratik toplumlar, örgütlü toplumlardır.'' cumhuriyet

9/07/2011

seyyah1906

kılıçdaroğlu:ortadoğu'dan kafkaslar'a kadar türkiyenin sorun yaşamadığı bir ülke hemen hemen kalmadı

CHP Genel Başkanı Kılıçdaroğlu, Aydın'ın düşman işgalinden kurtuluş törenlerine katıldıktan sonra Aydın Belediyesinde düzenlediği basın toplantısında, Birleşmiş Milletler'in Mavi Marmara raporunu değerlendirdi.
İsrail devletinin ''ortak insanlık değerlerini ve uluslararası hukuk kurallarını hiçe sayan menfur Mavi Marmara katliamı''nın üzerinden 15 ay geçtiğini belirten Kılıçdaroğlu, şöyle konuştu:

''9 masum sivilin uluslararası sularda katledildiği, bir çoğunun yaralandığı ve insanlık dışı muameleye maruz kaldığı bu saldırı, Türk ve dünya kamuoyunun haklı öfkesini çekmiştir. Bilindiği üzere, Güvenlik Konseyi'nin çağrısı doğrultusunda Birleşmiş Milletler Genel Sekreteri'nin konuyla ilgili oluşturduğu soruşturma panelinde güya Türkiye de yer almaktaydı. Hal böyleyken öncelikle 1 Eylül 2011'de basına sızdırılan, daha sonra Birleşmiş Milletler Genel Sekreteri'nin onayıyla resmileşen Mavi Marmara raporunun İsrail'in hak tanımaz ve hukuk dışı tutumlarını meşrulaştırmaktan başka bir amacı olmadığı apaçık görülmektedir.''

Hükümetin izlediği dış politikanın sonucu olarak, ''haksız ve insafsız Gazze ablukası için İsrail'in arayıp da bulamadığı hukuki ve meşru dayanağın Birleşmiş Milletler raporu yoluyla İsrail devletine adeta hediye edildiğini'' belirten Kılıçdaroğlu, şunları kaydetti:
''Elimizdeki tek gerçek maalesef bundan ibarettir. İnsafsız ve haksız Gazze ablukasını insani nedenlerle reddeden ve bu insanlık dramını insanlığın ortak acısı olarak gören milletimizi geldiğimiz bu noktada bir kez daha düşünmeye davet ediyorum. Geçmişten beri Ortadoğu siyasetinin en önemli aktörü olan Türkiye Cumhuriyeti devletinin sergilediği bu diplomatik kifayetsizliğin nedenlerinin çok iyi tahlil edilmesi gerekmektedir. İsrail'in Gazze ablukasını güya gayrimeşru ve etkisiz kılmaya niyetlenip üstelik bir de Birleşmiş Milletler marifetiyle bu ablukanın meşruiyetini ve hukukiliğini tescil ettirmekten başka sonuç elde edemeyen bir dış politikaya başarılı denebilir mi? Bu olayın başından beri Türkiye devamlı kaybeden taraftır. Türkiye, can ve mal kaybetmiştir. Türkiye, hukuk mücadelesini kaybetmiştir. Türkiye, itibar kaybetmiştir. Türkiye'yle beraber Gazze de kaybetmiştir.''


''Abluka daha da keskinleşti"

Kılıçdaroğlu, ''İsrail'in Gazze'ye uyguladığı haksız ablukanın hükümetin başarısız dış politikası yüzünden zerre kadar zayıflamadığını aksine daha da keskinleştiğini'' belirtti.
''Dünya kamuoyunun büyük desteğine rağmen Türkiye'nin ve dolayısıyla Gazze'nin aleyhinde çıkan bu rapor, dış politika tarihimizin en ağır hezimetlerinden birisidir'' diyen Kılıçdaroğlu, şöyle devam etti:

''Sayın Dışişleri Bakanı'nın açıklamaları bu hezimeti halkın gözünden kaçırmaktan başka bir amaca hizmet etmemektedir. Bakanın açıkladığı sözde müeyyidelerin Türk kamuoyunu aldatma dışında hiçbir fonksiyonu yoktur. Sayın Bakan ve hükümet, bu açıklamaların İsrail üzerindeki etkisinden çok Türk kamuoyu üzerindeki etkisiyle meşguldürler.''

BM Raporu'nun Gazze'ye uygulanan ambargoyu hukukileştirdiğini ve meşrulaştırdığını söyleyen Kılıçdaroğlu, şunları söyledi:

''İsrail bundan sonra Türkiye'den özür de dilese tazminat da ödese bu gerçek değişmeyecektir. İsrail alacağını almıştır. Sayın Cumhurbaşkanı 'bu rapor bizim için yok hükmündedir' diyorlar. Nasıl oluyor bu? Türkiye'nin temsilcisi sayın Sanberk o komisyonun bir üyesi değil miydi? Ancak Türkiye'nin imzasıyla hukuki nitelik kazanmış olan bu rapor nasıl yok hükmünde olabiliyor? Kaldı ki yapılan açıklamadan görüldüğü üzere bu rapor sayın Dışişleri Bakanı için yok hükmünde değildir. Çünkü sayın bakan raporun bir kısım tespitlerini kendi tezlerine referans olarak kullanmış ve raporu meşrulaştırmıştır. Bu bir diplomatik garabettir. Öte yandan, sayın bakanın açıkladığı müeyyideler sembolik bir değer taşımaktadır. Türkiye-İsrail ticari ilişkilerine ilişkin neden en küçük bir müeyyide düşünülmediğini hükümet açıklamalıdır. Sayın Başbakan dün İsrail ile ticari ilişkilerin de dondurulacağını açıkladı. Ancak daha sonra Başbakanlık, ticari ilişkilerin dondurulmayacağını söyledi. Yani Başbakan'ı Başbakanlık düzeltti.''


