En Yeniler
soruşturma etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
soruşturma etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

4/13/2012

seyyah1906

başbakan erdoğan başından beri biliyorsunuz sayın annanı destekledik destekliyoruz

Başbakan Erdoğan Suudi Arabistan'a hareketi öncesi havaalanında basın toplantısı düzenledi.

Başbakan'ın açıklamalarının ana maddesi bugün başlatılan 28 Şubat soruşturmasına yönelik operasyonlardı.

Erdoğan, 31 emekli asker hakkında gözaltı kararının alındığı operasyonla ilgili şunları söyledi:

"Bu halkımızın bizden talebi olan bir sürecin neticesi. Sivil iradenin yasal sürecin işletilmesine, çalıştırılmasına yönelik atılan bir adımdır bu. Şu anda bu süreç işlemektedir. Ve temenni ederiz ki bu süreç en kısa zamanda neticelendirilsin. Burada şunun bilinmesini özellikle hatırlatmak isterim. Kimse bu süreci intikam hırsı olarak ele alamaz. Bu süreç sadece demokratik parlamenter sistemlerin bir gereği olan bir süreç. Bunun böyle bilinmesi gerekir. Temenni ederim ki en kısa sürede neticelendirilerek adalet burada da yerini bulur."

'ANNAN'I DESTEKLİYORUZ'
Başbakan Erdoğan, toplantıda Suriye'de yaşanan olaylara da değindi.

Erdoğan, BM ve Arap Birliği Özel Temsilcisi Kofi Annan'ın Suriye ile ilgili teklif ettiği 6 maddelik planla ilgili, ''Bu altı maddelik planın şu anda uygulaması oldu mu, olmadı mı? Ben bunun uygulandığı kanaatinde değilim. Böyle bir şey ortada yok. Ama biz başından beri biliyorsunuz Sayın Annan'ı destekledik, destekliyoruz'' dedi. 

3/30/2012

seyyah1906

facebook'ta başbakan erdoğana hakaret eden 3 bin sayfaya soruşturma açıldı

Başbakan'ın şikâyeti üzerine Facebook'taki incelemede 3 bin sayfa belirlendi, çok sayıda ifade alındı.

İhlas Son Dakika'nın haberine göre, Başbakan Tayyip Erdoğan'ın avukatlarının geçen yıl yaptığı şikayetler üzerine sosyal paylaşım sitesi Facebook'ta Erdoğan'a hakaret eden ve küçük düşürücü görüntüler yayınlayan kişiler hakkında soruşturma açıldı.

Avukatların başvurusunun ardından inceleme açan Üsküdar Cumhuriyet Savcılığı'nın "Bu sayfaları ve kişileri belirleyin" talimatı üzerine harekete geçen Bilişim Polisi, Facebook üzerinde söz konusu profilleri ve hakaret içeren yazı ve görüntüleri tek tek saptadı. Tespit edilen yaklaşık 3 bin profil hakkında yasal işlem başlatıldı.

Bu sayfaların sahte olup olmadığını da araştıran polis, IP adresleri üzerinden adreslerini tespit ettiği kişilerin ifadelerini aldı. İstanbul'da oturanlar emniyete çağrılırken, diğer illerdeki kişiler için savcılığa yazı gönderildi. Bu kişiler hakkında "Başbakan'a sesli, yazılı veya görüntülü bir ileti ile hakaret" suçlamasıyla soruşturma açıldı.

Soruşturma kapsamında birçok kişinin Facebook profilinin kapatıldığı, bazı kişilere de kapatma uyarısı yapıldığı öğrenildi. Bu yöndeki soruşturmanın daha uzun süre devam edeceği belirtilirken, bundan sonra da aynı içerikli sayfa açan kişilere de yasal işlem yapılacak. Suçlanan kişilere dava açıldığı takdirde 2 yıla kadar hapisleri istenebilecek.

