En Yeniler
yargıtay etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
yargıtay etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

5/21/2012

seyyah1906

yargıtay abdullah öcalana sayın diyen hatip dicle ve selim sadak'ın hapis cezasını bozdu

İfadelerin Anayasa, AİHS ve Temel Özgürlüklerin Korunmasına İlişkin Sözleşme'nin ifade özgürlüğünü düzenleyen maddeleri kapsamına girdiğini bildirdi.

Yargıtay 9. Ceza Dairesi, bir süre önce çok sayıda siyasetçinin hapis cezası almasına neden olan "Sayın Abdullah Öcalan" sözlerine vize verdi. Yargıtay, bu sözlerin "ifade özgürlüğü" kapsamında değerlendirilmesi gerektiğini belirterek, bu ifadeye ceza uygulamasını kaldırdı. Bir döneme damgasını vuran "Sayın" tartışması da böylece sona erdi. Yargıtay söz konusu kararı halen KCK davasından cezaevinde bulunan Hatip Dicle ve BDP'li Selim Sadak'ın Roj Tv'ye verdikleri bir röportaj kapsamında aldı.

İkili röportajda Abdullah Öcalan için "Sayın", PKK'lılar için "gerilla" ifadesini kullandı. Ankara özel Yetkili Savcıları bunun üzerine Sadak ve Dicle hakkında dava açtı. Dicle ve Sadak, Ankara 11. Ağır Ceza Mahkemesi'nde bu sözleri nedeniyle sanık sandalyesine oturdu. Mahkeme, "PKK terör örgütünün amacı doğrultusunda suç ve suçluyu övdükleri'' gerekçesiyle, ikiliyi altışar ay hapis cezasına mahkum etti.

Karar temyiz edilince dava Yargıtay'a taşındı. Kararı bozan Yargıtay 9. Ceza Dairesi'nin kararında; Dicle ve Sadak'ın verdiği röportajın bir bütün olarak ele alınması istendi ve bu kapsamda bu sözlerin ifade özgürlüğünü düzenleyen; Anayasa'nın 26, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi (AİHS) ve Temel Özgürlüklerin Korunmasına ilişkin Sözleşme'nin 10. maddesi kapsamında olduğu ifade edildi.

Habertürk'ün haberine göre, bozma kararının gerekçesinde de sözlerin "Yargıtay ve AİHM kararları ile desteklenen ifade hürriyetinin kullanılması kapsamında kaldığı" belirtildi. Yargıtay Dicle ve Sadak'ın bu sözleri nedeniyle yargılanamayacağına dikkat çekerek beraatlerine oybirliğiyle karar verdi.

150 KİŞİYE DAVA

Son olarak Öcalan'a "sayın" dedikleri için yargılananlara destek vermek amacıyla kampanya başlatılmıştı. Kampanyaya katılarak, "Eğer sayın olarak hitap etmek suç ise ben de Sayın Abdullah Öcalan diyorum ve bu suçu işleyip kendimi ihbar ediyorum" dilekçelerini veren 150 kişi hakkında dava açılmıştı. Abdullah Öcalan'ın 29 avukatı hakkında "sayın" ifadesini kullandıkları için 300'e yakın dava açılmıştı.

Eski Adalet Bakanı Mehmet Ali Şahin, 2008 yılında bir soru önergesine verdiği yanıtta, 7 bin 887 kişinin "sayın" dedikleri için yargılandığını açıklamıştı. 2006-2007 yıllarında ise bu suçtan 949 kişi ceza almıştı.mynet

FİDAN DA DEMİŞTİ

MİT Müsteşarı Hakan Fidan'ın katıldığı Oslo görüşmelerinin basına sızan bölümlerinde, Fidan'ın Öcalan'dan "sayın" diye bahsettiği iddia edilmişti.

3/14/2012

seyyah1906

bülent arınç'tan sivas davasının zamanaşımı ile ilgili ilginç açıklaması

Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç, Sivas Davası’nın zamanaşımından düşmesini değerlendirdi.
Arınç, “Bu katliam gibi feci olayda kusuru bulunan veya kusurlu oldukları düşünülen kamu görevlileri hakkında bir soruşturma başlatılıp bunlarla ilgili bir yargılama yapılabilir” değerlendirmesinde bulundu.
Arınç MÜSİAD 12. Ekonomi Basını Başarı Ödülleri toplantısının ardından basın mensuplarının sorularını yanıtladı. Arınç Sivas Davası’nın zamanaşımından düşmesi ile ilgili değerlendirmesinde kararla ilgili Yargıtay süreci olduğunu ve sürecin henüz tamamlanmadığını hatırlatan Arınç “Şüphesiz Türkiye’de süreç tamamlanırsa Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi süreci var. Belki o zamana kadar Türkiye’de Anayasa Mahkemesi’nin bireysel başvuru imkanı da yürürlüğe girecektir. Dolayısıyla o imkanın kullanılması da mümkün” dedi.

