En Yeniler
dış politika etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
dış politika etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

9/02/2011

seyyah1906

israile özür misillemesi askeri anlaşmaları askıya aldı büyükelçiyi sınırdışı ediyor

Türkiye, İsrail'le tüm askeri anlaşmaları askıya alma ve büyükelçisini sınırdışı etme kararı aldı.

Karar İsrail'in 15 ay önce Gazze'ye yardım götüren Mavi Marmara gemisine düzenlediği baskın hakkındaki BM raporunun basına sızmasını izliyor.
BM Soruşturma Komisyonu, dokuz kişinin öldüğü bu olayda İsrail'i aşırı güç kullanmakla suçluyor ancak Gazze ablukasının yasal olduğunu da belirtiyor.

Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu, BM raporunun siyasi saiklere dayandığını söyledi.

Konuyu uluslararası mercilere taşımaya kararlı olduklarını belirten Davutoğlu'na göre Türkiye'nin alacağı önlemler şunlar:

İlişkiler ikinci katip düzeyine indirilecek, bunun dışındaki tüm görevliler ülkelerine gönderilecek
Askeri anlaşmalar askıya alınacak
Türkiye, Doğu Akdeniz'de seyrüsefer serbestisi için önlem alacak
Türkiye, Gazze ablukasını tanımadığını ilan ederek konuyu Uluslararası Adalet Divanı'na götürecek. Ayrıca BM Genel Kurulu'nu harekete geçirmek için de girişimlere başlayacak
İsrail saldırısının Türk ve yabancı tüm mağdurlarının mahkemelerdeki hak arama girişimlerine destek verilecek.

"Devletimizin kararlılığını bazıları belki anlayamamışlardı. Şu anda alınan tedbirler bunun ilk aşamasıdır. İsrail'in davranışına göre daha ileride alınacak başka tedbirler de söz konusu olabilir"

Cumhurbaşkanı Abdullah Gül

Dışişleri Bakanı Davutoğlu, Türk-İsrail ilişkilerinde bugün gelinen noktanın sorumlusunun İsrail hükümeti olduğunu vurgulayarak, "İsrail hükümeti gereken adımları atmadıkça bu noktadan geri dönülmesi söz konusu olmayacaktır" dedi.
Türkiye, İsrail'den özür dilemesini, mağdurlara tazminat ödemesini ve Gazze ablukasını kaldırmasını istiyor.

AP haber ajansına adının verilmemesi kaydıyla konuşan İsrailli bir yetkili, raporda ülkesinden özür istenmediğini, üzüntülerini belirtmesinin ve tazminat ödemesinin istediğini vurguladı.

Eylemlerinin uluslararası hukuka uygun olduğunun bu raporla belgelendiğini belirten İsrailli yetkili, "bölgesel istikrarın temel taşı olan Türkiye ile işbirliğine dönmeyi umduklarını" söyledi.
'Uzlaşmıştık ama bozdular'

Davutoğlu ise basın toplantısında Türkiye'nin çatışmayı değil barışı, zulmü değil adaleti hakim kılmak isteyen bir anlayışın temsilcisi olduğunu ifade ederek "Bunun içindir ki nasıl Bosna'daki, Kosova'daki katliamlara karşı sesimizi yükselttiysek, Gazze'ye yapılan insanlık dışı saldırılara karşı da tepkimizi gösterdik" diye konuştu.

Davutoğlu şunları kaydetti:

"Gerçek barışın inşasının yolu, dost ülke vatandaşlarını katletmekten değil, dostlukların güçlendirilmesinden geçmektedir. Ancak mevcut İsrail hükümetinin bu yalın gerçeği görmekten, Ortadoğu coğrafyasındaki devasa değişimlerin sonuçlarını idraktan aciz olduğu açıktır. Bu vesileyle, aldığımız ve alacağımız tedbirlerin, sadece mevcut İsrail hükümetinin tutumuyla bağlantılı olduğunu özellikle vurgulamak isterim."