3/14/2012

seyyah1906

bülent arınç'tan sivas davasının zamanaşımı ile ilgili ilginç açıklaması

Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç, Sivas Davası’nın zamanaşımından düşmesini değerlendirdi.
Arınç, “Bu katliam gibi feci olayda kusuru bulunan veya kusurlu oldukları düşünülen kamu görevlileri hakkında bir soruşturma başlatılıp bunlarla ilgili bir yargılama yapılabilir” değerlendirmesinde bulundu.
Arınç MÜSİAD 12. Ekonomi Basını Başarı Ödülleri toplantısının ardından basın mensuplarının sorularını yanıtladı. Arınç Sivas Davası’nın zamanaşımından düşmesi ile ilgili değerlendirmesinde kararla ilgili Yargıtay süreci olduğunu ve sürecin henüz tamamlanmadığını hatırlatan Arınç “Şüphesiz Türkiye’de süreç tamamlanırsa Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi süreci var. Belki o zamana kadar Türkiye’de Anayasa Mahkemesi’nin bireysel başvuru imkanı da yürürlüğe girecektir. Dolayısıyla o imkanın kullanılması da mümkün” dedi.

-“SORUŞTURMA BAŞLATILABİLİR”-

Mahkemenin verdiği karar mevcut sanıkların, kamu görevlisi olmamasıyla ilgiliyse burada yapılacak bir başka işlem daha olduğunun da altını çizen Arınç, dün gazetelerde yer alan Eski Sivas milletvekili Ziya Halis’in açıklamalarına değindi. Arınç şunları söyledi:

“Ziya Halis olaylar sırasında başta Vali olmak üzere, dönemin İçişleri Bakanı’nın, Başbakanı’nın, Başbakan Yardımcısı’nın olayda ihmali olduğu kanaatinde. Daha önce 28 Şubat Belgeseli’nde Sayın Mehmet Ali Birant’a bu konuya ışık tutun bazı açıklamalar yapmıştı. Bende biliyorum ki ne zaman Madımak Olayı konuşulsa, dönemin valisiyle Ankara’daki bürokratların olaya kayıtsız kaldıkları Sivas’ta mevcut askeri olayları yatıştırmak üzere devreye sokmadıkları, olaya basit bir olaya gözüyle baktıkları ve göz göre göre insanların otelde mahsur kalarak yapılmasına sebebiyet verdikleri yolunda ciddi iddialar var. Mademki mahkeme ‘kamu görevlisi olsaydı yargılamaya devam ederdik’ diyor, belki yıllar sonra olacak ama olayın bu boyutunun yeni bir sayfasını açması da mümkün. O da şudur bu katliam gibi feci olayda kusuru bulunan veya kusurlu oldukları düşünülen kamu görevlileri hakkında bir soruşturma başlatılıp bunlarla ilgili bir yargılama yapılabilir. Dönemin valisinden, İçişleri Bakanı’ndan, hükümette sorumlu kişilerden ve olay sırasında görüşmeler yapıldığı iddia edilen kişilerden, olaya kayıtsız kalanlardan bu olayın sonuçlanmasında şu veya bu şekilde katkısı bulunanlardan, kimlerse o kişiler, onlar hakkında bir soruşturma yapılarak asli fail olmasalar bile olaya dolaylı olarak sebebiyet verdiği iddia edilen kişilerin yargılanması da bence bu yargılamadan daha önemlidir. Dolayısıyla savcılarımızın bu iddia üzerine bir soruşturma yapmasında ben şahsen fayda görüyorum.”

