En Yeniler
eleştiri etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
eleştiri etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

9/07/2011

seyyah1906

davutoğlu:israil'de bu rapor üzerine ne söylenmişse kılıçdaroğlu onu tekrar etmiştir

Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu, CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu’nun hükümetin İsrail konusunda attığı adımlara yönelik eleştirilerine ilişkin, “Eğer bu açıklamaları Sayın Kılıçdaroğlu’nun yaptığı ifadesini çıkarırsanız, herhalde İsrailli bir yetkili adına da yapılmış gibi okunabilirdi. İsrail’de bu rapor üzerine ne söylenmişse, Kılıçdaroğlu onu tekrar etmiştir, bu çok üzücü” dedi.
Davutoğlu ile Bulgaristan Dışişleri Bakanı Nikolay Mladenov arasında gerçekleştirilen görüşmenin ardından iki bakan ortak basın toplantısı düzenledi. CHP lideri Kılıçdaroğlu’nun eleştirilerini nasıl değerlendirdiği sorulan Davutoğlu, açıklamaları dikkatlice okuduğunu ve hem yadırgadığını hem de kınadığını ifade ederken, “Eğer bu açıklamaları Sayın Kılıçdaroğlu’nun yaptığı ifadesini çıkarsanız, herhalde İsrailli bir yetkili adına da yapılmış gibi okunabilirdi. İsrail’de bu rapor üzerine ne söylenmişse, Kılıçdaroğlu onu tekrar etmiştir, bu çok üzücü” dedi.


-“İSRAİL’DEKİ ANAMUHALEFET PARTİSİNE BAKSIN”-

Eleştirinin ulusal pozisyon, ulusal çıkarlar gözetilerek yapılması gerektiğini ifade eden Davutoğlu, “İktidarı yıpratayım derken bir milletin, 9 vatandaşını kaybetmiş bir milletin yürütmekte olduğu haklı davaya zarar vermemek gerekir” şeklinde konuştu.

“Bunu Anamuhalefet partisi liderine yakıştırmak mümkün değildir” diyen Davutoğlu, “İsrail’deki Anamuhalefet partisinin tutumuna baksın ve nasıl bir dayanışma içinde olduklarını bir kez de orada görsün” dedi.

Davutoğlu, uluslararası platformlarda bu meselenin takipçisi olduklarını ve sonuna kadar da takipçisi olmaya devam edeceklerini vurgularken, “Kim ne derse desin, kim ne yorum yaparsa yapsın, içeride ya da dışarıda biz bu konudaki haklı tutumumuzu sürdüreceğiz ve gerekli yaptırımları uygulamaya kararlıyız. Gerekiyorsa daha fazla yaptırım uygularız” diye konuştu.

Raporu hazırlayanın BM komisyonu değil bağlayıcılığı olmayan bir komisyon olduğuna dikkat çeken Davutoğlu, bağlayıcı olmamasının nedeninin de Türkiye tarafından rapora imza konulmamış olması olduğunu dile getirdi.

Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’ün “rapor yok hükmündedir” ifadesinin nedeninin de raporun imzalanmamış olması olduğunu söyleyen Davutoğlu, şöyle devam etti:

“Birleşmiş Milletler’de bir haksızlık oldu diye dönüp Türk hükümetini suçlamak yerine, öncelikle Birleşmiş Milletler’den bunun hesabını sormak gerekir. 74 milyon insan bunun hesabını hem İsrail’den, hem de gerektiğinde bu komisyonu yapanlardan soracaktır, bütün uluslararası platformlarda. Alınması gereken tavır bu.” (ANKA)

7/12/2011

seyyah1906

kemal kılıçdaroğlu o imza herkesin namusudur namuslu insanlar imzalarına sahip çıkarlar

Grup toplantısında konuşan CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, Başbakan Erdoğan'ın CHP'ye yönelik dünkü eleştirilerine sert cevap verdi.
Sadece iki cümleyi okuyarak beklediğimzi aldığımızı ifade ettim. Çünkü varılan barışın kendi kuralları içinde yürümesini istiyorum. Çünkü bizim içimiz neyse dışımız da o. Çünkü biz yalan söylemeyi bilmeyiz, yalan söylemekten de utanırız.
Sayın Başbakan kürsüye çıktı, bir sürü laf etti yine ses çıkarmadık. Olur dedik, siyasettir dedik.