Ahmet Davutoğlu, İsrail ile yapılan müzakerelerde Türkiye'nin özür ve tazminat taleplerini karşılayan anlaşma metinleri üzerinde birkaç kez uzlaşıldığını ancak İsrail Başbakanı Netanyahu tarafından onaylanan bu metinlerin İsrail Bakanlar Kurulu içinde çıkan anlaşmazlıklar yüzünden vazgeçildiğini söyledi.

Dışişleri bakanı amaçlarının tarihe mal olmuş Türk-Yahudi dostluğuna halel getirmek değil, bilakis İsrail hükümetinin bu istisnai dostluğa sığmayan bir yanlışını düzeltmek olduğunu da sözlerine ekledi.
Mavi Marmara gemisi

Açıklamaya destek veren Cumhurbaşkanı Abdullah Gül ise "Rapor açıkçası bizim için yok hükmündedir" dedi.

Gül ''Aslında bu açıklamalar ve bu tedbirler daha erken alınacaktı ama müttefik ülkelerin iyi niyetli gayretlerine fırsat vermek için bugün beklenmiştir" dedi ve devam etti:

"Şu an olayların unutulmadığını ve vatandaşlarımızın hak ve hukukunun sonuna kadar korunacağını göstermek açısından devletimizin kararlılığını bazıları belki anlayamamışlardı. Şu anda alınan tedbirler bunun ilk aşamasıdır. Olayların seyrine göre, İsrail'in davranışına göre daha ileride alınacak başka tedbirler de söz konusu olabilir.''
Hamas'tan tepki

Başkanlığını Yeni Zelanda'nın eski Başbakanı Geoffrey Palmer'ın yaptığı BM Soruşturma Komisyonu'nun raporu aylar önce tamamlanmış, ancak Türkiye ile İsrail'in raporun duyurulmasından önce uzlaşma çabası içinde olmaları nedeniyle yayımlanması ertelenmişti.

Komisyonda Kolombiya'nın eski lideri Alvaro Uribe ile İsrail ve Türkiye'den birer diplomat da vardı.

Bu arada abluka altındaki Gazze'yi yöneten Hamas da raporu kınadı.

Hamas sözcüsü Sami Ebu Zühri raporun ablukaya meşruiyet tanıyarak, İsrail'e bu olaydaki sorumluluklarından kaçma fırsatı tanıdığını belirtti.

8/31/2011

seyyah1906

çin libyadaki petrol kaynakları için pastadan bende pay istiyorum

Pekin yönetimi, Libyalı muhalifleri tanımakta uzun süre tereddüt etmişti. Kısa süre önce Libya lideri Kaddafi'nin devrileceği kesinlik kazanınca, Çin de Libyalı muhaliflerden yana bir tutum sergilemeye başladı. Çin Dışişleri Bakanlığı, Libya halkının taleplerini saygı ile karşıladıklarını duyurdu.
Açıklama, Pekin yönetiminin Libya Ulusal Geçiş Konseyi'ni resmen tanıdığı anlamına gelmese de, Kaddafi rejiminin artık gözden çıkarıldığını gösteriyor. “Yeniden yapılandırma sürecinde, teknoloji, personel ve mali kaynaklar konusunda çok fazla yardıma ihtiyaçları olacak. Çin, bu konuda destek vermeye ve gelecekte de yardım etmeye hazır” şeklinde konuşan Çin Sosyal Bilimler Akademisi'nden Afrika uzmanı He Venping, gelişmeler karşısında Çin'in yeni bir Libya politikası izleyeceği görüşünde.

Libyalı muhaliflerin, NATO'nun askerî operasyonuna dahil olup, isyanı destekleyen ülkelerle ilişkilerinde öncelik vereceğini açıklaması, Pekin'de alarm zillerinin çalmasına yetti. Bu nedenle de Çin, ülkenin yeniden yapılandırılmasında Birleşmiş Milletler nezdinde öncü bir rol üstlendi.

"İhtilâfları silahla çözmeye karşıyız"

Zira Çin, Birleşmiş Milletler Güvenlik Kurulu'nun Libya'daki sivillerin korunmasına yönelik aldığı 1973 sayılı karara onay vermiş ancak Almanya gibi hava operasyonuna katılmayacağını açıklamıştı. “Birçok Batılı ülkenin aksine biz Libyalı isyancılara askerî destek sağlamadık. İhtilâfları silahla çözmeye karşıyız. Ancak bu karşı tarafta olduğumuz anlamına da gelmiyor" diyen He Venping, Pekin yönetiminin kendini daha ziyade bir diyalog partneri olarak gördüğüne dikkat çekti.