-“İNSAN HAYATI HER ŞEYDEN DAHA DEĞERLİ”-

Arınç, bir gazetecinin Esenyurt’ta ölen işçilerin sigortaların olay olduktan sonra yapıldığı yönündeki iddialara ilişkin bir sorusunu da yanıtladı. Trilyonluk yatırımların yapıldığı, milyarlık harcamaların yapıldığı bir iş yeri inşaatında insan hayatının bu kadar ucuz görülmemesi gerektiğine vurgu yapan Arınç “İnsan hayatı her şeyden daha değerli. İşçi Sağlığı ve İş Güvenliği konusunda her firma üzerine düşeni mutlaka yerine getirmek zorunda. Eğer yanıcı maddelerden basit çadırlarda insanlar barınmaya muhtaç edilmişse bu bile insanlık suçudur. Dolayısıyla en azından bu olay sebebiyle iş güvenliği konusunda işverenlerin, insan hayatına verdikleri değerler konusunda, işçilerimizi çok basit koşullar altında hayatlarını sürdürmeleri konusundaki tüm eksiklikler gözden geçirilmeli ve bu konuyla ilgili mevcut yasalardaki imkanlar işletilmeli, eksik geliyorsa da ne gerekiyorsa yapılmalı. Bence o 236 milyon dolarlık olduğu iddia edilen inşaatın 10 tanesini bir araya getirip 10 tanesiyle çarpsanız orada vefat eden bir tane yurttaşımızdan daha kıymetli değil. O kardeşlerimize de Allahtan rahmet diliyorum” değerlendirmesinde bulundu.

10/21/2011

seyyah1906

kılıçdaroğlu: tahliyeleri adaletin gücü değil gücün adaleti belirlemiştir

CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, yaptığı yazılı açıklamada, Deniz Feneri e.V soruşturması kapsamında eski RTÜK Başkanı Zahid Akman dahil 6 kişinin tahliyesini değerlendirdi. Açıklamasında "Perşembenin geleceği Çarşambadan belliydi" diyen Kılıçdaroğlu şunları kaydetti:
"Önce ucu 'Köstebek' aracılığıyla doğrudan Hükümete uzanan soruşturmaya müdahale edildi. Savcılar görevden alındı. Bu arada yapılacak aramalar konusunda sanıklar, şüpheliler uyarıldı, arama kararı sızdırıldı. Mal varlıklarıyla ilgili serbest bırakma kararını da tahliyeler izledi. Yani tuz koktu. Bu yargının siyasallaştığının ve kararların siyaseten verilmeye başlandığının en somut göstergesidir. Sonucu, tahliyeleri adaletin gücü değil, gücün adaleti belirlemiştir."



CHP Konya Milletvekili Atilla Kart

CHP Konya Milletvekili Atilla Kart, Deniz Feneri'nde 3 aydır tutuklu bulunan Zahid Akman dahil 6 kişinin serbest bırakılmasını değerlendirdi. Tüm hukuk dışı müdahalelerin hedefinin adli soruşturmaya kaynağından müdahale etmenin çabası içinde olduğuna işaret eden Kart, şöyle dedi: "İdari yoldan yapılan müdahale sonuç alamayacağını gören iktidar doğrudan yeni savcılar eliyle soruşturmaya müdahale etmiş, delillere müdahale etmiş, suçun vasfının değişebileceği gerekçesiyle sonuç alma yolunu tercih etmiştir. Hükümet şüpheliler ile işbirliği içine girmiştir. Son karar bu işbirliğinin ve suçüstünün belgesidir. Bu olayı bırakmayacağız, bu olayın peşini bırakmayacağız."



MHP Grup Başkanvekili Oktay Vural

MHP Grup Başkanvekili Oktay Vural, ''Deniz Feneri e.V.'' soruşturması kapsamında bugün gerçekleşen tahliyelere ilişkin olarak ''Çetelerle mücadele ediyoruz'' diyen sayın Başbakan'ın bu konuda söz etmediğini belirtti ve şöyle sözlerini sürdürdü: ''Bu süreç siyasi parmaklarla yönlendirilmeye çalışıyor. Böyle bir şeyin olup olmadığı konusunda kanaat belirtmem mümkün değil ama böyle bir konuda anlamsız bir şekilde bir takım karartma ve baskı uygulamak istenmesi, savcılar üzerinde bir takım baskılar, bu mesele hakkında gerçeğin ortaya çıkmasını istemiyormuş gibi pozisyon oluşturuyor. Yoksa böyle bir konuda ben de yargı sahibi olamam. Elimizi vicdanımıza koyalım. Ya böyle bir şey çıkmasa ne cevap vereceğim ben? Ama hükümetin tavırlarını gördüğümüz zaman, siyasi irade bu Deniz Feneri ile ilgili hususların açığa çıkması konusunda biraz endişeli görünüyor. Parmak girmesin yargıya, müdahale olmasın. Hak ve hakikat tecelli etsin. Maalesef bu yargı süreci siyasal iktidarın baskısı ve karartması altında.''