Ama CHP diklenmiş ama dik duramamıştır. O zaman bize artık konuşmak farz oldu. Biz ne söyledik? 2 arkadaşımıza yemin yolu açılıncaya kadar yemin etmeyeceğiz dedik. Yemin yolunun açılması.

Birinci yalan "Efendim onlar Meclis'e gelip yemin içinceye kadar biz de yemin içmeyeceğiz" Bu yalanı kim söylüyor. Recep Tayyip Erdoğan. Bizim yazdığımızı oku. Okuma yazması var mı, okuduğunu anlama yeteneği var mı endişem var.

İki, yemin yolu nasıl açılacak? İrade beyanı varsa yemin yolu açılacaktır. Bize bir metin getirdiler. Kabul etmedik, öğlen oldu aynı metin yine geldi. Yine değişen bir şey yok.

Biz şunu söyledik. Tüm siyasi partilerin ve milletvekillerinin milletin kendilirine verdiği yetkiyi kullanmaları için Meclis'te olmaları gerekiyor.

Biz sadece bununla da yetinmedik. Şunu da söyledik. Anayasa değil, tüm mevzuatın hukukun üstünlüğü çerçevesinde ve kuvvetler ayrılığı ilkesi dikkate alınarak, özgürlüğü genişletici bir anlayışla yorumlanması gerektiğine inanıyoruz.

Bir Sayın Erdoğan, insanlar attıkları imzaya sahip çıkarlar. O imza herkesin namusudur. Namuslu insanlar imzalarına sahip çıkarlar. Metin çok açık. Hiçbir yoruma yer vermeyecek kadar açık. Biz onların getirdiğini kabul etmedik. Bu metin geçti. İmzalar var. Biz bu ayrıntıları tartışmak istemiyoruz. Birileri bizi suçlayabilir, hiç önemli değil. Biz sonuç almaya odaklanmışız.

Bu imzayı inkar ediyorsan senin omurgandan benim kaygım vardır.

27 Nisan'da sana muhtıra verildi mi? Diklendin hesap soracağım dedin. Hesap sordun mu? Sana muhtıra veren adama üstün hizmet madalyası verdin mi vermedin mi Sayın Erdoğan? Şimdi kalkmış muhtıra değil diyor. Çünkü oradan yeteri kadar nemalandı.

Sen 12 Eylül'de hangi bedeli ödedin? Hangi işkenceden geçtin? İşkence görenlerin acılarını istismar ettin. Sabah söylediğimizi akşam inkar ediyormuşuz? Pes yani. Bu beyefendi gitti konuşurken NATO'nun Libya'ya müdahalesi tartışılıyor. Şöyle diyor:

"NATO Libya'ya müdahale etmeli midir? Böyle bir saçmalık olur mu? NATO'nun ne işi var Libya'da? Bakın Türkiye olarak biz bunun karşısındayız. Böyle bir şey konuşulamaz. Böyle bir şey düşünülemez."

Kim söylüyor REcep Tayyip Erdoğan. Arkadan 25 Mart 2011. Aynı Tayyip Erdoğan başkası değil:

NATO'nun devreye girmesiyle de belli yerlerde rahatlama meydana geldi. Sabah söylediğini akşam inkar eden kim? Devletin resmi yayınlarından örnek veriyorum. NATO müdahale etti. Binlerce sivil öldürüldü. Akdeniz'in karanlık sularında binlerce Müslüman oldu. Türkiye'den yardım istendi, gemilerimiz NATO izin vermediği için yardım edilmedi. Bunu kim eleştirdi Sosyalist Enternasyonelde CHP eleştirdi.

Bu nasıl bir anlayıştır, nasıl bir düzendir?

DHA

7/11/2011

seyyah1906

başbakan erdoğan siyaset kurumu milletle aynı frekansı tutturmalı aynı yöne bakmalı

Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, demokrasilerde muhalefetin en az iktidar kadar önemli olduğunu belirterek, ''Ama muhalefet konumunu bilemiyorsa marjinalleşiyorsa o zaman bu ülkede ileri demokrasiden bahsedemeyiz. Hele hele anamuhalefet marjinalleşirse bu büyük tehlikedir. Siz kalkar da 'İki arkadaşımız burada yemin etmedikçe biz yemin etmeyeceğiz' derseniz bu marjinal bir düşüncedir ve bak geldiniz yemin ettiniz, ne oldu'' diye konuştu.
Erdoğan, TBMM Genel Kurulu'nda 61. Hükümet'in programı üzerindeki görüşmelerde yöneltilen eleştirileri yanıtladı.