''Sokağın öncelikleriyle siyaset yapılmaz"

Kılıçdaroğlu, Dışişleri Bakanı ve hükümetin bir hususa daha açıklık getirmesi gerektiğini ifade ederek, şöyle konuştu:

''Bu raporun kamuoyuna sızdırılmasıyla aynı tarihe denk gelen Türkiye'ye füze kalkanı konuşlandırılmasının kabulü arasında ilişki var mıdır? Hükümet füze kalkanı projesine 'evet' derken BM Raporu'ndan haberdar mıydı değil miydi? Bir yandan İsrail'le askeri iş birliği anlaşmalarının askıya alınacağını ifade ediyorsunuz, diğer yandan İsrail'in güvenliğini sağlamaya dönük olduğu baştan deklare edilen füze kalkanı projesine 'evet' diyorsunuz, neden, 'cambaza bak' demekten bu millet bıkmadı mı? Aslında siz açıkça milleti kandırıyorsunuz, İsrail'in güvenliğini Türkiye olarak garantiye almış oluyorsunuz. Sayın Başbakan'ın gündeminde popülizm yapacağı Arap Sokağı diye yeni bir siyasi muhatap oluştu.Arap Sokağı, Başbakan'ın dış politikasının birinci önceliği haline geldi. Arap kardeşlerimizin hissiyatı bizim için önceliklidir. Ama sokağın öncelikleriyle siyaset yapılamaz. Üzülerek ifade edeyim ki sayın Dışişleri Bakanı da Başbakan'ın dümen suyunda gidiyor. Oysa dışişleri bakanları itfaiyeci gibidirler, yangın çıkarmazlar, yangını söndürürler, öyle olması gerekir.''

Kılıçdaroğlu, Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'ın Gazze'ye gideceğini söylediğini ifade ederek, şunları kaydetti:

''Gitsin elbette, gitmesin demiyorum. Ama neyi değiştirecek bu gezi, Sayın Başbakan bunu açıklasın. Recep Tayyip Erdoğan hala temel hatasında ısrar ediyor ve sokağa oynuyor. Birleşmiş Milletler raporuyla Türkiye'ye ve Gazze'ye yaşattığı hezimeti Gazze sokaklarının coşkusuyla örtmeye çalışacağını umuyor. Şimdi Başbakan'a soruyorum, bu raporu hazırlayan soruşturma panelinin kurulmasını sen istedin mi, istedin, oraya devletin en kıdemli memurlarından birini temsilci olarak atadın mı, atadın, 5 Aralık 2010'dan beri İsrail'le gizli müzakereler yürütmüyor musun, yürütüyorsun, bu müzakerelerin sonucu sana aktarılmadı mı, aktarıldı, böyle bir rapor çıkabileceği konusunda dışişleri müsteşarınız sizi uyarmadı mı, uyardı. O zaman ne diye bu raporu kendi elinle, kendi temsilcinle tamamlattırıyorsun? Çekersin temsilcini ve hiç değilse İsrail lehinde bir belgenin oluşumunu engellersin.''


"Hükümet Gazze ablukasını meşrulaştırdı"

Genel Başkan Kılıçdaroğlu, Aydın Belediyesinde düzenlediği basın toplantısında, Mavi Marmara saldırısıyla ilgili kurulan BM Soruşturma Komisyonu Paneli'nde yer alan Türkiye temsilcisi Özdem Sanberk'i suçlayan açıklamalar yapıldığını, ''bunun siyasi yüzsüzlük olduğunu'' belirtti.

Kılıçdaroğlu, ''Sayın Sanberk'i seçen hükümet, resmen tayin eden hükümet, talimatlandıran ve dışişleri müsteşarıyla birlikte müzakereye yetkilendiren hükümet ve bizatihi müzakereleri takip eden Dışişleri Bakanı. Peki kimden şikayet ediyor? Sanberk kendisine ne talimat verildiyse onu yerine getirdi, şimdi günah keçisi yapılıyor'' diye konuştu.

''Hükümetin Gazze ablukasını kendi eliyle meşrulaştırdığını'' ileri süren Kılıçdaroğlu, şunları söyledi:

''O ablukayı delmek için canlarını veren vatandaşlarımızın ruhu incitilmiştir. Peki ne yapılmalıydı? Şayet İsrail'e müeyyide uygulanacaksa hiç bu yola başvurmadan evvel uygulanmalıydı. Dünya kamuoyunun yeterli desteği vardı. Türkiye, İsrail üzerinde fiili bir baskı kurabilir etkili de olurdu. O zaman İsrail'in eli zayıftı. Şimdi ise İsrail'in eli güçlendirilmiştir, hem de bizim hükümetimiz tarafından güçlendirilmiştir. Sayın Başbakan'ın macera arayışları Türkiye'yi bu noktaya getirmiştir. Türkiye Cumhuriyeti tarihinde demokrasi bilincinden ve terbiyesinden bu kadar uzak, dış politikayı bu kadar karanlık dehlizlerde yürüten, hiçbir şeffaflığı olmayan bir başka hükümet yoktur.''
Kılıçdaroğlu, ''Dışişleri Bakanı'nın muhalefet partilerini talimatlandırmayı ihmal etmediğini'' kaydederek, şöyle devam etti:

''Siz Türkiye'nin itibarını, saygınlığını, bölgedeki etkinliğini saçma sapan politikalarınızla Akdeniz'in sularına gömün, biz size alkış tutalım, bu olacak şey mi? Ne zaman bizi bilgilendirdiniz? Gizli, açık bir toplantıyla ne zaman parlamentoyu bilgilendirdiniz ki şimdi arkanızda durmamızı istiyorsunuz. Siz ulusal çıkarlarımızla böylesine acemice oynarken görmeyeceğiz, duymayacağız, sesimizi çıkarmayacağız öyle mi? Tam aksine yanlışa 'yanlış' diyeceğiz, halkımızı doğru bilgilendireceğiz. Bir hafta önce Suriye ile savaş noktasına gelen Türkiye, bir hafta sonra İsrail'le aynı noktaya geldi. Bu absürt bir durumdur, bir garabettir. Bütün bu işler, parlamentoya bilgi verme ihtiyacı duyulmadan yapılmaktadır. Oysa parlamentoya bilgi vermek demokratik bir mecburiyettir. Nasıl oluyor da her hafta bir başka ülke ile savaş durumuna geliyoruz? Bunun hesabı verilmeli, açıklaması yapılmalıdır. Bize göre Gazze ablukası, İsrail-Filistin büyük sorununun alt kümelerinden birisidir. Ana sorun çözülmeden ne abluka sorunu çözülebilir ne de İsrail'in Batı Şeria ve Golan'daki haksız işgali sona erdirilebilir. Türkiye'nin asıl yapması gereken, Ortadoğu'daki sorunların anası olan İsrail-Filistin sorununun çözümüne katkıda bulunmak hatta aktif ara bulucu olmaktır. Gelinen noktada Türkiye bu imkanı kaybetmiştir.''