Pekin yönetimi, Libyalı muhaliflerle ilk görüşmeleri Haziran ayında başlattı. Uzun süredir de Libya Ulusal Geçiş Konseyi temsilcileri ile temaslar yapılıyor. Dış politikasında "müdahaleden kaçınma" prensibine öncelik tanıyan Pekin yönetimi için bu alışılmışın dışında bir durum. Peki, acaba Libya'daki gelişmeler Çin'in dış politikasıda değişikliğe mi yol açtı? “Müdahaleden kaçınma politikası, Çin'in izlediği dış politikanın esasını oluşturmaya devam ediyor. Bu değişmedi” şeklinde konuşan Pekin Halk Üniversitesi'nden uluslararası ilişkiler uzmanı profesör Jin Canrong, Pekin yönetiminin, uygulamada daha esnek davranacağını vurguladı.

Çin, dış politikasını farklı ihtilaflarda "müdahaleden kaçınma" prensibine göre yönlendirmeyi sürdürüyor. Örneğin, BM'in Suriye aleyhinde karar almasına şiddetle itiraz ediyor. Çin'in, Libya'daki gelişmeler karşısında esnek bir politika izlemesinde ise, beklentileri rol oynuyor. Ülkenin yeniden yapılandırma sürecinde açılacak yatırım projelerine ortak olmayı arzulayan Çin aynı zamanda da Libya'da iş yapan yatırımcılarının da korunmasını ve sözleşmelerinin devam ettirilmesini ümid ediyor. Bu ülkeden yüksek miktarda petrol ithal eden Çin çatışmalar nedeniyle Libya'daki 35 bin çalışanını tahliye etmişti. Çinlilerin Libya'ya dönüp dönmeyecekleri belli değil. Ama Çin perşembe günü Paris'te düzenlenecek Libya Konferansı'na katılmakla, Libya ile ekonomik ilişkileri sürdürme hedefine bir adım daha yaklaşmış olacak.

© Deutsche Welle Türkçe

Ruth Kirchner/ Çeviren: Gezal Acer


Editör: Ahmet Günaltay

8/17/2011

seyyah1906

financial times'ın türkiyenin bocalamaya başlayan dıi siyaset maceraları makalesi

Financial Times gazetesinin yorum sayfalarında yer alan David Gardner imzalı "Türkiye'nin bocalamaya başlayan dış siyaset maceraları" başlıklı makalede Türkiye'nin dış politikası değerlendirildi.
Yazıda iktidardaki Adalet Kalkınma Partisi ve başbakan Erdoğan'ın "komşu ülkelerle sıfır sorun" olarak bilinen dış politikasının, Arap ülkelerinde artarda yaşanan halk ayaklanmaları sonrasında bir "gerçekçilik testinden" geçmekte olduğu fikri savunulmuş.

Komşularla sıfır sorun yaklaşımının sınıfı geçtiğini söylemenin zor olduğunu belirten yazar David Gardner, son olarak Suriye konusunda yaşanan huzursuzluğun bu politikanın başarısızlığını gözler önüne serdiğini söylemiş.

Gardner'a göre, her ne kadar Şam-Ankara hattındaki gerilim göz önünde olsa da esas mesele İran ile Türkiye arasındaki rekabette gizli.

Orta doğunun gayri resmi lideri olma konusunda Türkiye'nin, varolan İran egemenliğine rakip bir tavır izlediğinin söylendiği yazıda bu gelişmenin, AKP'nin benimsediği dış siyaset yaklaşımıyla ilgili olduğu belirtilmiş.

AKP'nin, Avrupa'daki Hıristiyan Demokratlar'ın muadili olan, post-islamcı bir parti olduğunu belirten David Gardner, partinin dış politika sorumlusu Dış İşleri Bakanı Ahmet Davutoğlu'nun şu sözlerine yer vermiş: Türkiye'nin dış siyaseti, güvenlik ve özgürlük arasından bir denge bulunması üzerine kuruludur.