Hükümet programı üzerindeki görüş, öneri ve eleştirilerini Genel Kurul ile paylaşacağını zannettiği muhalefetin, program üzerinde konuşma fırsatı bulamadığını anlatan Erdoğan, ''Dolayısıyla, hükümet programıyla ilgili burada en ufak bir şey duymadım, dinlemedim'' dedi. Kendisini, zaman zaman ''adeta sanki yargı salonunda hissettiğini'' ifade eden Erdoğan, ''Çünkü sadece burada bu konuşuldu. Biz hükümet programını tartışacağımızı zannediyorduk ve ben buna rağmen yine de konuşmacılara şahsım, grubum adına teşekkür ediyorum'' ifadesini kullandı.

Başbakan Erdoğan, 16 yıl önce, 11 Temmuz 1995'te Bosna Hersek'in Srebrenitsa kasabasında toplu katliam gerçekleştirildiğini ifade etti. Savaştan, çatışmalardan, soykırımdan kaçan on binlerce Müslüman Boşnak'ın BM'nin güvenli bölge olarak ilan ettiği Srebrenitsa kasabasına sığındığını anımsatan Erdoğan, sözlerine şöyle devam etti:

''Radovan Karadziç ve Ratro Miladiç komutasındaki milisler kasabayı ele geçirdiler ve bugün dahi tam rakamı bilinmeyen 10 binin üzerinde olduğu tahmin edilen masum sivilleri birkaç gün içinde toplu katliama tabi tuttular. Geç de olsa, Karadziç'in ardından 'kasap' lakabıyla tanımlanan Miladiç'in de yakalanması, adalete teslim edilmesi Srebrenitsa üzerindeki kurşun gibi ağır atmosferi bir nebze olsun dağıtmıştır. Geçen yıl ben törenlere katılmıştım bu yılda Başbakan Yardımcımız Bülent (Arınç) Bey katıldılar. Oradaki tüm şehitlere Allah'tan rahmet diliyorum, ailelerine sabırlar temenni ediyorum.

Halen aydınlatılması gereken karanlık noktalar olduğunu, halen adalete teslim edilmeyi bekleyen zanlılar olduğunu, nereye gömüldüğü bilinmeyen yüzlerce belki de binlerce kayıp olduğunu biliyoruz. İşte bu nedenle Srebrenitsa katliamını unutmayacak, unutturmayacağız. Avrupa'nın ortasında bir daha benzer katliamlar yaşanmaması için Türkiye olarak bu meseleyi takip etmeye devam edeceğiz. TBMM Genel Kurulundan bir kez daha Boşnak kardeşlerimize yürekten dayanışma mesajlarımızı iletiyorum.''

-''BUNU DÜŞÜNMESİ LAZIM''-

12 Haziran seçimlerinin Türkiye'de her kesime çok önemli mesajlar verdiğini vurgulayan Başbakan Erdoğan, ''Bu mesajları alanlara ne mutlu. Ben burada özellikle bir hususun altına çizerek ifade etmek istiyorum; 1945'te Türkiye çok partili döneme adım attı. 1950 yılında ilk kez millet iradesi sağlıklı bir şekilde sandığa yansıdı'' şeklinde konuştu.

Erdoğan, 1945'ten bugüne kadar demokrasinin inişli, çıkışlı dönemlerden geçtiğini, çok badireler atlattığını, müdahaleler yaşadığını belirterek, yaşanan tüm sancılara, acılara, tartışmalara rağmen demokrasinin sürekli olgunlaştığını, sürekli ilerleme kaydettiğini ve standartlarını her geçen gün daha da ileri seviyelere taşıdığını anlattı.