''Türkiye'nin dış politikası Gazze'ye endekslenemez"

Türkiye'nin dış politikasının salt Gazze'ye endekslenemeyeceğini, böyle bir durumun Türkiye'yi bloke edip yapıcı rol oynamaktan uzaklaştıracağını'' ifade eden Kılıçdaroğlu, konuşmasını şöyle tamamladı:

''Oysa Türkiye'nin menfaati Filistin meselesinin adil bir çözüme ulaştırılmasıdır. Taraf haline gelen Türkiye'ye ne Gazze'nin ne de bölgenin ihtiyacı vardır. AKP hükümetinin popülizm hevesine kurban ettiği Türk dış politikasının geldiği durum hakkında herkesi bir kez daha düşünmeye davet ediyorum. Komşularla sıfır sorun sloganıyla yola çıkan AKP hükümetinin sayesinde Ortadoğu'dan Kafkaslar'a kadar Türkiye'nin sorun yaşamadığı bir ülke hemen hemen kalmadı. Türkiye, tıpkı Suriye örneğinde olduğu gibi, neredeyse ebedi kardeş ve dost ilan ettiği, başbakanın devlet başkanıyla kol kola gezdiği bir ülkeye karşı bir ay içinde savaş imasında bulunabilecek kadar tutarsız bir görüntü vermektedir. AKP'nin Türkiye'yi sözüne güvenilmez, sözü dinlenmez ve ne dediği belli olmayan bir ülke konumuna düşürmeye hiç mi hiç hakkı yoktur. AKP'nin komşularla sıfır sorun politikası, çok kısa sürede elde var sıfır politikasına dönüşmüştür. AKP hükümeti bu kafayla giderse Türkiye kaybetmeye devam edecektir.''



'Halkına hizmet eden herkesi halk başının üstünde taşır'

CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, Aydın'ın Germencik ilçesinde Cumhuriyet Meydanı, Sevgi Yolu, Park Restoran, Belediye Parkı, Şehit Cafer Efe, Köylü Kadın ve Atatürk Heykeli ile kanalizasyon şebekesinin toplu açılış törenine katıldı. Heykelin açılış kurdelesini kesen Kılıçdaroğlu, daha sonra ilçenin düşman işgalinden kurtuluşunun 89. yıldönümü dolayısıyla meydandaki anıta çelenk koydu.

Germencik Belediye Başkanı Ahmet Yavaşoğlu'nu çalışmalarından dolayı tebrik eden Kılıçdaroğlu, şöyle konuştu: ''Ben inanıyorum halkına hizmet eden herkesi halk başının üstü nde taşır. Yeter ki halkına hizmet et. Bizim partimizin adı Cumhuriyet Halk Partisi. Halkı unutmayacağız, halkı kucaklayacağız. Halkın derdine derman olacağız. Son yıllarda şöyle bir anlayış var, 'Efendim yiyor ama iş de yapıyor.' Yemeyeceğiz, iş yapacağız. Yedirmeyeceğiz, iş yapacağız. Halka hizmet edeceğiz, halk için çalışacağız. Dürüst belediyeciliğin örneğini birileri arayıp bulmak istiyorlarsa bundan sonra onlara Germencik Belediyesi'ni örnek göstereceğiz. Belediye başkanı 'Hükümet para vermiyor ben para bulur yaparım' diyor. 'Hükümet engel çıkarıyor. İstediğin kadar engel çıkar ben yapacağım' diyor ve yapıyor.''

Aydın'ın ''efelerin, yiğitlerin, düşmana kurşun atanların diyarı'' olduğunu vurgulayan Kılıçdaroğlu, ''Bu ülkenin kalkınmasına kim katkıda bulunmuşsa, bu ülkenin bağımsızlığına kim katkıda bulunmuşsa, onlara minnet ve şükran duymak hepimizin görevidir'' dedi. Kılıçdaroğlu, bir gazetecinin, ''Başbakan Recep Tayyip Erdoğan sizin için 'İsrail'in avukatlığını bıraksın' dedi. Değerlendirmenizi alabilir miyiz?'' sorusu üzerine, bu konu hakkında yarın açıklama yapacağını söyledi. Kılıçdaroğlu, daha sonra açılışını yaptığı tesisleri gezdi.



'Biz genlerimizi Kuvay-i Milliye'den aldık'

Kılıçdaroğlu, Kuşadası'nda, eski adalet bakanlarından Mahmut Esat Bozkurt adına yaptırılan heykel ve parkın açılışını gerçekleştirdi. Burada bulunmaktan duyduğu memnuniyeti dile getiren Kılıçdaroğlu, ''Çünkü biz genlerimizi Kuvay-i Milliye'den aldık. Dokumuzda Kuvay-i Milliye var. Geçmişimizde Mahmut Esat Bozkurt'lar var'' dedi. Mahmut Esat Bozkurt'un, Türkiye'de adaleti, hukukun üstünlüğünü getiren ilk Adalet Bakanı olduğunu, Bozkurt'un döneminde çıkan yasalarda bugün özlem duydukları genel evrensel hukukun görüldüğünü dile getiren Kılıçdaroğlu şöyle konuştu: ''Onun adalet anlayışına baktığınızda hapishanede milletvekili olmaz. Onun adalet anlayışında halkın egemenliği vardır, ulusun egemenliği vardır. 'Egemenlik kayıtsız şartsız milletindir' der. O anlayışı yaşatmak için mücadele ediyoruz. O dönemlerde hukukun üstünlüğü kavramı vardır. Üstünlerin hukuku kavramı yoktu. O dönemde adalet bakanları ihale dağıtan insanlardan seçilmezlerdi. Adalet bakanları ülkeye adalet getirenlerden seçilirlerdi. Şimdi ki adalet bakanlarının adı adalet bakanı. Kendisi adalet dağıtan değil, kendisi adaletin arkasında duran değil. 'Ben nasıl adaleti engellerim' diye yol yöntem arayanlardan oluşturulan adalet bakanları var. Biz hukukun üstünlüğünü, adaletin üstünlüğünü her yerde arıyoruz. Adalet bakanı sıfatı vermekle adalet bakanı olmaz. Adalet bakanı hukukun üstünlüğü yanında yargının bağımsızlığını, tarafsızlığını savunur. Mahmut Esat Bozkurt, Mustafa Kemal'in Adalet Bakanıdır. Mustafa Kemal'in adalet bakanı olmak kolay değildir. O, Adalet Bakanlığı yaptığı dönemde Avrupa Birliği yoktu. Ama çağdaş uygarlık hedefini Mustafa Kemal Atatürk göstermişti.''