-“SORUŞTURMA BAŞLATILABİLİR”-

Mahkemenin verdiği karar mevcut sanıkların, kamu görevlisi olmamasıyla ilgiliyse burada yapılacak bir başka işlem daha olduğunun da altını çizen Arınç, dün gazetelerde yer alan Eski Sivas milletvekili Ziya Halis’in açıklamalarına değindi. Arınç şunları söyledi:

“Ziya Halis olaylar sırasında başta Vali olmak üzere, dönemin İçişleri Bakanı’nın, Başbakanı’nın, Başbakan Yardımcısı’nın olayda ihmali olduğu kanaatinde. Daha önce 28 Şubat Belgeseli’nde Sayın Mehmet Ali Birant’a bu konuya ışık tutun bazı açıklamalar yapmıştı. Bende biliyorum ki ne zaman Madımak Olayı konuşulsa, dönemin valisiyle Ankara’daki bürokratların olaya kayıtsız kaldıkları Sivas’ta mevcut askeri olayları yatıştırmak üzere devreye sokmadıkları, olaya basit bir olaya gözüyle baktıkları ve göz göre göre insanların otelde mahsur kalarak yapılmasına sebebiyet verdikleri yolunda ciddi iddialar var. Mademki mahkeme ‘kamu görevlisi olsaydı yargılamaya devam ederdik’ diyor, belki yıllar sonra olacak ama olayın bu boyutunun yeni bir sayfasını açması da mümkün. O da şudur bu katliam gibi feci olayda kusuru bulunan veya kusurlu oldukları düşünülen kamu görevlileri hakkında bir soruşturma başlatılıp bunlarla ilgili bir yargılama yapılabilir. Dönemin valisinden, İçişleri Bakanı’ndan, hükümette sorumlu kişilerden ve olay sırasında görüşmeler yapıldığı iddia edilen kişilerden, olaya kayıtsız kalanlardan bu olayın sonuçlanmasında şu veya bu şekilde katkısı bulunanlardan, kimlerse o kişiler, onlar hakkında bir soruşturma yapılarak asli fail olmasalar bile olaya dolaylı olarak sebebiyet verdiği iddia edilen kişilerin yargılanması da bence bu yargılamadan daha önemlidir. Dolayısıyla savcılarımızın bu iddia üzerine bir soruşturma yapmasında ben şahsen fayda görüyorum.”

-“İNSAN HAYATI HER ŞEYDEN DAHA DEĞERLİ”-

Arınç, bir gazetecinin Esenyurt’ta ölen işçilerin sigortaların olay olduktan sonra yapıldığı yönündeki iddialara ilişkin bir sorusunu da yanıtladı. Trilyonluk yatırımların yapıldığı, milyarlık harcamaların yapıldığı bir iş yeri inşaatında insan hayatının bu kadar ucuz görülmemesi gerektiğine vurgu yapan Arınç “İnsan hayatı her şeyden daha değerli. İşçi Sağlığı ve İş Güvenliği konusunda her firma üzerine düşeni mutlaka yerine getirmek zorunda. Eğer yanıcı maddelerden basit çadırlarda insanlar barınmaya muhtaç edilmişse bu bile insanlık suçudur. Dolayısıyla en azından bu olay sebebiyle iş güvenliği konusunda işverenlerin, insan hayatına verdikleri değerler konusunda, işçilerimizi çok basit koşullar altında hayatlarını sürdürmeleri konusundaki tüm eksiklikler gözden geçirilmeli ve bu konuyla ilgili mevcut yasalardaki imkanlar işletilmeli, eksik geliyorsa da ne gerekiyorsa yapılmalı. Bence o 236 milyon dolarlık olduğu iddia edilen inşaatın 10 tanesini bir araya getirip 10 tanesiyle çarpsanız orada vefat eden bir tane yurttaşımızdan daha kıymetli değil. O kardeşlerimize de Allahtan rahmet diliyorum” değerlendirmesinde bulundu.