Gardner, "Ortadoğu'da yaygın olan üç lider tipinden, değişime direnenlerin zamanla tasfiye olacaklarını belirten Davutoğlu'nun bu mesajının, Suriye'deki Esad rejimi tarafından alındığı yönünde bir işaret maalesef yok" diyerek yazısını noktalamış.

8/14/2011

seyyah1906

rum bakan türkiye bölgede herhangi bir olay çıkartmaya cesaret etmeyecek

Kıbrıs Rum yönetimi Dışişleri Bakanı Erato Kozaku Markulli, Rum tarafının Doğu Akdeniz’de hidrokarbon aramaları konusunda Türkiye’nin herhangi bir şey yapmaya cesaret edemeyeceğini iddia etti.
Markulli, Kathimerini gazetesine yaptığı açıklamada, Rum yönetiminin, sözde "Münhasır Ekonomik Bölgesi" (MEB) içerisindeki 12. parselde petrol ve doğalgaz arama sondajlarına başlama niyeti konusunda Türkiye’nin uyarılarına karşılık, Rum yönetiminin ve Yunanistan’ın "yerinde ve zamanında tepki gösterdiğini" söyledi. AB Dışişleri Bakanları, BM Güvenlik Konseyi daimi üyesi ülkelerin dışişleri bakanları nezdinde girişimlerde bulunduklarını; Avrupa Birliği yetkilileri ile görüştüğünü anlatan Markulli, konunun 2-3 Eylül’de Polonya’da yapılacak AB Dışişleri Bakanları Gayrı Resmi toplantısının gündemine alınmasını da talep ettiğini belirtti. "Rum yönetiminin BM’nin Deniz Hukuku Sözleşmesi’ni 1988’de onayladığını ve bu sözleşmeden kaynaklanan egemenlik haklarını kullandığını" ifade eden Markulli, "Bütün faaliyetleri ve komşu ülkelerle yaptığı anlaşmaları bu deniz hukukuna uygundur. Türkiye BM Deniz Hukuku Sözleşmesi’ni ihlal ediyor ve görmezden geliyor" iddiasında bulundu. Markulli, "Sizce Türkiye sıcak olay çıkartabilir mi?" sorusuna karşılık, "Bana göre, ’Kıbrıs cumhuriyeti’ ile değil, Amerikan şirketi Noble Energy (sondaj çalışmasını yapacak şirket) ile karşı karşıya geleceğini dikkate alacağından Türkiye, bölgede herhangi bir olay çıkartmaya cesaret etmeyecek" iddiasında bulundu. Rum Dışişleri Bakanı şunları kaydetti: "Tehditlerini hayata geçirme cüreti göstermemesi için Türkiye nezdinde bütün önleyici tedbirleri almaları konusunda başvurduğumuz gerek ABD’nin gerek diğer Güvenlik Konseyi daimi üyelerinin güçlü tepkisinden eminiz. Büyük bir Amerikan şirketi olan Noble Energy’nin de Türkiye tarafından çıkarlarını zedeleyecek herhangi bir müdahale veya tacizde bulunulmasına izin vermeyeceği ortadadır. Dahası, Amerikan şirketinin arama yapacağı 12. parselin, aynı şirketin halen doğalgaz çıkarmak için çalışma yaptığı İsrail parsellerine yakın olduğu da unutulmamalıdır." TİCARET BAKANI: "DOĞALGAZ SÜRECİ PLANLANDIĞI GİBİ DEVAM EDECEK" Bu arada, Rum yönetimi Sanayi Ticaret ve Turizm Bakanı Praksula Andoniadu Kiriaku da Haravgi gazetesine verdiği demeçte, Rum yönetiminin sözde Münhasır Ekonomik Bölgesinde (MEB) başlamayı öngördüğü doğalgazı çıkarma çalışmalarının planlandığı şekilde devam edeceğini bildirdi. Kiriaku, doğalgaz arama ve çıkarma çalışmalarının planlandığı gibi devam ettiğini, karara bağlanan sondaj çalışmasının ekim ayı başlarında başlamasının beklendiğini belirtti. Kiriaku, hedeflerinin doğalgazın en kısa sürede Güney Kıbrıs’a ulaşması olduğunu ifade ederek, bu konuda Türkiye’nin ve özellikle Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın açıklamalarının kabul edilemez olduğunu kaydetti. Rumların Doğu Akdeniz’de tek yanlı ilan ettiği 12. parselde, 300 milyar metreküp doğalgaz rezervi bulunduğu tahmin ediliyor. Rum yönetiminin bölgede ilk sondaja 1 Ekim’de başlayacağı açıklanmıştı. Kıbrıs Rum yönetimi eski dışişleri bakanlarından Nikos Rolandis, dünkü açıklamasında, Rum yönetimine, sözde "Münhasır Ekonomik Bölgesi" içerisinde petrol ve doğalgaz arama çalışmalarıyla ilgili Türkiye’nin uyarılarını dikkate alması çağrısı yaparak, "Türkiye dediğini yapar" uyarısında bulunmuştu.