Kılıçdaroğlu, adaleti sağlayan, tesis eden, onun arkasında duran bir toplumdan adaleti arayan bir topluma dönüşüldüğünü iddia ederek, ''Elimizde meşale adaleti arıyoruz. Adaleti bulacağız. Güçle, inançla bulacağız. Tek kişi kalsak bile adaleti yakalamak için mücadele vereceğiz. Çünkü adalet sadece bizim için değil, herkes için geçerli bir kavramdır'' dedi.


'Herkes için adalet olması lazım'

Basılmamış kitabın imhasının olduğu bir ülkede adaletin her zamankinden daha fazla sorgulanması gerektiğini, bunun adalet olamayacağını dile getiren Kılıçdaroğlu, şöyle devam etti: ''Herkes için adalet olması lazım. Bizimle aynı düşüncede olmayan insanlara bile adaleti götürmek zorundayız. Basılmamış kitabın imhasının olduğu ülkede adaleti her zamankinden fazla sorgulamamız lazım. O adalet, adalet değildir. Gazeteci alacaksınız içeriye. Hapse atacaksınız. Davasına, mahkemesine gizli kararı koyacaksınız. Onun avukatı bile niye tutuklandığını bilmeyecek ve siz bunun adına adalet diyeceksiniz. Buna, ileri demokrasi diyeceksiniz. O demokrasi ileri değil, toplumu geriye götüren demokrasidir. O demokrasinin adı Recep Tayyip Erdoğan demokrasisidir ve çağ dışıdır. O demokrasi anlayışı parlamentoyu saf dışı bırakan anlayıştır. Parlamento tatildeyken gece gündüz kanun hükmünde kararname çıkaracaksınız. Bir hafta çıkardığınız kararnameyi tekrar değiştireceksiniz. Birileri size sormayacak mı? 'Dün çıkardığınızı bugün niye değiştirdiniz?'. Bunların hesabını parlamento açılınca soracağız. Bir kişi bile kalsak soracağız. Hiç endişe etmeyin siz.''

Kemal Kılıçdaroğlu, halkı aydınlatacaklarını, halka doğruları söyleyeceklerini ifade ederek, ''Bakın Allah aşkına Suriye'yle dost olduk. Ortak bakanlar kurulu oluştu. Vizeleri kaldırdık. Ne oldu birden bire Suriye'yle savaş eden ülke konumuna geldik. Ne oldu? Hükümetse aynı hükümet. İki ülkede de aynı hükümet var. Birileri talimat verdi. Birilerinin taşeronu olarak biz kalktık Suriye'ye savaş ilan ediyoruz, o noktaya geldik. Bu ne demektir? Hukuk olmadığı gibi bağımsız dış politikası olmayan bir hükümet var şu anda Türkiye'de'' diye konuştu.


İsrail'e yaptırımlar

Mavi Marmara gemisi baskınına da değinen Kılıçdaroğlu, bu gemiye İsrail askerlerinin yaptığı saldırı sonucunda hayatını kaybedenleri anımsatarak, şunları kaydetti: ''Bizim insanlarımız öldü. Hepsinin kanı yerde kaldı. Usulen bağırıyorlar. 'İsrail'e şunu yapacağız, bunu yapacağız'. Hiçbir şey yapamazsın sen. Senin yapabilmen için önce sende yürek lazım. Efendim neymiş 'Askeri anlaşmaları askıya aldık'. Zaten onlar askıdaydı. Peki sormak lazım; bu füze kalkanını kim için getirdin Türkiye'ye? İsrail'in güvenliğini sağlamak için. Milleti de yanıltmak için 'İsrail'e kafa tutuyorum' diyorsun. Şimdi kalkmışsın efelik satıyorsun. O efeliği sana bırakmayacağız hiç meraklanma. Biz senin ne mal olduğunu bu ülkeye anlatacağız.''

Kuşadası Belediye Başkanı Mehmet Esat Altungün ise Kuşadalı olan Mahmut Esat Bozkurt'un heykeli ve adına yapılan parkı açmaktan büyük mutluluk duyduklarını söyledi. Altungün, Kuşadası halkı adına Kılıçdaroğlu'na çiçek takdim etti. Kılıçdaroğlu ve beraberindekiler daha sonra parkın ve heykelin açılış kurdelesini kesti.

9/05/2011

seyyah1906

guardian: iran ve suriye dahil bölgede türkiye'nin hizmetlerinden faydalanmamış tek bir ülke yok

Guardian gazetesi ''dalgalı bir denize açıldığını'' söylediği Türkiye-İsrail ilişkilerini konu alan bir başyazıda Türkiye'nin tutumuna ve özellikle de Gazze ablukasını uluslararası mahkemeye götürme kararına destek verdi.

Mavi Marmara anlaşmazlığında İsrail Başbakanı Benyamin Netanyahu'nun tutumunu eleştiren Guardian, Türkiye'den özür dilemeyi reddeden İsrail hükümetinin ''taktik bir zafer uğruna stratejik bir ilişkiyi feda ettiğini'' yazıyor.
Guardian'a göre İsrail ile Türkiye arasındaki statejik ilişkinin önemi askeri işbirliğinden, ticaret ve turizmden çok daha öteye gidiyor.

Türkiye'nin vetosunu kaldırması sayesinde İsrail'in OECD'ye üye olabildiğini hatırlatan Guardian, Arap dünyasında iktidardan düşen diktatörlerle birlikte belirsizliğin de arttığı bir ortamda, Türkiye'nin bir muhatap olarak öneminin giderek daha çok arttığını kaydediyor.