9/02/2011

seyyah1906

ilhan cihaner deniz feneri soruşturması akp'ye ulaştı yada ulaşmak üzereydi

CHP Denizli Milletvekili İlhan Cihaner, "Sözde yargıya müdahale olmayacaktı, sözde yargı bağımsız olacaktı. Ama ’Deniz Feneri’ gibi, belki de Türk hukuk sisteminin uluslararası saygınlık noktasında da sınav verdiği bir soruşturmada, yargıya doğrudan doğruya müfettişler eliyle, HSYK eliyle müdahale ediliyor. Deniz Feneri soruşturması AKP’ye ulaştı ya da ulaşmak üzereydi, onun için ’dur’ demek gerekiyordu" dedi.
Mersin’in CHP Yenişehir İlçe Teşkilatı’nın daveti üzerine kente gelen İlhan Cihaner, partilileriyle bayramlaştı. Burada yaptığı konuşmada AKP’yi eleştiren Cihaner, siyasi iktidarın sadece yurt içinde değil, yurt dışında da ülkeyi belirsizliğe sürüklediğini söyledi. Cihaner, ’Yurt da sulh cihan da sulh’ demiş geleneğin temsilcisi olan bir ülkenin, adeta emperyalist emellerin payandası konumuna geldiğini savundu. Hükümetin, Libya ve Suriye’deki olaylar konusunda sergilediği politikaların bunun bir göstergesi olduğunu ileri süren Cihaner, şöyle devam etti:

"Onun için her yerde tekrarlıyorum, CHP’ye, CHP’lilere her zamankinden çok daha fazla görev düşmektedir. Sadece bahsettiğim emperyalist politikaların taşıyıcısı, payandası olması değil, yurt içinde de aydınlıktan yana, iyiden yana ne varsa süratle tahrip etmekte bu siyasi iktidar. Düşünün, yeni oluşmuş bir parlamento var, üstelik yıllardır milli irade söylemleriyle bu oyu almış bir siyasi iktidar var ama adeta demokrasinin başına bir torba kanunu geçirmiş durumda ve yeni oluşmuş bir parlamento olmasına rağmen ’kanun hükmünde kararnamelerle’ ülkeyi yönetmeye çalışıyor. Onun dışında her alanda özgürlüklerin daraltıldığı bir iklime son sürat gitmekteyiz. En son yalnızca muhalif oldukları için baskına uğrayan siyasi partiler, gazeteler, televizyon kanalları var. Yalnızca ’kahrolsun faşizm’ sloganı attığı için terör örgütü sıfatı ile tutuklanan gençler var. Parasız eğitim istediği için hala tutuklu olan gençler var. En çok milli irade dediği halde birçok parlamenterin Meclis’e gitmesinin önünü açmayan, bu yolda direnen bir siyasi iktidar var. Onun için CHP’nin sorumluluğu her zamankinden çok daha fazladır."

DENİZ FENERİ SORUŞTURMASI

Gazetecilerin Deniz Feneri soruşturmasındaki savcıların görevden alınmasıyla ilgili sorusunu da yanıtlayan Cihaner, bunun ilk olmadığını, siyasi iktidarın, topluma mutlak olarak egemen olduktan sonra izin vermediği hiçbir şeyin gerçekleşmesini istemediğini dile getirdi. ’Bağımsız yargı, yargının bağımsızlaştırılması’ konusunun, 12 Eylül referandumunda yapılan değişliklerde en çok kullanılan argüman olduğunu da hatırlatan Cihaner, şunları söyledi:

"Sözde yargıya müdahale olmayacaktı, sözde yargı bağımsız olacaktı. Ama gördük ki yeni HSYK oluştuktan sonra Kars’ta, ’İnsanlık Anıtı’ndaki hakimlerin değiştirilmesinden tutun, İstanbul’daki Ergenekon davasında vicdani kanaatlerini tahliyeden yana kullanan hakimlerin uydurma gerekçelerle sürülmesine kadar bir çok noktada yargıya müdahale ettiler. Benim yaptığım soruşturmada da benzer bir müdahale vardı ve ben defalarca iddia ediyorum, oradaki mali yolsuzluğun boyutu belki de ’Deniz Feneri’ni katlayacak boyutta idi, onu da ört bas ettiler."

"Deniz Feneri soruşturması ile ilgili yapılan muamele, kabul edilebilir bir şey değil" diyen Koşaner, şöyle devam etti:

"İktidar işine geldiği zaman falanca savcının adı geçtiği zaman, ’Onun kılına bile dokundurtmayız’ diyor, benzer şekilde daha evvel görevden alınmış, haklı haksız kişilerin mesleğe iadesi çok dramatik bir şekilde gerçekleştiriliyor ve bu anayasa değişikliğinin yapılmasında en önemli argümanlardan biri oluyor. Ama şu anda benzer şekilde aynı sıkıntıyı yaşayan yüzlerce yargıç, savcı olduğu halde bunu maalesef toplumun gözünden de kaçırıyor ve en son gördüğünüz noktada da ’Deniz Feneri’ gibi, belki de Türk hukuk sisteminin uluslararası saygınlık noktasında da sınav verdiği bir soruşturmada, doğrudan doğruya müfettişler eliyle, HSYK eliyle müdahale ediliyor. Kabul edilebilir bir şey değil, anlaşılıyor ki soruşturma AKP’ye ulaştı ya da ulaşmak üzereydi, onun için ’dur’ demek gerekiyordu.

Bunu hemen benzer iddialar olan diğer soruşturmalardaki hakim, savcılarla ilgili yapılan muamelelerle karşılaştırın. Yüzlerce şikayet olduğu halde, kötüye kullanma iddiaları olduğu halde, delil uydurma iddiaları olduğu halde, gizli kalması gereken bilgilerin servis edilmesi bir vaka olduğu halde onlara hiç dokunulmadı ama ne hikmetse Deniz Feneri soruşturmasında süratle soruşturma izni verildi ve oradaki savcıların yetkileri kaldırıldı ve HSYK yedek üyesi olan bir savcının sorumluluğuna verildi. Kabul edilebilir bir şey değil, bu artık Türkiye’de referandumdan bu yana rejim değiştirme, sistem değiştirme operasyonunun ne noktaya geldiğinin, siyasi iktidarın gözünün ne kadar karardığının son göstergesi olsa gerek."

8/06/2011

seyyah1906

emine ülker tarhan deniz feneri soruşturmasının üzerinin örtüleceği artık sır değil

CHP Grup Başkanvekili Emine Ülker Tarhan, Deniz Feneri soruşturmasını yürüten cumhuriyet savcıları hakkında Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulu'nun (HSYK) müfettiş görevlendirerek inceleme başlatması hakkında bir basın toplantısı düzenledi. Deniz Feneri soruşturmasını yürüten savcılar hakkında inceleme başlatılmasının, yargının nasıl tek koltuktan yönetildiğinin göstergesi olduğunu söyleyen Tarhan, "Baskıcı yönetimin tipik bir örneği daha zuhur etmiştir. Kendi iktidarlarını güçlendirmek için yapılandırılan bazı soruşturmalardaki hukuksuzlukların mimarı olan savcılara yönelik yüzlerce şikayeti dikkate aldırmamakla ve üzerini kapattırmakla maruf iktidarın, kendisini zora sokacak bir soruşturmada nasıl da aceleci davranarak olağanüstü yetkilerle donattığı HSYK ve müfettişleri eliyle yargı sürecine ağır bir müdahale hazırlığında bulunduğu kamuoyunca ibretle izlenmektedir. İktidar, adliyedeki odalarına gönderip konuşlandırdığı müfettişleri eliyle savcılara gözdağı verdiği yetmezmiş gibi soruşturmanın her sürecini bu doğal ortam dinlemesi görevlileri aracılığıyla izleyerek soruşturmanın gizliliğini de delik deşik edeceği ve yandaşlarını rahatlatacağı da aşikardır" diye konuştu.
"Deniz Feneri soruşturmasının üzerinin örtüleceği artık sır değil"