8/11/2011

seyyah1906

times:türkiye beşar esada operasyonları sonlandırması için iki hafta süre verdi

Times gazetesi, Türkiye'nin ''ölüm makinesi''ni durdurması için Esad rejimine iki hafta mühlet verdiğini, açıklanmasa da, alternatifin ''Türk ordusunun 'Türkiye'nin çıkarlarını korumak için bir askeri harekâtı'' olduğunu yazdı.
ABD Başkanı Barack Obama'nın Esad'ın görevden uzaklaştırılması için çağrı yapmaya hazır olduğunu, bunu ise ancak ''Türklerin gerçekleştirebileceğini'' savunan Times, Türkiye'ye ve Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'a övgüler sıraladığı başyazısına ''Ankara kavşakta'' başlığını atmış. Gazete, ''Avrupa'nın yeni 'güçlü adamı' Türkiye, Orta Doğu'da da büyüyen bir güç'' saptamasıyla başladığı başyazısında Türkiye'nin Suriye krizinin çözümünde oynayabileceği kilit rolü irdeliyor. Beşar Esad'ın baskılara ve ülkesindeki felakete duyarsız tavrıyla Orta Doğu'nun siyasi gerçeklerini bile anlayamaz hale geldiğini savunan gazete, Suriye liderinin Batı'nın eleştirilerini ve tedirgin Arap komşularının değişim çağrılarını dikkate almamasını da ''aptalca'' olarak niteliyor. ''Ama Türk Dışişleri Bakanı kendisini Ankara'nın dökülen kana ilişkin öfkesi konusunda uyarırken, ordusunu katliama göndererek Esad bizzat baskıcı rejiminin hayatta kalmasını riske atmış oluyor'' Times'a göre. 'Uluslararası ihtiraslarıyla bölgesel dev' Batı'nın, Osmanlı İmparatorluğu'nun yıkılış döneminde nitelendiği şekliyle ''hasta adamlığı'', yakın tarihteki darbeler, istikrarsızlık ve aşırı yüksek enflasyon sorununa ilişkin akılda kalanlar nedeniyle Türkiye'yi çoğunlukla hafife aldığını kaydeden gazete, ''Türkiye bugün ise 74 milyonluk nüfusu, yüzde 9'luk yıllık büyüme oranı, taşmış durumdaki yabancı yatırımcısı, iddialı özgüveni ve uluslararası ihtiraslarıyla bölgesel bir dev'' diyor. Başbakan Erdoğan'ın üçüncü kez seçildiği son seçim zaferiyle Atatürk'ten sonra en fazla iktidarda kalan devlet adamı haline geldiğini belirten gazete, bir yandan izlemekte olduğu serbest piyasa modeli ve Avrupa Birliği üyeliği peşinde koşarken, diğer yandan da İslamcı ideolojisiyle Türkiye'nin çıkarlarını, 90 yıldır ilk kez eski Osmanlı coğrafyasına, Arap dünyasına yeniden odakladığını belirterek, Arapların da Türkiye'nin