''Türkiye'nin izlediği çizgiye hak vermeyebilirsiniz,'' diye yazan Guardian, ekliyor:

''Ama İran ve Suriye dahil bölgede Türkiye'nin hizmetlerinden faydalanmamış tek bir ülke yok.''

Ancak Guardian'a göre İsrail artık bu olanaktan yoksun.

Türkiye'nin Gazze ablukasını Uluslararası Adalet Divanı'na götürme kararına destek veren Guardian, Ankara'nın Palmer raporuna karşı başlattığı girişimi haklı görüyor.
Tartışmalı rapor

Eski Yeni Zelanda Başbakanı Geoffrey Palmer başkanlığındaki heyet tarafından hazırlanan raporda İsrail, Mavi Marmara'da aşırı kuvvet kullandığı gerekçesiyle eleştirilmiş, fakat Gazze'ye abluka uygulamakta haklı olduğu belirtilmişti.

Guardian, Palmer raporunun bugüne değin BM genel sekreterinin Gazze konusunda yaptığı bütün açıklamalarla, bundan önceki Goldstone raporuyla ve BM İnsan Hakları Konseyi'nin Eylül ayında yayımladığı raporla ters düştüğünü yazıyor.

Guardian, ''Şayet Palmer raporunun öne sürdüğü gibi Gazze ablukası uluslararası hukuka uygun ise, o zaman işgalin de uygun olması gerekir.'' diyor.

Gazete bu görüşe Türkiye'nin yaptığı gibi mahkemede karşı çıkılması gerektiğini savunuyor.

Son olarak Guardian, Türkiye ile İsrail arasındaki bölünmenin etkilerinin, Birleşmiş Milletler Genel Kurulu'nda Filistinlilerin devletleşme planlarını oylama gerginliğine de yansıyacağını tahmin ediyor.

Bu ay yapılması düşünülen, fakat Guardian'a göre ABD yönetiminin önüne geçmeye çalıştığı oylama, Filistinlilere Birleşmiş Milletler'de daha çok temsiliyet hakkı tanıyıp ''gözlemci devlet'' konumuna çıkartılmalarını hedefliyor.

Guardian, Washington'un Mahmud Abbas'ı bu ayki oylama fikrinden vazgeçirmek amacıyla yeni tur barış görüşmelerini gündeme getirdiğini belirtiyor.

Ancak gazete Amerika'nın görüşmeleri yeniden başlatma çabaları olumlu sonuç verse dahi, ''ormanı değil sadece ağaçları gören'' Başbakan Netanyahu'yu bir problem olarak değerlendiriyor.
Gazze'ye gezi?

Financial Times ise Başbakan Erdoğan'ın Filistinlilerle dayanışma amacıyla Gazze'ye bir gezi düzenlemeyi gözden geçirdiğini bildiriyor.

Ama gazete henüz iddia edilen gezi planının ne zamanı ne de gerçekleşip gerçekleşmeyeceği konusunda nihai bir karara varıldığının altını çiziyor.

Bununla birlikte Financial Times, Türk yetkililerin Başbakan Erdoğan'ın bir Gazze ziyareti olasılığını gözden geçirmiş olduğunu doğruladıklarını yazıyor.

Gazeteye göre böyle bir ziyaret, ablukaya karşı Filistinlilerle dayanışma ruhunu gösteren bir jest anlamına gelecek.

Financial Times şayet Pazar günü Mısır medyasında çıkan haberler doğruysa, bunun Türkiye ile İsrail arasındaki gerginlikte en dramatik gelişmelerden biri olacağını yazıyor.

Mısır medyası, Türkiye Başbakanı Recep Tayyip Erdoğan'ın gelecek hafta Mısır'ı ziyaret ederek buradan Gazze'ye geçebileceğini bildirmişti.

7/22/2011

seyyah1906

osman korutürk kıbrıs türkiyenin çok haklı olduğu bir ulusal davadır bu davada nerdeyiz?

CHP Genel Başkan Yardımcısı Osman Korutürk, parti genel merkezinde CHP Grup Başkanvekili Akif Hamzaçebi ile birlikte düzenlediği kahvaltılı basın toplantısında Hükümet Programı'nın dış politika başlığına ilişkin eleştirilerde bulundu ve gazetecilerin sorularını yanıtladı. Korutürk, Hükümet'in dış politikadaki hedefinin Türkiye'yi bölgesel bir güç ve küresel bir aktör yapmak olduğunu belirtirken "Bu hedef yanlış ve yetersizdir. Zira dış politikanın değişmez öncelikli hedefi ülkenin ve ulusun çıkarlarını ve güvenliğini korumaktır. AKP, Sayın Başbakanın kendi deyimiyle ustalık döneminde dahi, dış politikanın ne olduğunu, nasıl yürütülmesi gerektiğini anlayamamış görünmektedir" dedi.
'Rüzgara göre dümen kırmakla ancak figüran olunabilir'

Korutürk, Türkiye'nin bölgede uluslararası düzeyde güç olmak için öncelikle kendi içindeki sorunları çözerek güçlü bir demokrasi haline gelmesi gerektiğini vurgulayarak "Bu unsurların biri veya birkaçı eksik iken, benzer olaylarda durum ve gelişmelere göre farklılıklar gösteren söylemlerle, sonuç elde edemeden oradan oraya koşuşturmalarla, rüzgâra göre dümen kırmakla aktör değil ancak figüran olunabilir" dedi.

Türkiye'nin önemli bir bölgesel güç olmasına karşın AKP'nin bu gücü doğru tanımlayamadığını ve Türkiye'yi, gücünü bölge dışı büyük ülkelerin taşeronluğunu yapan bir ülke konumuna getirdiğini söyleyen Korutürk, Türkiye'nin her defasında Batı camiasının genel eğilimlerine karşı çıkan, ama her defasında, baskı ve telkinlerle özellikle de ABD Başkanı Obama'nın telefon telkinleriyle bu eğilimlere uymayı kabul eden bir ülke imajı çizdiğini dile getirdi.

Korutürk, bu yanlış tavrın Türkiye'yi, yabancıların gözünde, başlangıçta doğru yanlış her şeye karşı çıkması beklenen, ancak sonunda baskıyla görüş ve tutumunun değiştirilebileceği de bilinen bir ülke konumuna soktuğuna dikkat çekerek "AKP'nin dış politikası Türkiye'yi bölgesel güç haline getirmemiş, ülkemizi yalnızlaştırmış ve ne yapacağı belli olmayan bir konuma sokmuştur" dedi.