12 Haziran seçimlerinin Türkiye'ne demokrasinin ulaştığı seviyeyi ve sahip olduğu ileri standartları göstermesi bakımından özellikle önemli olduğunu ifade eden Erdoğan, sözlerini şöyle sürdürdü:

''İster profesör, ister çoban, bu milletin her bir ferdi serbestçe oyunu kullanıyor. Kendi hür iradesiyle kendi tercihini yapıyor. Millet seçimler yoluyla her tartışmaya, her soru işaretine, her anlaşmazlığa ve uyuşmazlığa çok net bir şekilde hakemlik yapıyor ve söylenmesi gerekeni en güzel şekilde söylüyor. 12 Haziran akşamı sandıkların açılması ve ortaya çıkan tablo, 'Egemenlik kayıtsız, şartsız milletindir' ilkesine inanıyorsak, yapılması gereken muhalefet başını iki elinin arasına alacak, 'biz nerede, ne yanlış yaptık da acaba yüzde 50 AK Parti'ye gitti' diye bunu düşünmesi lazım. Yani yüzde 26 alacaksın, asıp keseceksin. Yüzde 13 alacaksın, asıp keseceksin. Yok böyle bir şey. Egemenlik kayıtsız, şartsız milletinse buna teslim olacaksın. İki kişiden bir kişi AK Parti'ye oy vermiş.''

Erdoğan'ın bu sözlerine CHP'li milletvekilleri, ''Teslim olmak ne demek'' diye tepki gösterdi.

-''TÜRKİYE'NİN ULAŞTIĞI STANDARTLARA PARALEL BİR DURUŞ...''-

Milletin seçimler yoluyla her soru işaretine, her anlaşmazlığa ve uyuşmazlığa çok net bir şekilde hakemlik yaptığını anlatan Erdoğan, ''Bu hakemliğin neticesidir 12 Haziran. Hakemliğe kulak asmayanları hakem sahadan atar, bağırıp çağırmayla bu iş olmaz'' diye konuştu.

Başbakan Erdoğan, 12 Haziran seçimlerinde katılımın yüzde 87 gibi çok yüksek bir orana ulaştığını anımsatarak, temsiliyetin yüzde 95'lik bir oranla çok kapsayıcı bir şekilde teşekkül etmesinin milletin basiretini açık ve net olarak ortaya koyduğunu söyledi.

''Milletin sahip olduğu demokratik olgunluğun aynı derecede parlamentoya ve siyasete de yansıması en büyük arzumuzdur'' diyen Erdoğan, şunları kaydetti:

''Bugün artık dünün söylemleriyle dünün kelimeleriyle düne ait parametrelerle yolumuza devam edemeyiz. Çatışmaya, çekişmeye, birbirinin paçasından tutarak aşağıya çekmeye, karalamaya, iftiraya dayalı bir siyaset anlayışı Türkiye'nin hak ettiği bir siyaset anlayışı değildir. Siyasetçiler, bunun altını çiziyorum, millet kadar vizyon ve ufuk sahibi olmak durumundadır. Siyaset kurumu, milletle aynı frekansı tutturmalı, aynı yöne bakmalı, Türkiye'nin ulaştığı standartlara paralel bir duruş sergilemek zorundadır. Şu hususu her fırsatta ifade ettim: Demokrasilerde muhalefet en az iktidar kadar önemlidir ama muhalefet konumunu bilemiyorsa marjinalleşiyorsa o zaman bu ülkede ileri demokrasiden bahsedemeyiz. Hele hele anamuhalefet marjinalleşirse bu büyük tehlikedir. Siz kalkar da 'İki arkadaşımız burada yemin etmedikçe biz yemin etmeyeceğiz' derseniz bu marjinal bir düşüncedir ve bak geldiniz yemin ettiniz, ne oldu?''

7/03/2011

seyyah1906

boston globe politikacıları taşlayan veya küçük düşüren vatandaşların başları derde girebilir

ABD'nin önde gelen gazetelerinden Boston Globe, "Amerika hala bir fenerdir" başlığını ile yayımladığı başyazısına soğuk savaş dönemine ait, ABD'yi ziyaret eden Sovyet vatandaşına ilişkin fıkra ile başladı.