başarılarını gıptayla takip ettiklerini aktarıyor. Gazete, Türkiye'nin çıkarlarını korumak için ordusunu kullanmaktan pek geri durmadığını da Kuzey Irak operasyonları ve 1999'da Suriye'yle yaşanan Öcalan krizi sırasında sınıra askeri yığınak yaptığına gönderme yaparak hatırlatıyor. Times, Erdoğan'ın iktidarının ilk dönemindeki en önemli başarılarından birinin Suriye'yle sorunlu ilişkileri geliştirmesi olduğunu, Öcalan sorunu nedeniyle yaşanan krizin aşılmasıyla ticaret ve dostluğun geliştiğini, Suriye'nin kendi mütevazi kalkınması için Türkiye'ye bağımlı hale geldiğini de söylüyor. Erdoğan'ın hem Doğu'da hem de Batı'da demokrasiyle ılımlı İslam'ı bağdaştırma yeteneği nedeniyle de güçlü bir itibara sahip olduğunu kaydeden Times, Suriye'deki isyanların ise Türkiye'yi iki şekilde tehdit ettiğine dikkat çekerek, bunları da ''mülteci akını'' ve ''Erdoğan'ın benimsediği Müslüman demokrasisine pek de ilgi duymayan Müslüman Kardeşler ve diğer radikal İslamcı unsurları cesaretlendirmesi ihtimali'' olarak sıralıyor. 'İki hafta mühlet' Türkiye Başbakanı'nın, Esad'la yaptığı görüşmelerde Suriye liderine ''reform sözlerinin'' bir şey ifade etmediğini, aslolanın ''reformun kendisi'' olduğunu söylediğini kaydeden gazete, değerlendirmesini şöyle noktalıyor: ''Bu mesajlar, Esad'ın artık kimsenin ciddiye almadığı terör çetelerine ilişkin klişeleriyle reddedildi. Bu Erdoğan'a da bir hakaret anlamına geliyor. Erdoğan, ferasetini ve ihtiraslarını hafife almanın pek de akıllıca olmadığını orduyla karşı karşıya geldiğinde kanıtlamış olan, çabuk sinirlenebilen bir kişi. Türkiye, şimdi Şam'a ölüm makinesini durdurması için iki hafta mühlet vermiş durumda.'' ''Sonra ne olacağı açıklanmış değil. Ancak açık olan, 'Türkiye'nin çıkarlarını korumak üzere' bir askeri harekât. Bu, Esad konusunda elinden pek fazla bir şey gelmeyen Batı ve belki de Suriye'nin komşuları tarafından da alkışlanacaktır. Suriye ordusunun da alelacele sınıra doğru hamle yaptığı dikkate alındığında kimin kazanacağı konusunda herhangi bir tereddüt yok. Suriyeli muhalifler ve saldırı altındaki Suriye kentleri. Başkan Obama, Esad'ın devrilmesi için çağrı yapmaya hazır. Ancak sadece Türkler bunu sağlayabilir. Ankara, şimdi güçlü bir konumda konuşuyor.''