'Hükümet Mavi Marmara'nın ilk yolculuğunu neden engellemedi?'

Türkiy'nin Arap ülkelerindeki gelişmeleri geriden izleyen, o ülkelerdeki dostlarından dış dürtülerin etkisiyle bir çırpıda vazgeçebilen bir ülke haline geldiğini ifade eden Korutürk, "Davos'ta 'One minute' ile başlayıp, Mavi Marmara macerasıyla 9 suçsuz insanımızın katledilmesine varan popülist yaklaşımlar belki Sayın Başbakan'a Arap sokaklarında ün kazandırmış ama Türkiye'yi bölgenin ve küresel düzenin en önemli ihtilafı olan Arap-İsrail uyuşmazlığında devre dışı bırakmıştır" dedi.

Korutürk, Hükümet Programı'nda Filistin uzlaşmasının sağlanması için aktif çaba göstermeyi sürdüreceğinin vurgulandığını kaydederek "Beceriksiz politikaları nedeniyle hem 9 vatandaşının hayatını kaybetmesine yol açan bir süreci engelleyemeyen, hem de bu süreç sonucunda Filistin ihtilafının taraflarından biriyle ilişkilerini kopma noktasına getirmiş olan Hükümet bunu nasıl yapacaktır?" diye sordu.

Hükümet'in ikinci Mavi Marmara kortejinin yola çıkma hazırlıkları esnasında, 12 Haziran seçimlerinin hemen öncesine rastlayan dönemde bunun önlenmesi için uluslararası camiadan yapılan girişimlere karşı sivil toplum örgütlerinin faaliyetlerine hükümetçe müdahale edilemeyeceği şeklinde karşılık vermesine karşın seçimlerin hemen ertesi günü Mavi Marmara gemisine denize elverişlilik belgesi vermeyerek konvoyu engellemenin mümkün olduğunu gösterdiğini ifade ederken şöyle konuştu: "Eğer Hükümetin ikinci Gazze Konvoyunun yeni bir maceraya gitmesinin engellemesi basiretli bir davranışsa, Hükümet bu basireti neden birinci Gazze Konvoyu sırasında da göstermemiş; 9 suçsuz insanımız neden ölmüştür?"

'Türkiye NATO'yu Libya halkı lehine yönlendirme fırsatını kaçırdı'

Korutürk, Başbakan'ın övünerek eş başkanı olduğunu ilan ettiği Büyük Ortadoğu olarak adlandırılan projenin kapsadığı bölgede yaşanan gelişmelerle ilgili olarak Hükümet'in "ilkesiz ve görünürde hedefsiz" bir dış politika yürüttüğünü dile getirerek "Gerçekten de, hükümet adeta ne yapacağını bilemez bir vaziyette olayları geriden izlemeye çalışmakta, gelişmelerin girdabına kapılmış bir görüntü vererek bir o yana bir bu yana yalpalamaktadır" dedi.

Libya'da olayların başlangıcında Başbakan'ın "NATO'nun burada ne işi var" diyerek Türkiye'nin onayı olmadan hiçbir karar alamayacak olan NATO'yu Libya halkı lehine yönlendirebilme fırsatını elinden kaçırdığını ve bunun sonucunda bazı batılı ülkelerin Libya'da amacı aşan tahribata girişmelerine ve sivil halka büyük zarar vermelerine sebep olduğunu savundu.


'Libya'da hükümetle çatışan grubu meşru ilan etmek ileride nasıl etkiler yaratır?'

Başbakan'ın bu açıklamasından kısa bir süre sonra NATO harekatına onay verdiğini, Hükümet'in NATO üyesi sıfatıyla, harekatın sivil halka zarar vermesini engellemek için hiçbir girişimde bulunmadığını kaydeden Korutürk, şöyle devam etti: "Hali hazırda Libya ikiye bölünmüş durumda olup, ülkedeki trajik gelişmeler devam etmekte, ileriye dönük olarak Libya'yı nasıl bir geleceğin beklemekte olduğu bilinmemektedir. NATO'nun Libya'ya müdahale amacı bu ülkenin bölünmesi miydi? Hükümet bu konuda ne düşünmektedir? Katıldığı ve taraf olduğu bu müdahalede nasıl bir pozisyonu savunmaktadır? İstanbul'da yapılan Libya Temas grubu toplantısı bunu gösteriyor. Libya temas grubu son derece vahim bir evveliyat yarattı. Çin ve Rusya'nın katılmaması üzerine Libya temas grubu adeta BM Güvenlik Konseyi'ni baypas etti ve BM üyesi bağımsız bir ülkenin hükümetini gayrımeşru, o hükümetle çatışan grubu da meşru ilan etti. Bu evveliyat ileride kime karşı döner, ne gibi etkiler yaratır, bunun üzerinde ciddiyetle durmak lazım."

'Ortadoğu'da ılımlı İslam kuşağı mı kurulacak?'

Türkiye'nin Trablus Büyükelçiliğini kapatmak zorunda kaldığını da kaydeden Korutürk, "Böylelikle harekâtın başında Libya'da ABD ve İngiltere'nin çıkarlarını biz koruyoruz diye övünen hükümet Libya'daki Türk çıkarlarını korumasız bırakmıştır" dedi. Hükümeti ve Dışişleri Bakanlığı'nı Libya'nın geleceğini nasıl değerlendirdiklerini açıklamaya çağıran Korutürk, şöyle devam etti: "Merak ettiğimiz ve Hükümetin açıklık kazandırmasını beklediğimiz bir konu, büyük güçlerin Orta-Doğu ve Kuzey Afrika bölgesinde Müslüman Kardeşler Örgütünün siyasi bir hareket görünümü altında hakim olacağı sözde bir ılımlı İslam kuşağı kurulması yolunda bir planlarının mı bulunduğu hususudur. Temmuz başında Atina'da yapılan Sosyalist Enternasyonal Konsey toplantısında, 'Arap Baharı' gündem maddesi altında konuşan Mısır, Tunus ve Libya muhalefetine mensup sosyal demokrat konuşmacılar bu konuyu irdelemişlerdir. Böyle bir plan var mıdır? Varsa, Büyük Orta-Doğu Projesinin eş-başkanı AKP Hükümeti bu planın neresinde durmaktadır?"