6/23/2011

seyyah1906

haberal ve balbay için tahliye kararı ret edildi mahkeme başkanı şerh koydu

Köksal Şengül başkanlığındaki İstanbul 13. Ağır Mahkemesi'nce alınan kararda, üye hakimler Hasan Hüseyin Özese ve Sedat Sami Haşiloğlu'nun, dosya kapsamı sanıklara iddianamede ayrı ayrı isnat edilen suçlamalar ve bunlarla ilgili sevk maddeleri, delillerin tamamen toplanmamış olması ve dosyadaki belgeler ve raporlar atılı suçların işlendiği hususunda kuvvetli şüphe sebeplerinin varlığı ve varlığının devam etmesi ve bu suçların CMK'nın 100/3. maddesinde sayılan suçlardan olması ve bir kısım sanıkların halen savunmalarının alınmamış olmasından ötürü taleplerin reddine şeklinde oy kullandıkları belirtildi.
Üye hakimlerin, "herhangi bir yasal dayanağı olmayan tahliye taleplerinin reddine" şeklinde ifade kullandıkları kararda ayrıca kararın bir örneğinin de TBMM başkanlığına gönderilmesine karar verildiği bildirildi. Mahkeme Başkanı Köksal Şengül'ün ise verdiği muhalefet şerhinde her iki sanığın da savunmalarının alındığını ve sanıklardan Haberal için 9 Nisan 2010 tarihi, Mustafa Balbay için ise 26 Aralık 2009 tarihinden itibaren sanıklara isnat olunan suçların vasıf ve mahiyetlerine, dosyada mevcut delil durumlarına, sorgu ve savunmalarındaki anlatımlarına, üzerlerine atılı suç vasıflarının değişme ihtimaline, tutuklamadan beklenen gayenin sağlanmış olup, bu aşamadan sonra kaçma, saklanma ve delilleri karartma şüphelerinin bulunmamasına ve de gerekirse haklarında adli kontrol uygulamasının da düşünülebileceği ve bireysel olarak da sanık Mehmet Haberal'ın yaşına, sosyal ve mesleki konumuna ve sağlık durumuna, diğer sanık Mustafa Ali Balbay'ın da toplum içerisindeki konumu da dikkate alınarak, her iki sanığın da tahliyeleri yönünde oy kullandığı ifade edildi.

SEBAHAT TUNCEL'İ ÖRNEK GÖSTERDİ
Şengül kararında, "Şöyle ki TBMM üyeliğine yasal bir seçim sonucu ve demokratik yollardan seçilen bu kişilerin kazanmış oldukları bu nitelikleri sebebiyle kaçma, saklanma ve delilleri karartma ihtimalleri de kalmamıştır. Ayrıca CMK'nın 100/3. maddesinde belirtilen katalog suçlarda bile tutuklama varsayım olarak ifade edilmiş ve bu şekilde bu suçlamalar kesin tutuklama sebebi olarak da gösterilmemiştir. Kaldı ki aynı suçlamalarla yargılaması tutuklu olarak yapılmaktayken 22 Temmuz 2007 tarihindeki genel milletvekili seçimlerinde bağımsız milletvekili seçilen Sebahat Tuncel isimli kişi anayasanın 14. maddesi doğrultusunda değil, milletvekili seçilmesinden dolayı kazanmış olduğu temsil niteliğinden dolayı da tahliye olmuş ve son seçime kadar da parlamento da görev yapmıştır. Bu durumda AİHM kararlarındaki açık kriterlerle birlikte bir emsal olarak değerlendirilmesi gerekir. Yukarıda açıkladığım nedenlerden dolayı daha önce ifade ettiğim tahliye gerekçelerine ilave olarak her iki sanığın TBMM'ye üye olarak seçilmiş olmaları karşısında bu kişilerin, bu niteliklerinden dolayı da artık kaçma, saklanma ve delilleri karartma şüphelerinin de kalmamış olduğu dikkate alındığında ve Haberal ve Balbay'ın tahliyelerine karar verilmesi yönünde oy kullanarak aksi yönde oluşan çoğunluk görüşüne muhalifim" ifadelerini kullandı.

9 sayfalık kararda, "taleplerin konusu", "mahkememizde görülmekte olan 2009-191 esas sayılı davada talepte bulunan sanıklara isnat edilen eylemler ve istenen sevk maddeleri", "daha önce sanıkların tutukluluk halleriyle ilgili olarak mahkememiz tarafından yapılan değerlendirmeler", "1982 anayasası bakımından taleplerin değerlendirilmesi", "Yargıtay 9. Ceza Dairesi'nin aynı nitelikte verdiği emsal kararları ve bu kapsamda taleplerin değerlendirilmesi", "gerekçe", "iddia makamının vermiş olduğu mütalaasında", "sonuç olarak" başlıkları altında değerlendirme yapıldı.
mynet

6/21/2011

seyyah1906

leyla zana'nın 10 yıllık hapis cezası savunması eksik gerekçesiyle bozuldu

Mahkemenin çeşitli tarihlerde yaptığı 9 ayrı konuşma nedeniyle Diyarbakır 5. Ağır Ceza Mahkemesi'nde "Silahlı terör örgütünün propagandasını yapmak" suçundan yargılanan Leyla Zana'ya, 10 yıl hapis cezası vermesi üzerine dosyaya itiraz edildi.

Bunun üzerine dosya temyiz talebinin kabul eden Yargıtay 9. Ceza Dairesi'ne geldi. Temyiz talebini kabul eden daire, Zana'ya 10 yıllık mahkumiyet veren kararı usul yönünden bozdu. Yargıtay 9. Ceza Dairesi bozma gerekçesini Zana'nın eksik savunmasına bağladı. Dosya, yeniden Diyarbakır 5. Ağır Ceza Mahkemesi'ne gönderilecek. Zana'nın savunmasının alınmasından sonra yeniden karara bağlanacak.
cumhuriyet portal