8/09/2011

seyyah1906

türkiye cumhuriyeti tarihinde hiç bir hükümetin bakanı başka ülkelerin taşeronu olmamıştır olmayacaktır

Davutoğlu, bugün Şam'da Suriye Devlet Başkanı Beşar Esad ile bir araya geldi. Üç saati başbaşa geçen altı saatlik görüşmede, Türkiye, Suriye rejimine şiddete son vermesi ve siyasi reformları hayata geçirmesi yönündeki çağrısını bir kez daha yineledi. Davutoğlu'nun bu kritik görüşmenin ardından Türkiye'ye dönüşünde Ankara Esenboğa Havalimanı'nda basın toplantısı yaptı.
İşte "Suriye halkı ebediyen Türkiye'nin dostu olarak kalacaktır" diye sözlerine başlayan Davutoğlu'nun konuşmasından satır başları: -- Biz olayların gelişmesinden itibaren olayları yakından takip ettik. Bilindiği gibi Sayın Başbakan'ımızın Halep’te çok kapsamlı görüşmeleri olmuştu. Mısır’da olaylar gelişirken ancak Suriye’de daha bu noktaya gelinmemişken de biz görüşlerimizi belirtmiştik -- Daha sonra Nisan ayında da Esad’la baş başa bir görüşmemiz olmuştu. O zaman da reformların Suriye’Yine kadar güçlü klacağını açıklamıştık. Görüşlerimiz o zaman da netti. O günden bu yana da tavrımız açık ve sıcak olmuştur. -- Görüşlerimizi her zaman açık bir şekide paylaştık. -- Ramazan’ın bir gün öncesinde Hama’daki olaylarla ilgili de görüşümüzü belirttik. Suriye’de iç barışın sağlanması için her türlü temasımızı sürdürdük. ÇOK DOSTANE BİR GÖRÜŞMEYDİ -- Bu görüşmede Türkiye tarafı olarak her zaman olarak Suriyeli kardeşlerimizle bütün hususları açık bir dille ve kararlılık içinde paylaştık. Sayın Esad da kendi kanaatlerini akardı. -- Öncelikli hedefimiz bir an önce akan kanın durması. Hangi etnik ve dini kökenden olursa olsun tüm Suriyeli kardeşlerimizin barış içinde geleceğe yürümeleri. -- Bu Türkiye'nin hiçbir zaman vazgeçmeyeceği bir ilkedir. Önemli olan gelişmelerin halkın taleplerine paralel şekilde seyretmesidir. -- Akan kanın durması, sivil kayıpların durması, siyasi reform süreci yaşanması için yapılması gerekenleri paylaştık. -- 6 buçuk saatte çok somut konular konuştuk. Çok dostane, açık görüşlü bir toplantı gerçekleştirdik. KADER BİRLİĞİMİZİ SÜRDÜRECEĞİZ -- Kader birliğimizi her zaman sürdüreceğiz, her kesimden Suriyeliyle temaslarımıza devam edeceğiz -- Detaylarına girmemin doğru olmadığı somut konuları da ele aldık. -- Beklentilerin karşılanması bağlamında önümüzdeki günler etkili olacaktır. -- Önümüzdeki günlerde gelişmeleri izlemeye devam edeceğiz. -- Umuyoruz iç barış ve huzur sağlanır, reform adımları atılır. BAŞKA ÜLKELERİN MESAJLARINI GÖTÜRMÜYORUZ -- 6 buçuk saat süren görüşmelerle ilgili çok fazla spekülasyon yapılabilir. -- Orduyla halkın karşı karşıya gelmemesi ve Hama'da olduğu gibi gerilimlerin yaşanmaması için yapılması gerekenleri en açık ve şeffaf ve net şekilde Esad'la paylaşma imkanı bulduk. -- Önümüzdeki günlerde atılacak adımlar önemli. Uluslararası toplum kaygılı, biz onlarla yakın temastayız. Birçok ülkeden temsilciyle bu konuyu ele aldık. -- İstişarelerimizde temas ettiğimiz hususlar olur, bu istişareler sürecektir. Ama bu temas ettiğimiz ülkelerin mesajlarını götürüyoruz anlamına gelmez. -- Ben sadece hükümetimizin görüşlerini taşırım. Bunun bilinmesinde fayda görüyorum KILIÇDAROĞLU'NA YAKIŞMAMIŞTIR -- Kılıçdaroğlu’nun açıklamaları bana da iletildi. Üzülerek söylüyorum yakışmamıştır. Neden? Çünkü Türkiye Cumhuriyeti tarihinde hiçbir hükümetin bakanı başka ülkelerin taşeronu olmamıştır olmayacaktır. Bu devlet geleneğimize hakaret eden bir açıklama biçimidir. Hükümeti eleştiremezler ama devletin onurunun bu şekilde rencide edilmemesini bekleriz. Hiçbir zaman başka bir ülkenin takipçisi ya da sözcüsü olmadık. İran konusunda BM’de kullandığımız oy gerekçesiyle batıdan kopuyoruz diyenlerin bugün bunu demesi dikkat çekicidir. Anlamakta güçlük çekiyorum. Kurumsal olarak da Sayın Kılıçdar oğlunun ifadelerini anlamıyorum. Ayrıca İsrail’in taşeronluğu şeklindeki hususları gündeme getirmek istemem.