'Türkiye Suriye'deki karışıklığın destekçisi konumuna düştü'

Yemen ve Bahreyn'de yaşanan gelişmelere ilişkin Hükümet'ten bugüne kadar bir tepki gelmediğini kaydeden Korutürk, Suriye konusunda da Hükümet'in başından beri tutarsız ve neyi hedeflediği belli olmayan bir yaklaşım içinde olduğu eleştirisinde bulundu. Korutürk, Hükümet'in başlangıçta Suriyeli mültecilere açık davette bulunmasının Türkiye'yi Suriye'deki karışıklıkların destekçisi durumuna düşürdüğüne işaret ederek "Bugün 15 bin kişiye yaklaştıgı belirtilen ve Hatay'da çadırlarda iskan edilen Suriyeli mültecilerin birkaç bin kişilik gruplar halinde zaman zaman Suriye'ye döndükleri, sonra tekrar geri geldikleri bildirilmektedir. Bu nasıl bir kaçkınlıktır? Bu insanlar kimdir? Niye gelmekte, niye geri dönmekte, neden tekrar gelmektedirler?" diye sordu.


'Kıbrıs konusundaki pazarlıklar açıklanmalı'

Korutürk, dış politikanın diğer önemli alanlarında da elle tutulur hiçbir başarı sağlanamadığını, Ermenistan açılımındaki hatalar nedeniyle Azerbaycan'la gerginlikler oluştuğunu ve Ermenistan'la ilişkilerin daha da geriye gittiğini, Türkiye-Avrupa Birliği ilişkilerinin durma noktasına geldiğini ifade etti.

Hükümet'in Kıbrıs meselesinin tarafların siyasi eşitliğine dayalı bir çözüm çabalarını destekleyeceğini açıklamalarına CHP olarak hiçbir itirazları olmadığını kaydeden Korutürk, Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu'nun Kıbrıs konusunda 2011 yılı sonuna doğru çözüm beklediğini ve 2012 yılı başında bu çözümün referandumla adadaki iki halkın onayına sunulmasını umduğunu açıkladığını anımsatarak "Kıbrıs sorununda hangi gelişme olmuştur ki Dışişleri Bakanı referandum tarihi verebilmiştir? Bunu bilmek bizim ve Türk Milletinin hakkıdır. Kıbrıs Türkiye'nin çok haklı olduğu bir ulusal davadır. Bu davada neredeyiz? Neler görüşülüyor, hangi pazarlıklar yürütülüyor? Hükümet bunları TBMM'de temsil edilen siyasi partilere ve kamuoyuna açıklamak zorundadır" dedi.

CHP'nin ulusal çıkarlarla uyumlu, Kıbrıs Türk halkının beklentilerini karşılayan bir çözüme destek vereceğini bildiren Korutürk, "Ancak CHP, çözüm sürecinde gereksiz tavizlerden kaçınılması, bu maksatla Kıbrıs Türk tarafına baskı yapılmaması ve çözümün net bir şekilde Ada'daki iki devletin varlığı esasına dayalı olması gerektiğini değerlendirmektedir" dedi.


'Ad hoc grupların bir tarafı meşru ilan etmesi doğru değil'

Konuşmasının ardından gazetecilerin sorularını yanıtlayan Korutürk, bir gazetecinin, Libya Temas Grubu'nun BM Güvenlik Konseyi'ni baypas ettiği ve muhaliflerin meşru kabul edildiği yönündeki sözlerini anımsatarak "Bu konuda kaygınız nedir, bu tür temas gruplarının bir ülke yönetimini gayrımeşru ilan etmesi nereye götürür?" diye sorması üzerine "Bu kararı hangi dayanağa dayayarak alıyor bu grup? Başka bir şey düşünün, yarın öbür gün İran'dan bir grup ayrılmaya kalksın, çatışmalar olsun, başka ad hoc (belli bir amaca özgü) bir temas grubu çatışmanın taraflarından birini meşru ilan etsin, böyle bir şey olabilir mi?" diye sordu. Korutürk, "ad hoc" grupların böyle kararlar almasının yanlış olduğunu, Türkiye'nin böyle bir karara taşeronluk yapmasının "vahim bir durum" olduğunu söyledi. Türkiye için böyle bir tehlike görüp görmediğinin sorulması üzerine Korutürk, Türkiye için şu anda böyle bir tehlikenin bulunmadığını, ancak Türkiye demokrasisinde gerileme yaşanmasına karşın CHP olarak Türkiye'nin her zaman demokratik, laik, çağdaş bir cumhuriyet olması için çalışacaklarını söyledi.


'Türkiye'ye 'büyüksün' deyip Libya için temas grubunu kurduruveriyorlar'

Korutürk, Hükümet'in "Bölgede ağırlığımız var" şeklindeki açıklamalarını da değerlendirirken "Ben çok uzun süre Dışişleri görevi yaptım, kendimizden başka 'Biz çok önemli devletiz' diyen de görmedim. Çok önemli memleketlerde de bulundum, onların hiçbirisi 'Biz çok önemliyiz' demiyor, biz her gün söylüyoruz. Bizim bundan hoşlandığımızı gördükleri için başkaları da öyle söylüyor, 'Muazzamsınız, üstünüze yok' diyorlar. Bunu söyledikleri zaman 'Bak, üstümüze yokmuş' diyorlar, böyle bir şey olabilir mi? Türkiye gibi büyük bir devletin böyle bir şeye ihtiyacı yok. Bırakalım başkası söylesin. Ben söylediğim zaman başkası 'Sen büyüksün' deyip Libya için temas grubunu kurduruveriyor. Ondan sonra yüzündeki tebessümle Bakan çıkıyor mikrofona, şöyle yaptık, böyle yaptık diye anlatıyor" diye konuştu.