Tarhan, soruşturma savcılarının şikayet nedenlerinden birinin de "şüphelilerin uzun tutukluluk süreleri" olmasını "trajikomik" olarak nitelendirirken şöyle konuştu:
"Mütedeyyin yurttaşlarımızı istismar ettiği ve milyonlarca euro'luk yolsuzluk iddialarını içeren ve içinde pahalı gayrimenkuller, gemiler, şirketler ve alışveriş merkezlerinin uçuştuğu ve ucunun payitahta kadar uzandığı söylenen böylesine hassas bir soruşturmada önce yayın yasağıyla halktan bilgi kaçırılmıştır. Ancak iktidarın bununla yetinmediği, soruşturmanın tam ortasında dayanamayıp müdahale ettiği de artık kuşkusuzdur. Üstelik, yurtdışı ile tüm yazışmaların Adalet Bakanlığı aracılığıyla ve denetiminde yapıldığı bir sistemde bu yazışmaların usulsüz olduğu şeklindeki şaka gibi bir neden gösterilerek Adalet Bakanlığı kontrolündeki HSYK eliyle soruşturmanın üzerinin şaibeli bir müfettiş raporu ile örtüleceği ve daha önce de örnekleri görüldüğü üzere savcıların elinden bu bahaneyle dosyanın alınacağı artık bir sır değildir."


"Görevini yapan savcılar sahte soruşturmalarla mağdur edildi"

İktidarın pek çok kez kendisini rahatsız eden soruşturmaları, soruşturmayı yürüten cumhuriyet savcılarının elinden aldığını dile getiren Tarhan, "Örneğin Abbas Özden ve Vahdet Polatkan hakkında da müfettiş aracılığıyla ellerindeki dosyaların alınması süreçlerinde bütün bunlar yaşanmıştır. Sadece görevlerini yapan savcı ve yargıçlar, bu ve benzeri pek çok uygulamada diğer meslektaşlarına örnek teşkil etmesi için sahte soruşturmalarla ağır mağduriyetlere uğratılmışlardır. Böylece adaletin haksızlıklara ve yolsuzluklara suskun kalması, güçlünün yanında olması telkininde açıkça bulunulmuştur" dedi.


"Yargı, sınıf arkadaşlarının kear süsü olana kadar baskı sürecektir"

Tarhan, Türkiye'de bu soruşturmaları kimin yönlendirdiği ve yönettiğinin artık bir "sır" olmadığını ifade ederek "Namuslu cumhuriyet savcıları ve yargıçlar iktidarın göz hapsindedir. Dürüstlük, bitaraflık iktidar tarafından asla ve asla cezasız bırakılmamakta, derhal bertaraf edilmektedir. Aynı bitaraf işadamları ve medya için maliyenin silah olarak kullanıldığı gibi bitaraf savcı ve yargıçlar için HSYK bir silah olarak kullanılmaktadır. Ne de olsa birilerinin sınıf arkadaşı olan, istedikçe veren savcı ve yargıçlar değildir bunlar. Ve bu bile başlı başına bir bertaraf olma nedenidir. Yargı, sınıf arkadaşlarının kenar süsü oluncaya kadar anlaşılan bu baskı sürecektir ki üstünlerin hukuku da tam da bu olsa gerektir" diye konuştu.

Sözlerini "Deniz Feneri, iktidarın kara kutusudur ve kapatılmak istenmektedir" diyerek tamamlayan Tarhan gazetecilerin sorularını yanıtlamadı.

(Fotoğraf: AA)