Amerikan özgürlüğünü anlatmaya çalışan Amerikalı, "'Ronald Reagan savaş kışkırtıcısıdır' yazılı bir pankartla Beyaz Saray önünde durabilirim ve bana kötü bir şey olmaz" der. Bunun üzerine Moskova'dan gelen ziyaretçi, "Nolmuş yani? Ben de, Kremlin önünde 'Ronald Reagan savaş kışkırtıcısıdır' diyen bir pankartla durabilirim ve bana da kötü bir şey olmaz" karşılığını verir.
Fıkranın ardından, "Siyasi liderleri eleştirme özgürlüğü, hürriyetin temel bir unsuru" ifadesini kullanan gazete, siyasileri eleştirme özgürlüğünün ne Sovyetler Birliği'nde ne de Putin yönetimindeki Rusya'da var olduğunu belirterek, "Kremlin'deki gücü elinde tutan eski KGB ajanını açıkça eleştiren gazetecilerin başlarına kötü şeyler geldiği"ni yazdı.
Konuyla ilgili Türkiye'yi de ele alan gazete, "Avrupa Birliği'ne katılmaya ciddi bir aday olan Türkiye'de bile politikacıları taşlayan veya küçük düşüren vatandaşlar, başları derde girebilir" görüşünü öne sürdü.

Bu bağlamla "Recep Tayyip Erdoğan'ın başbakan olduğu 2003 yılından beri kendine hakaret ettikleri gerekçesiyle birçok kişi hakkında dava açtığı" vurgulanan başyazısında yargılananların 2 yıla kadar hapis cezalarıyla karşı karşıya bulunduklarına da dikkat çekildi.

Başyazısında Erdoğan'ın davacı olduğu insanların arasında bir "öğrenci tiyatro grubu", "işsiz erkek ile kız kardeşi" ve bir "karikatürist"in bulunduğu belirtildi. Boston Globe, "hükümet yetkililerini eleştirme veya taşlama özgürlüğü, hürriyetin vazgeçilmez bir parçasıdır ve Rusya ile Türkiye dahil olmak üzere, demokrasiyi hedefleyen tüm ülkelerde saygı gösterilmelidir" değerlendirmesini yaptı.

6/17/2011

seyyah1906

chp lideri kılıçdaroğlu şimdi ben sizin vicdanınıza sesleniyorum kim şerefsiz

CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu gazetecilerin gündeme ilişkin sorularını yanıtladı. Başbakan Tayyip Erdoğan'ın 'helalleşme'nin ilk adımı olarak davaları geri çekmesini yorumlayan Kılıçdaroğlu, "Başbakan'ın o davaları kazanamayacağı belliydi. Ben hiçkimsenin kalbini kırdığımı sanmıyorum. Bana hakaretler yapıldı sesimi çıkarmadım, sadece dava açtım" dedi.

Seçimde yüzde 26 oy alınması sonrasında yapılan tartışmaları değerlendiren Kılıçdaroğlu, "Beklediğimiz oyu aldık mı? Hayır. Bunu baştan beri söylüyoruz. Bu sonucu hezimet olarak değerlendirmek gerekir mi? Hayır. İnsaflı bir değerlendirme yapmak gerekiyor. Bütün medyayı izliyorum. Bütün köşe yazarları bizim çalıştığımız konusunda hem fikir. Ama beklediğimiz sonucu alamadık" diye konuştu..

CHP içinden gelen eleştirilerle ilgili konuşan Kılıçdaroğlu şunları söyledi: "CHP'lilerin medya üzerinden eleştiri yapması doğru değil. Normal akış içinde kurultayı yapacağız. Ben hiçkimseye teleon açıp aman sakın imza atın ya da atmayın diye bir şey söylemedim. İl başkanları toplantısı yapacaktım. Yaparsam kurultay toplanmasın diye baskı ortaya çıkmasın diye erteledim. Herkes düşüncesini söylemlerini açıkça ortaya koyabilir. Kurultay istemek ya da istememek ayıp bir şey değil. Medya aracılığıyla karşılıklı tartışmak doğru değil. Kişiler zamanı gelince koltuklarını bırakmalı. Yeri ve zamanı gelince her değişiklik yapılır.