Başbakan'a üstü kapalı 'tükürdüklerini yalayacaklar' yanıtı

AB'yi Atatürk'ün gösterdiği çağdaşlaşma hedefinin bugünkü karşılığı olarak gördüklerini ve tam üyelik dışında bir seçeneği kabul etmediklerini anlatan Korutürk, Başbakan'ın Kıbrıs konusundaki gerçekleri görmeye başladığını ve bu tavrını sürdürmesini umduklarını ifade ederken Başbakan'ın "NATO'nun Libya'da ne işi var" 1 hafta sonra NATO operasyonunun tezkeresini Meclis'e sunduğunu anımsattı. Korutürk, Hükümet'in dış politikada önce karşı çıktığı birçok konuda daha sonra fikir değiştirdiğini ifade ederek "Ben ona sıfat kullanmıyorum, onun birtakım sıfatları var, Başbakan bazı sıfatlar kullandı başka vesilelerle bunun için, bunu anlatan bir imge var, ben o imgeyi kullanmıyorum, olmaz dedikleri şeyi çok yaptılar, yapmamak lazım" dedi.


'Ramazan'da Libya'ya saldırıların süreceği açıklaması vahim'

Korutürk, Libya Temas Grubu toplantısında "Libya'da Kaddafi çekilmezse saldırılar Ramazan ayında da devam edecek" şeklinde bir açıklama yapıldığına dikkat çekerek "AKP'nin eşbaşkanlığını yaptığı toplantıda bu söyleniyor, böyle bir şey olabilir mi, ne kadar acı, vahim bir şey. Müslüman insanlara bomba yağdıracaksın Ramazan'da Kaddafi kabul edilmezse. Kaddafi'nin gidip gitmemesi o insanlara sorulmuyor ki" dedi.


'Kılıçdaroğlu ABD'den Kandil'de 'aktif bir durum' görmek istedi'

Korutürk, ABD ile ilişkilerin iyi olmasını savunduklarını ancak ilişkilerin içeriğine ilişkin "ortaklık" sözünün başına eklenen "stratejik" sıfatının eklenmesinin, Türkiye'yi ABD'nin bölgedeki çıkarlarını koruyan bir "taşeron" konumuna düşürdüğünü savunarak "Bu, onların çıkarlarını savunmak değil, ortak çıkarları savunmak şeklinde olmalı" dedi. Korutürk, ABD Dışişleri Bakanı Hillary Clinton ile görüşmesinde CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu'nun, "ABD terör konusunda bize destek beyanatında bulunuyor ama beyanat yeterli değil, ABD'den Kandil'de aktif bir durum görmek istiyoruz" dediğini aktardı.

Korutürk, Hükümet'ten CHP'ye gelen "Hükümet'i yurt dışında şikayet ediyorlar" açıklamalarının da haksız bir eleştiri olduğunu, Türkiye'de yaptıkları açıklamaların aynısını yurt dışında da yaptıklarını ifade ederek "Bizim Hükümet'ten bir farkımız var, biz açıkta konuştuğumuzu kapalıda da konuşuyoruz. Açıkta başka, kapalıda başka konuşmuyoruz" dedi. 

7/17/2011

seyyah1906

bdp diyarbakırdaki çatışmayı birleşmiş milletler ve natoya taşıyacak

Barış ve Demokrasi Partisi (BDP), Diyarbakır'ın Silvan ilçesine bağlı Dolapdere köyü yakınlarında meydana gelen 13 askerin şehit olduğu, 7 askerin yaralandığı, 7 PKK'lının ölü ele geçirildiği çatışmayı uluslararası platforma taşıdı.
Olayın bir bütün olarak araştırılmasını isteyen BDP, Türkiye'nin üyesi olduğu NATO ve Birleşmiş Milletler'e (BM) başvurdu.

BDP Genel Başkanı Hamit Geylani, "Diyarbakır'da PKK'lılar tarafından askerlere pusu kuruldu iddialarının oluş biçimi ve sonrasında yaşanan tüm sürecin ayrıntılı olarak uydu görüntüleri ile dünya kamuoyu ile paylaşılması için hukukçularımız NATO ve Birleşmiş Milletler'e başvurmuştur" dedi.

6/19/2011

seyyah1906

mhp kaset skandalından sonra istifalarla boşalan başkanlık divanı üyelerini yeniden belirledi

MHP, kaset skandallarının ardından yaşanan istifalarla boşalan Başkanlık Divanı üyelerini yeniden belirledi. Cihan Paçacı’dan boşalan Genel Sekreterliğe İsmet Büyükataman getirilirken, yeni yönetimde bir kadın milletvekili yer aldı. Eskişehir milletvekili Ruhsar Demirel Ali Kadın ve Yan Kuruluşlardan sorumlu Genel Başkan Yardımcılığı’na getirilirken yeni yönetimde Tuğrul Türkeş de yer aldı.


MHP Merkez Yönetim Kurulu(MYK) yeni yönetimi belirlemek üzere toplandı. Toplantıda Başkanlık Divanı için oylama yapıldı. Oylamada, Cihan Paçacı’dan boşalan genel sekreterliğe İsmet Büyükataman getirildi. Genel Sekreter yardımcılıklarını ise Muzaffer Çakmaklı ve Abbas Bozyel yürütecek. MHP’de Semih Yalçın, Teşkilatlardan Sorumlu Genel Başkan Yardımcılığına getirilirken, Siyasi İşler ve Parlamentodan Sorumlu Genel Başkan Yardımcısı Reşat Doğru, Türk Dünyası ve Uluslararası İlişkilerden Sorumlu Genel Başkan Yardımcısı Tuğrul Türkeş, Ar-Ge’den Sorumlu Genel Başkan Yardımcısı Emin Haluk Ayhan, Mali İşlerden Sorumlu Genel Başkan Yardımcısı Mevlüt Karakaya, Yerel Yönetimlerden Sorumlu Genel Başkan Yardımcısı Sadir Durmaz, Aile Kadın ve Yan Kuruluşlardan Sorumlu Genel Başkan Yardımcısı Ruhsar Demirel, Mesleki ve Sivil Toplum Kuruluşlarından Sorumlu Genel Başkan Yardımcısı Hamit Ayanoğlu ve Parti İçi Eğitim ve Siyaset Okulu’ndan Sorumlu Genel Başkan Yardımcısı da Mustafa Erdem oldu. MHP Başkanlık Divanı’nda Faruk Bal, Münir Kutluata ve Tunca Toskay ise yerlerini korudu.
mynet