İlk üç madde kırmızı çizgimizAnayasa değşikliğiyle ilgili soruyu yanıtlayan Kılıçdaroğlu şöyle konuştu: "Anayasa değişiklikleriyle ilgili bizim tutumumuz belli. Ama bu değişiklikler konusunda AKP'nin tavrını bilmiyoruz. Erdoğan geldiğinde kapımız açık dedik. Neyi, nasıl değşitirmek istiyorlar, önce öğreneceğiz. Örneğin milletvekili dokunulmazlığı AB standardına çıkarılsın diyoruz, YÖK kaldırılsın diyoruz. İlk üç madde bizim için kırmızı çizgi. Atatürk'ün vasiyesine uygun olarak Türk Dil Kurumu eski haline getirilmeli. TBMM Başkanı anayasa değişikliği için bir çağrıda bulunmalı. Her siyasal partiden eşit sayıda vekiller görevlendirilmeli ve çalışma başlamalı. Orada uzlaşmayla sağlıklı sonuçlar alınabilir. Bu heyet pek çok kuruluşun görünü alır. Temel saydığımız konulardan biri de yargı bağımsızlığı. Bakanın ve müsteşarın HSYK'da yer almasını istemiyoruz. Bunlar öngördüğümüz temel noktalar."

"Kim şerefsiz?"

İmralı'yla görüşme konusunu da değerlendiren Kılıçdaroğlu, "Hükümet zaten görüşüyor. Ama orada sorulması gereken şu. Hükümet'in görüşme yaptığı ilk dillendirildiğinde Sayın Erdoğan çıktı, dedi ki 'Bunu söyleyenler şerefsizdir.' Şimdi ben sizin vicdanınıza sesleniyorum, kim şerefsiz?" diye konuştu.

"Erdoğan'a soracağız"

Kılıçdaroğlu, "İmralı'yla yapılan görüşmeler, yeni Anayasa paketini içerir mi?" sorusuna yanıt verirken, "Onu bilmiyoruz, Erdoğan gelecek, soracağız kendisine. O görüşmeler nedir, o görüşmelerde siz hangi pazarlıkları yaptınız, hangi sonuçlara ulaştınız? Niçin böyle ikide bir eylemsizlik kararları erteleniyor. Herhalde anlatacaklar bize, biz de soracağız. Biz şimdi söyledik, belki gelmekten vazgeçer bunları soracak diye. Ama ben açıkça söyleyeyim neleri soracağımı, Sayın Erdoğan da ön hazırlıklarını yapsın" diye konuştu.
Kılıçdaroğlu, bir soru üzerine Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'la görüşmelerinin tutanağının tutulması gibi bir taleplerinin sözkonusu olmadığını bildirdi.
"Kaygı duymadım"
Kılıçdaroğlu, 9. Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel'in "Haberal ismini ben önerdim" açıklamasını nasıl değerlendirdiğinin sorulması üzerine "O konuda düşüncemi açıkladım, herhangi bir yorum yapmak istemem" dedi.
Başka bir soru üzerine, seçim sürecinde açtığı davaları geri çekmeyi düşünmediğini kaydeden Kılıçdaroğlu, "Bana hakaret edildi, yalancı dendi açıkça. Gelip ispat etmeleri lazım yargıda. Kimin yalancı olup olmadığını göreceğiz" diye konuştu.
AKP'nin aldığı yüzde 50'lik oy oranını seçim gecesi ilk öğrendiğinde ne hissettiğinin sorulması üzerine Kılıçdaroğlu, "Ülke açısından bir kaygı duymadım. Sonuçta yurttaşlarımızın tercihidir, bize oy veren, vermeyen bütün yurttaşlarımıza saygı duymak zorundayız. Geriye dönüp şu sorgulamayı yapmamız gerekiyor, niçin biz daha yüksek oy almadık? Bunun hesabını kendi aramızda yapıyoruz" dedi.

Kılıçdaroğlu, hangi ilin kendisini hayalkırıklığına uğrattığının sorulması üzerine de Elazığ, Kütahya, Batman ve Düzce'den milletvekili çıkarmayı beklediğini, buralarda oylarını arttırmalarına rağmen milletvekili çıkaramadıklarını kaydetti. Kılıçdaroğlu, partisinin 2 milletvekili çıkardığı Tunceli'ye teşekkür ederken "Onlar 12 Eylül Anayasası'nda da aynı tavrı sergilemişlerdi, daha sonraki referandumda da aynı tavrı sergilediler, seçimlerde de aynı tavrı sergilediler. Onlar demokrat, aydın insanlar, onlara güvenim tam" dedi.
cumhuriyet portal

6/15/2011

seyyah1906

seçimden sonra avrupa birliği türkiye'yi hatırladı avrupa kendine güvenen türkiyeyi kucaklamalı

AK Parti’nin zaferle çıktığı seçimler, Avrupa Birliği ülkelerine Türkiye’yi hatırlattı. İngiltere eski Dışişleri Bakanı Straw, “Seçimlerden mağlup çıkan Avrupa Birliği olmuştur. Avrupa, kendine güvenen bu Türkiye’yi kucaklamalı” dedi.


12 Haziran genel seçim sonuçları, Avrupa Birliği (AB) ülkelerinde yeni bir Türkiye tartışması başlattı. AB ile Türkiye arasında hızı giderek yavaşlayan müzakerelerin yeniden rayına oturmasını isteyenler, Ak Parti’nin elde ettiği sonucun ardından, genişleme politikalarında daha muhafazakâr olunması gerektiğini savunanları eleştirmeye başladı.

Erdoğan gazetecileri bıraksın
İngiltere eski Dışişleri Bakanı Jack Straw, The Times gazetesinde yayınlanan “Avrupa, kendine güvenen bu Türkiye’yi kucaklamalı” başlıklı makalesinde, “Seçimlerden mağlup çıkan Avrupa Birliği olmuştur. Çünkü Avrupalı liderler, tam da Arap Baharı’nın sonuçlarının istedikleri yönde şekillenmesini umdukları bir dönemde, geniş Ortadoğu’daki en güçlü, en zengin ve en demokratik ülkeye sırt çevirmiş durumdalar” dedi. Aynı konuda Başbakan Erdoğan’a yönelik eleştirilerde de bulunan İngiliz siyasetçi, “Erdoğan, Avrupa ile iyi ilişkileri olmasını istiyor. Ancak Avrupa’da, Türkiye’nin kendine güvenli dış ve ekonomik politikalarından endişe duyanlar varsa, bunun için suçlanacak olan kendileridir” ifadesini kullandı. “AK Parti’nin İngiltere siyasetindeki partilere parmak ısırtacak bir başarıyla üçüncü döneme başladığını” yazan Straw, Başbakan Erdoğan’a yönelik olarak “Şu anda tutuklu olan gazetecilerin hızla yargı önüne çıkarılmasını ya da serbest bırakılmasını sağlayarak kendisine güvenini gösterebilir” görüşünü savundu.
Türkiye, AB’yi güçlendirir
AB’nin eski Ortak Dış Politika ve Güvenlik Yüksek Temsilcisi Javier Solana, “Avrupa, müze olmak yerine aktif bir küresel oyuncu olacaksa, Türkiye halkının taze perspektifi ve enerjisine ihtiyacı var” diye yazdı. Halihazırda ABD’deki düşünce kuruluşu Brookings Enstitüsü’nde görev yapan Solana, CNN’in internet sitesinde yayımlanan makalesinde, “AB ve ona üye bir Türkiye’nin sahip olacağı güvenlik kazanımları ve stratejik avantajlar, Türkiye’nin uzun süredir üyesi olduğu NATO ile AB arasındaki ilişkilerden başlayarak çok fazla olacaktır” dedi.

Ne Türkiye ile ne Türkiye’siz

Almanya’daki iktidar partisi Hıristiyan Demokrat Birliği (CDU) de, yeniden başlayan Türkiye tartışmasına müdahil oldu. Rheinischen Post Gazetesi’ne konuşan CDU grup başkan vekili Andreas Schockenhoff, “Türkiye, Avrupa değerler birliğinin bir parçası. Böyle de kalmasını umuyoruz” dedi. Partinin dışişleri komisyonunu yöneten Ruprecht Polenz ise Türkiye’de İslamcılığın ve aşırı milliyetçiliğin artması endişesi bulunduğunu belirterek, “Türkiye’nin, Avrupa’dan uzaklaşma endişesi varsa, bunun olmaması için her şeyin yapılması gerekir. AB’nin de Türkiye’ye karşı bir sorumluluğu vardır. Türkiye’yi eleştiren açıklamalar işe yaramamaktadır” diye konuştu.
hürriyet